Komplo teorilerinin bir kısmı çöktü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasa değişiklik teklifini onayladı. ‘Başkanlık’ referandumu 16 Nisan tarihinde gerçekleşecek. Hayırlı olsun diyelim. Film şimdi başlıyor, hazır mısınız?

Aslında Erdoğan; referandumun startını, geçen hafta Mersin’de gerçekleştirdiği şehir hastanesi açılışı programında vermişti. O konuşmada; nasıl bir kampanya yürütüleceğinin fragmanını da izlemiştik. ‘Yaratılanı yaratandan ötürü seven’ Cumhurbaşkanı; “Biz İslam milletindeniz” deyip “İhanet şebekeleri başaramayacaklar” ifadeleriyle halka seslendi.

Cumhurbaşkanı’nın hastane açılışı; referandum kampanyasında hedef kitlesinin ve hedef aldığı kitlenin kimler olduğunu da gösterdi. Erdoğan’ın yine negatif, agresif ve kutuplaştırıcı bir yol izleyeceği anlaşıldı. Kadınlar ve gençlere sıkça göz kırpılacak bir kampanyaya tanık olacağız. Bununla birlikte; yine Kürtler üzerinden alışık olduğumuz bir karşıtlık yaratılacağı görülüyor. ‘Tek millet’ vurgusuyla kararsız MHP seçmenini saflara çekmenin altyapısı hazırlanacak.

Yeniden bol bol ‘teröristler, vatan hainleri’ ifadelerini duyacağız. Mersin mitingi, ‘din üzerinden’ bir kutuplaşma yaratılacağının sinyallerini de veriyor. Hedef, laik kesim ve CHP olacak. Mersin’deki sinyalleri izleyerek Taksim’deki cami projesine ulaşmanız da mümkün.

Taksim’e konteynerler geldi, şantiye hazırlıkları başladı. İstanbul 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun da onay verdiği proje için ilk kazma vuruldu. Taksim Maksemi’nin arkasına yapılacak caminin mimarları tanıdık. Aksaray ve Aksaray’daki Beştepe Millet Camisi’ni tasarlayan Şefik Birkiye ve Selim Dalaman bu projede de birlikte yer alacak. 875 metrekarelik zemine yapılması planlanan camide 960 kişi ibadet edebilecek.

Caminin referandumla ilişkisi açık. Dinin siyasete alet edilmesinden sonraki yeni icat, dinin kutuplaşmaya aracılık etmesi. Saray ve AKP’nin referandum yolu ‘HAYIR’cılar için tuzaklarla dolu. İşte Taksim Camii bu tuzaklardan sadece biri…

Kazma vurulacak, ‘dinsiz laikler’ camiye karşı çıkacak!!! Böylece meydanlarda “Ey benim milletim görüyor musunuz?” diye kükrenecek. Artık alışılagelen bu ucuz numaraların toplumun bir bölümünü strateji uzmanı kıvamına getirdiği de görülüyor.

Dün referandumun tarihi belli oldu. Tahrik et, tuzağa çek ve buradan oy çıkar. Neredeyse Gezi Direnişi’nden sonraki tüm seçimlerde bu yöntem izlendi. Başlangıcı barış sürecinin bitirilmesiydi. Bu açıdan AKP ve Saray izleyeceği yolun şifrelerini de veriyor. Yürümeyi uygun gördükleri yol belli. Toplumun bir bölümünü, etnik yapı, din hatta mezhep çerçevesinde kemikleştirip diğer bölümünü ötekileştirmek. Kontrollü kaoslar yaratıp, toplumun bir bölümünü terörize ederek korku imparatorluğunu kalıcı bir noktaya taşımak… Plan basit ve işlevsel.

Türkiye’deki ayrımın ne noktada olduğunu anlamak için küçük örneklere bile bakmak yeterli. Terör örgütlerinin dâhi farklı isimlerle anıldığı, DEAŞ ya da IŞİD olarak tasnif edildiği bir ülke! Erdoğan; sık sık ülkenin ‘yeni bir istiklal savaşı’ verdiğinden söz ediyor. Bu ifadeler sokakta da karşılık buluyor. Tam burada; yine o tuhaf ayrım karışımıza çıkıyor. Erdoğan’ın ağzından halk lafı asla duyulmaz. Acaba referandum sürecinde bir kez deha milletin halka karşı bir kin öfke ve nefretine mi tanık olacağız? Halka karşı milletin savaşını mı göreceğiz?

Şimdilik bu plan tutmadı. Bundan sonra da tuzağa düşmemek şart!

***

Türkiye ayaklar altında eziliyor

Bir ülkenin pür mealinin ne olduğu Başkent’ten anlaşılıyor. Ankara Katliamı’nın 2. duruşmasında olanlar zaman zaman nefesimizi daraltıyor. Katil piyonlardan biri olan Abdülmuttalip Demir, mahkeme başkanına dönüp, yakınları parçalanmış tepkili aileleri kastederek “Bunları siz mi susturacaksınız yoksa ben mi susturayım?” deme cüretini kendinde bulabiliyor. Yine aynı duruşmada, salonun sanık şovmeni AKP gençlik kollarında da görev yapmış Mehmeddin Baraç, öldürülen 101 isim sayılırken, sonunu “Yasin Börü” diye tamamlıyor. Mahkemedekileri açıkça tahrik ediyor. Çıkan arbedenin sonucu ne biliyor musunuz? Polisin mağdur ailelere küfredip saldırması!
Sanıkların tümü benzer cümleleri kuruyor: “Miting meydanında görülmeyen polis, katliamdan hemen sonra bir anda ortaya çıktı, gaz sıktı, plastik mermi attı.

Aralarında kahkaha atanlar vardı. Ölü ve yaralılarımızın üzerine basıp geçtiler.”

Ankara kara zamanlara şahitlik ediyor. 330 akademisyen direniyor. Ankara Üniversitesi Kampüsü’nde yaşananlar ibretlik. Hocalar darp ediliyor, gözaltına alınıyor. Cübbelerini yerlere seriyorlar… “Biz kimsenin önünde düğme iliklemeyiz!” Polis o cüppelerin üzerine basıp geçiyor. Ezilen bir Türkiye! Nedense insanın aklına bir kez daha başvuru kaynağı olarak yararlandığımız Hamide Yiğit’in kitabı geliyor. Başlığıyla bile çok şey anlatıyor: Tekmili birden IŞİD.

***

Böyle duruşa böyle ifade!

Ankara duruşmasında dikkat çeken noktalardan biri de, daha önce ifadesini vermeyen iki sanığın beyanları oldu. Her iki sanık da daha öncekiler gibi ilgili makamlara adeta göndermelerde bulundu. Hem Talha Güneş hem de Abdülmuttalip Demir, bombalı eylemle alakaları olmadığını söyleyip komplodan söz ettiler. Sonunda o ifadeler FETÖ’ye bağlandı. Bu durum; “Kolayını bulmuşlar” yorumuna neden oldu.

İşte hem Güneş’in hem de Demir’in kendi el yazısıyla oluşturdukları ifadelerinden bölümler.

nasil-bir-istiklal-savasiysa-243937-1.nasil-bir-istiklal-savasiysa-243938-1.