Nermin Abadan-Unat, namı diğer hayatını seçen kadın, namı diğer hocaların hocası, namı diğer Türkiye’de ilklerin kadını ve bana göre bereketli bir “Elma Ağacı” 90. doğum gününü kutladı...

Nermin Abadan-Unat, namı diğer hayatını seçen kadın, namı diğer hocaların hocası, namı diğer Türkiye’de ilklerin kadını ve bana göre bereketli bir “Elma Ağacı” 90. doğum gününü kutladı.

Onu zaten birçok güzel niteliğiyle biliriz. Ama 90. yaş gününde oğlu Mustafa Kemal Abadan’ın verdiği yemekte masaları dolaşan Nermin Hanım’ın gösterdiği performans hiç unutulacak gibi değil.  Genç kızlığından gelen 60-70 yıllık arkadaşları,  akrabaları, çoğu bugün bilinen isimler olan öğrencileri ve meslektaşlarıyla dolu yemekte Nermin Hoca, her masada orada bulunanlarla ilgili anılar ve esprilerle dolaştıkça herkesi bir kez daha kendine hayran bıraktı. O dolaştıkça onu izleyen gözlerde saygı ve sevginin ele tutulacak kadar yoğunlaştığını da görmek mümkündü.

Hani uzun ömürlü olanlara “çınar” derler ya, ben Nermin Hoca’ya çınar diyemedim.  Kendi yaşamını kurmak konusunda gösterdiği cesaret ve çabayı, verdiği dersler ve konferansları, yazdığı kitap ve makaleleri, gerçekleştirdiği projeleri, yer aldığı ulusal/uluslararası kuruluşları, yetişmesine katkıda bulunduğu bir dolu insanı düşününce “90’lık Elma Ağacı” demek daha uygun geldi. 90 yıllık yaşamına hem oldukça maceralı ve zorlu geçen bir yaşam hem de bir dolu uğraş ve eser sığdırmışsa, dayanıklılığı kadar bereketini de aktaracak bir yakıştırma bulmalıydım. Umarım bir itirazı olmaz

İzmir’den İstanbul’a geldiğimde beni “meslektaş-arkadaş” olarak  kabul eden Nermin Hoca’yla biraz daha yakınlaşınca, “deryalığı” yanında “dostluğunu” da tanıma fırsatı oldum. Sedef Kabaş’ın yaptığı söyleşi ile hazırlanan “Hayatını Seçen Kadın” kitabını okuyunca da, ona olan hayranlığım arttı. Bu “büyük lokma”nın nasıl ciddi bir azim ve çalışma, cesaret ve kararlılıkla inşa edildiğini de, nasıl bir vefa ve dostlukla örüldüğünü de görmem mümkün oldu. Yalnız bildikleriye değil, yaşamı ve kişiliğiyle de kendisinden çok şey öğrenilecek bir kadındı Nermin Hanım.

Başka bir ülkeden, bir başka dilden ve geçmişten kendi kararıyla Türkiye’ye gelmekle başlayan bu yaşamın bir “göç”le kurulması nedeniyle mi, bilemiyorum , ama Nermin Hoca’nın ilgi alanlarını başında göç konusunun geldini biliyoruz.  1964 yılında “Batı Almanya’daki Türk İşçilerinin Sorunları” başlıklı çalışmayla başlayan göç çalışmaları hep devam etmiş, birçok çalışması da kamuoyuna yansımıştır.

Akademik alanda kadın sorunlarıyla ilgilenme konusunda da bir öncüdür Nermin Hoca. Bunda da kendi yaşamının etkisi olmadığı söylenemez. 1962 yılında Türkiye’de “kadın okur yazarlığını” araştıran, 1967 yılında Modern Dünyada Kadın başlıklı kitapta Türkiye bölümünü yazan, 1979 yılında bu konuda ilk derleme kitabın yayımlanmasını sağlayan Nermin Hanım’ın, bugün izinden giden çok sayıda kadın akademisyen var. Ve bugün kadın konusunda çalışanların ve çalışmaların artması gibi,  yaklaşımların değiştiği, çeşitlenip zenginleştiği de ortada.

Çeşitlenen çalışmalara katılan yeni bir kitap var. “Nermin Abadan Unat’a Armağan: Bir Arpa Boyu...21.Yüzyıla Girereken Türkiye’de Feminist Eleştirinin Birikimi”.  Kitabı Serpil Sancar derledi; Koç Üniversitesi bastı. 35 akademisyenin 1975-2010 arasındaki dönemi çeşitli açılardan irdeleyen yazılarıyla derlenen bu kitabın, Nermin Abadan Unat’a layık bir armağan olduğunu umuyorum. Kitapta yer alan çalışmaları ve bunları hazırlayanları tek tek sayamam, ancak büyük bir çeşitliliği içerdiğini söyleyebilirim.

İçinde, Türkiye’deki toplumsal cinsiyete yönelik çalışmaların irdelenmesinden emek konulu feminist çalışmalara, Kürt kadın hareketinden Küresel İslam kadın hereketinde Türkiye örneğine, yazında, medyada, sinemada, tıpta  kadından namus meselesine, hukukun getirdiği kazanımlara kadar uzanan bir çok çalışma var. Ele alınan konuların çeşitliliğini düşünürsek kadın çalışmaları açısından bir yelpaze denilebiir; bugün nereye gelindğini göstermesi açısından da ilginç.

Kitabın adında yer alan “bir arpa boyu... “ ifadesi düşündürücü. Bunca yazıya ve kuşkusuz kadın konusunda yapılan daha birçok çalışmaya karşın nereye gelindiği sorusunu karşımıza çıkarıyor.  Bu soruya, Nermin Hanım’ın kitapta yer alan söyleşideki ifadesiyle , “kadın çalışmaları kadın sorunlarını ortaya çıkarmakta etkili ama politikaları etkilemekte yetersiz“ kaldı diye yanıt vermek mümkün. Bunu gidermek açısından izlenecek yol belli ama bu yolun önünde bir dolu engel olduğu da biliniyor.

Bunları nasıl aşacağımızı bilemiyorum. Ama içimizde yetişen 90’lık Elma Ağacı’na sağlıklı, sevgi dolu ve bol ürünlü yıllar dilerken varlığınin biz kadınlara da cesaret vermesini diliyorum.

Kadınlara cesaret dilerken, dün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’le görüşmesini anlatan Anayasa Kadın Platformu kurucularından Av Hülya Gülbahar’ın Bianet’teki söyleşisini okudum. Kadın ve Aieden Sorumlu devlet Bakanlığının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na dönüştürülmesin isim değil, kadın ve eşitlşik politikaları adına ciddi bir zihniyet değişikliğinin ifadesi olduğunu bir kaç kez yazdım. Gülbahar’ın görüşmeden edindiği izlenimler de Bakanlık’ıni cinsiyet eşitiği politikalarını değil, geleneksel ve hiyerarşik aile modelinin esas alındığını gösterir nitelikte. Şaşırmadım.

Yine dün akşam Amerika’da kadınların oy hakkı mücadelesini anlatan bir filmi izlerken düşünmeden edemedim. Türkiye’de böyle mücadeleler yok , ama acaba şimdi kadın kuruluşları bir şey yapmayı düşünecekler mi? 90’lı yılların gerisine gitmeye niyetlenen politikalara karşı bu 20 yılda bir güç ve bilinç biriktiği gösterilebilecek mi? Yoksa... Örneğin kadın kuruluşları Bakanlık ile her türlü işbirliğine girmeyi reddederek ciddi bir protesto hareketi gerçekleştirebilseler nasıl olur?

Hani, bu ülkede 5 Aralık, 8 Mart gibi günler pek hararetle kutlanır ya!