Attila Aşut

yazievi@yahoo.com
“Nevruz” sözcüğü, bilindiği gibi, Farsçadan dilimize girmiştir. “Nev” (yeni) ve “ruz” (gün) sözcüklerinden oluşur. Anlamı ise “yeni gün” demektir. Eski İran takvimine göre yılın ilk günüdür ve güneşin Koç burcuna girdiği ilkbaharın başlangıcı sayılır. Doğanın uyanışını, canlanışını, yeniden dirilişini simgeler. 

Nevruz, yalnızca Kürtlere özgü bir gelenek değildir. Yüzyıllardan beri Orta Asya’dan Avrupa’ya, Kafkaslar’dan Ortadoğu’ya uzanan çok geniş bir coğrafyada, yığınsal şenliklerle kutlanan bir büyük halk bayramıdır. Farslardan Anadolu Türklerine, Özbeklerden Tatarlara, Gürcülerden Afganlara, Azerilerden Arnavutlara, Türkmenlerden Gürcülere, Kazaklardan Karakalpaklara, Taciklerden Kırgızlara, Kürtlerden Zazalara neredeyse tüm kuzey yarımkürede binlerce yıldır aynı coşkuyla karşılanır. O yüzden de nevruz için tüm bu ülkelerde birbirine çok benzeyen sözcükler kullanılır. Örneklemek gerekirse, nevruzun Azericesi “novruz”, Türkmencesi “nowruz”, Kırgızcası “nooruz”, Kazakçası “navrız”, Özbekçesi “navruz”dur. Kırım Tatarları aynı sözcüğe “navrez, Batı Trakya Türkleri “mevriz” diyor. Hepsi de aynı kökten türemiş kardeş sözcükler… Anadolu’da “Nevruz-i Sultani”, “Sultan Nevruz”, “Mart dokuzu” gibi adlarla da anılır. Özellikle tarımla uğraşılan yörelerde, bu geleneksel günün bolluk ve bereket töreni olma özelliği ağır basar. Alevi-Bektaşi topluluklarında ise nevruzun daha çok inanca dayalı bir içerik kazandığını görüyoruz.

                                                                                                     
SÖYLENCENİN KÖKENİ
Bütün halk şenlikleri gibi, nevruz da kaynağını mitolojiden ve dinsel söylencelerden almıştır. Yazılı kaynakların ortaklaştığı nokta, nevruzun tek bir ırkın ya da ulusun bayramı olmadığıdır. Çağlar öncesinden günümüze ulaşmış, ırklar ve uluslarüstü bir geleneğin adıdır nevruz…

Kuşkusuz, her halkın ve inancın nevruza yüklediği değişik anlamlar olabilir. Sözgelimi, İran mitolojisine göre; Tanrı dünyayı, insanı ve güneşi 21 Mart’ta yaratmıştır... İran’ın efsanevi padişahı Kiyumers, tahta çıktığı 21 Mart gününün bayram olarak kutlanmasını buyurmuştur... Âdem Peygamber’in yedinci torunu Cem, 21 Mart günü Azerbaycan’a gelmiş ve bugünü bayram ilan etmiştir... Bu konuda daha başka söylenceler, yakıştırmalar da vardır.

Firdevsi'nin Şehname'sinde, “zalim Hükümdar Dehhak” ile “demirci ustası Kawa”nın savaşımını anlatan bir söylence yer alır. İşin ilginç yanı, Türklerin yeniden dirilişini simgeleyen “Ergenekon Destanı”nda da benzer motiflerin bulunmasıdır. Olağanüstü güçlere sahip mitolojik kahramanlar yaratma gereksinimi, hemen her toplumun oluşum sürecinde kendini gösterir. Düş ve düşlem gücüne dayanan bu öyküler, yazınsal anlatılar olarak elbette değer taşır. Ama toplumsal bellekte iz bırakmış söylencelerin gerçek yaşamda bir karşılığı yoktur.

  
ARTIK “DÜNYA BAYRAMI”
Birleşmiş Milletler Örgütü, geride bıraktığımız yıllarda nevruzu “Dünya Manevi Kültür Mirası” dizelgesine alarak tüm uluslar için “evrensel bayram” kabul etti. 28 Eylül - 2 Ekim 2009 tarihleri arasında Abu Dabi'de toplanan BM Manevi Mirası Koruma Kurulu’nun aldığı bu karara göre, nevruz artık resmen de bir “dünya bayramı”dır.

Nevruzun, kuzey yarımküredeki tüm halkların kendi inançlarına, geleneklerine, ekinsel değerlerine göre her yıl coşkuyla kutladığı ortak bir şenlik günü olduğu gerçeği, bu kararla bir kez daha vurgulanmış ve uluslararası kabul görmüş oldu.

 
“NEVROZ”LA KARIŞMASIN 
Kürt yurttaşlarımızın nevruzu kendi abecelerine uygun biçimde yazıp söylemelerine elbette kimse karışamaz. Her halkın anadilini kullanma, koruma ve geliştirme istemi, temel bir insan hakkıdır. Ancak Türkçe metinlerde nevruz sözcüğünün “newroz” biçiminde yazılması yanlıştır. Son yıllarda özellikle sosyalist basında kendini gösteren bu eğilimin dilbilimsel bir açıklamasına bugüne değin rastlamadım. Yerleşmiş sözcüklere keyfi biçimde siyasal-ideolojik anlamlar yükleyerek yapay öbekleşmeler yaratmayı nedense çok seviyoruz. “Nevruz” diyenler “Ulusalcı”, “Newroz” diyenler “solcu”! Böyle bir yaklaşım savunulabilir mi?

Benzer bir yanlış, “PKK” kısaltmasının seslendirilmesinde, bu kez tersten karşımıza çıkıyor.  Toplumun önemli bir kesimi, örgütün adını “PeKeKe” diye seslendirenlerin “PKK yandaşı” olduğunu düşünüyor! Oysa Türkçede “K” harfinin okunuşu “Ke”dir ve adı geçen örgütün kısaltmasını başka türlü söylemenin olanağı yoktur. Nitekim basında Türkçeye gösterdiği özenle bilinen Cumhuriyet gazetesi de, anaakım medyanın tersine, PKK kısaltmasında “ince ünlü” kuralına uyarak, baştan beri doğru ve bilimsel bir çizgi izlemektedir.

Konuyu bağlamadan bir noktayı daha belirtmek istiyorum. Nevruzu “nevroz” biçiminde seslendirmenin Türkçe anlatım açısından bir başka sakıncası da, sözcüğün, nevrotik bir sayrılık olan “nevroz”la, yani “sinirce”yle karıştırılma olasılığıdır. “Nevroz” ya da “newroz” yerine “nevruz” sözcüğünün kullanılması, bu sakıncayı tümüyle ortadan kaldıracaktır.

Son söz: Nevruz, özü bakımından barışçı ve birleştirici bir gündür, öyle de kutlanmalıdır...