Ankara NATO/Rusya geriliminde ne İsa’ya ne Musa’ya yaranacak bir zikzak içinde. Erdoğan’ın fiyakalı ama riskli adımlar atarak zikzak sayısını artırması muhtemel.

NATO’nun Yunanistan-Ukrayna hattı ve Türkiye: Fiyakalı ama riskli adımlar

2013-14 Ukrayna krizinden bu yana NATO-Rusya arasındaki en önemli askeri hareketlenme bugünlerde yaşanıyor. Rusya açısından askeri yığınak doğal olarak Rusya-Ukrayna sınırında gerçekleşirken, ABD ve NATO açısından ise Baltıklar’dan Balkanlar’a kadar son derce geniş bir kuşatma yığınağı biçiminde gerçekleşiyor. Bu yığınağın Ukrayna dışında dikkat çeken ve son dönemde öne çıkan en önemli ağırlık merkezi ise Yunanistan. Bu gerilim ve karşılıklı yığınak her yönüyle Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Türk-ABD, Türk-Rus, Türk-Yunan ilişkileri ilk elden gözden geçirilmesi gerekecek başlıklar.

Geçtiğimiz ay başlayan Dedeağaç konuşlanması ABD’nin bugüne dek Yunanistan’daki en büyük askeri yığınağı. Yunanistan medyası Türkiye sınırına çok yakın bir kasaba olan Dedeağaç’a yapılan devasa askeri sevkiyatı ABD’nin Bulgaristan, Romanya ve diğer Balkan ülkeleri ile Ukrayna’yı kapsayacak büyük bir tatbikat amacıyla gerçekleştirildiğini yazdı.

ABD ve Yunanistan ikili ilişkilerini “Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşması’nı” yenileyecek daha derin bir aşamaya taşıdılar. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, anlaşma törenini takiben Yunanistan’ı bölgedeki istikrarın temel sacayağı olarak tanımladı. Yunanistan’ın içinde yer aldığı AB, NATO ittifakı içinde yerini, önemini artıracak bir başka adım bundan birkaç ay önce Fransa tarafından atılmıştı. Fransa, Yunanistan’a hava üstünlüğü sağlayacak Rafale jetlerini satışını duyurmuş, keza Birleşik Arap Emirlikleri ile de Girit’te BAE jetlerinin eğitimine başlanmıştı. Geride bıraktığımız 11 ayda, tabiri caiz ise Türkiye’nin son dönemde sorun yaşadığı ne kadar ülke varsa birbiri ardına Yunanistan’ın yardımına, yanına koşulan bir 2021 yaşandı.

BALTIK-BALKAN HATTI

Ancak elbette çok katmanlı bu gelişmelerin merkezine tek başına Türkiye’yi koymak hatalı bir analize kapı aralar. Fransız silah satışı ve BAE eğitim uçuşlarının Girit’te gerçekleşmesinde Türkiye karşıtı bir eksen motivasyonu ön planda olsa dahi bölgeyi etkileyen büyük gelişme Balkanlar’ın Rusya kuşatmasının bir parçası haline gelmesi konusudur. 2000’lerin sorunda Baltıklar’dan-Moldova Hattı olarak çizilen gerilim bugünlerde Baltıklar-Dedeağaç olarak genişletilmiş, derinleşmiş görünmektedir.

2004’te Bulgaristan ve Romanya, 2009’da Hırvatistan ve Arnavutluk, 2017’de Karadağ ve son olarak 2020’de Kuzey Makedonya’nın katılımı ile geniş Balkanlar coğrafyasında Sırbistan ve Bosna-Hersek dışında NATO üyesi olmayan ülke kalmadı. Dahası Moldova adım adım Batı yanlısı bir eksene girmiş ve ilerliyor, Gürcistan ve Ukrayna ise ilk fırsatta bu trene atlayacak ülkeler olarak zamanın gelmesini bekliyorlar.

PASİFİKTEN ÖNCE RUSYA CEPHESİ

Tüm bu tablo ne anlatıyor? Elbette öncelikle ABD’nin Ortadoğu’dan, Irak ve Afganistan örneklerinde olduğu gibi askeri güç çekip, asıl ağırlığı Pasifiğe kaydırdığı/kaydıracağı tezini gözden geçirmek gerekiyor. ABD, Rusya’yı politik olarak idare edebileceği ve askeri olarak Avrupa kıtasında Rusya denk bir askeri oluşum yaratana kadar bölgeden çekilecek gibi görünmüyor. Görülüğü üzere NATO genişlemesi devam ediyor. Hatta Yunanistan örneğinde olduğu üzere tarihteki en büyük askeri yığınak gerçekleşiyor. Almanların iki cephede savaşmama stratejisi adeta. ABD, Rusya’nın dişlerini sökmeden asıl sıklet merkezi olarak gelişen Pasifik’e tüm gücünü kaydıracak gibi görünmüyor. Bu yaklaşım Moldova, Ermenistan hatta Azerbaycan’ın da (Tıpkı Gürcistan’ın olduğu gibi) belirli bir vadede ABD-Rusya gerilimine konu olacağını gösteriyor. ABD, Ortadoğu’dan ağırlık kaydırıyor ancak bunlar belli ki hemen pasifik yolunu tutmuş değiller. Dedeağaç yığınağı ve bitmeyen NATO genişlemesi tam da bunu gösteriyor.

DENGE Mİ ZİKZAK MI?

İkinci olarak Türkiye 1945 ve 1990 sonrasında kendisine sorduğu soruyu yeniden soruyor. Yeni dünya içerisinde yerim neresi? Bu sorunun yanıtının ne olması gerektiğini burada açmayacağım ama şu kadarını söyleyelim ki, Erdoğan’ın zikzakları, güvensiz bir figür olması vb. yanında Batı ittifakı içinde Türkiye eski öneminde değildir artık. Evet, tekrar edelim, eski öneminde değildir. Hâlâ Boğazlar çok stratejiktir ama “hasta adam”ın ömrünü 100 yıl uzatan o eski stratejik öneminde değildir. Karadeniz’de deniz kuvvetleri dengesi açısından Batı’nın Türkiye’yi önemsediği muhakkak. Zira Rusya, Karadeniz’de açık ara üstün durumda. Bulgaristan ve Romanya’daki üslere ve son olarak Ukrayna’nın Batı’ya eklenmesine rağmen bu böyle. Ancak herhangi bir Rusya-ABD/NATO caydırıcı rekabetinde deniz kuvvetleri değil kara ve hava kuvvetleri dengesi belirleyici olacaktır.

Bu bakımdan dikkat ederseniz Erdoğan’ın Montrö konusundaki (karalayıcı ve değiştirilebilir imalı) açıklamalarına Rusya’dan tepki gelmiş ama asıl alıcısı olması beklenen ABD’den hiç sempatik bir yaklaşım gelmemiştir. Bu ileride gelmeyeceği anlamına gelmez ama son birkaç yıla değil, son 30 yıla baktığınızda ABD/NATO’nun Rusya stratejisinde Türkiye’nin gerilere doğru geldiğini, Balkanlar, Baltıklar ve Doğu Avrupa’nın da daha önlere doğru çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Erdoğan yönetimi son gelişmeleri özellikle Türk-Yunan askeri dengeleri açısından okuyor ama Türkiye’nin takip etmesi gereken tek başlık bu değil. Nitekim Yunanistan’ın Rusya karşıtı planda büyükçe bir rol almasına rağmen Moskova, Doğu Akdeniz’de Türk tezine yaklaşmış değil mesela. Zira Türkiye de doğu Ukrayna’na önemli bir rol oynaması beklenen drone’ları Ukrayna’ya satıyor, Suriye’de Rusya’ya verdiği sözleri tutmuyor vb.

Ankara’nın NATO/Rusya geriliminde denge siyaseti izlemekten ziyade ne İsa’ya ne Musa’ya yaranacak bir zikzak içinde olduğu görülüyor. Seçim sathı mahalline girdiğimiz şu günlerden itibaren Erdoğan’ın fiyakalı ama riskli adımlar atarak zikzak katsayısını arttırması daha da muhtemel maalesef.

Oysa çıkış çok basit. Bölgesel silahsızlanma çalışmaları, gerilimleri dondurma, müzakere ve nihayet bölgesel barış paktları hep bir seçenek olarak duruyor. Bu seçeneği komşu ülkeler açısından da daha az tercih edilir kılan ise Ankara’nın övüne övüne bitiremediği Suriye, Libya, Katar vb. yayılmacı adımlarıdır. Kendi ülkemizden ABD üslerini çıkartmadan, ABD ile gerilimli tarzda bölgesel açılım yapma oyunu oynamanın son aşamasına geldik.