Çatır çatır yediler. “Evde ne var? Senin paralar var babacım.” Kasımpaşa ve Pensilvanya egoları havada çarpışınca leş gibi koktu ortalık. Bir yıl boyunca, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük rüşvet ve yolsuzluk iddiası, iktidar tarafından kemikleşmiş bir refleksle, darbecilikle savuşturuldu. Soruşturma için takipsizlik kararı verildi. Dosya kapatıldı. Meclis’te kurulan komisyon için yayın yasağı getirildi. Olup biteni halktan gizlemek isteseler de, halkın gazeteleri halk için yasağı deldi. Aman Ebru’yla Reza’nın çocuğu bu olanlardan etkilenmesin de! Alev Alatlı doya doya Rönesans’ını yaşayabilsin. Yeter ki Bilal Erdoğan’ın bir gemisi daha olsun. Ver oradan Recep Amca’ya yeni bir plastik ayakkabı. Yavuz Bingöl’ü yaşarken anlamak çok önemli. Abdülkadir Selvi, Hoca efendiden aldığı tesbihi geri vermiş. Bu meslek ahlâkı da gözden kaçmasın.

• • •

Hasılı, darbe girişimi güzel kılıf. Tencere tava çalan teyzemin, Beşiktaşlı kardeşimin, TOMA önüne atlayan sevgilimin, kitap yazan gazetecinin, dava peşinde koşan TMMOB’linin, bahar kokulu çocukların darbe girişimcileri olarak yaftalanmasıyla içi iyice boşaltılmıştı zaten. Yok canım, Kenan Evren evinde. AKP’ye miras kalan yüzde 10’luk seçim barajı eseriyle gurur duymakla meşgul. Derken paralar hoop cepte! “Bir Bakan’ın oğlunun gözaltına alındığını basından öğrenmesi kadar acıklı” şeyler yaşadık ya inanabiliyor musunuz? 301 madenci öldü bu arada. Taner Yıldız Soma’da 2 gün aynı gömleği giydi. Anlayamazsınız.
• • •
Aynı sofralarda oturmamış, muhabbetlerde bulunmamış gibi; paralar gelip giderken, sahte delillerle davalar kurulurken birbirlerinden haberleri yokmuş gibi bağırıp duruyorlar. Karşılıklı övgülerin düzülüp, alışverişlerin yapıldığı evler ‘in’ oldu şimdi. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun yıldönümünde Cemaat’in medyasına baskın yapıldı. O medya ki, üyeleri iktidarın uçağından eksik olmayandı. VIP akredite... O medya ki, Ergenekon, Balyoz, Oda TV, şike, KCK davalarında kendilerine servis edilen bilgileri haber diye yaydı. Havuzla el ele, koyun koyuna demokrasi’cilik, basın özgürlüğü’cülük oynadılar. Virüslü dosyalarla yıllarca hapis tutulan insanların ahını taşıyorlar, Albay Ali Tatar ve Kuddusi Okkır’ın kanı ellerinde.

• • •

Safmış AKP. Cemaat’e “ne istediniz de vermedik” demek için, alınlarının secdeye değmesi yeterli gelmiş. Dindarlık adına önemli bir tespit bu. İktidar olan ama demokrat olamayan İslamcılar adına da tabii... kayda geçmeli. E peki hesabı? Taze bitti o! Siyasi iktidar, beraber yürüdük biz bu yollarda, diye göz göze şarkılar söylediği Cemaat’e karşı, “Devleti ele geçirmek istediler” gibi çok ciddi bir suçlamada bulunsa da, içini dolduramıyor. Doldurması gereken yerde kendisi var çünkü. Bunun yerine rezil gazetecilik, kötü dizicilik yapanlar gözaltına alındı. İşkenceci Hanefi Avcı’dan ‘düşünce özgürlükçüsü’ yaratan karanlığa katkı sunarak, her türlü yalana dolana çanak tutan Cemaat medyasından ‘demokrasi kahramanı’ türettiler. İşlenen suçtan değil, istenen suçtan yargılamaların yapıldığı, Alev Alatlı’nın Orwell’e ayakta alkışlattığı Erdoğan’ın memleketinde yıllardır durum bu.

• • •

Cemaat, adaletsizliğin seyircisi değil, aktörlerinden biriydi. Dünün zalimiyken, bugünün mağduru olamaz. Ama demokrasi, “oh olsun” larla kurulmuyor, özgürlükler “beter olsun” larla korunmuyor. AKP, devleti ele geçirmekle suçladığı bir çeteyi medya operasyonuyla çökerteceğine inanalım istiyor. Tehdit de ediyor. Ya bendensin ya onlardan! Askerler, ellerine bulaşan kandan yargılansın, uydurma delillerle değil, diyerek boş iddianamelere karşı durduğumuz günler dün gibi. İntikam duygusu adaleti kemirir. İki ucu kakalı değneği kırıp atmak, bu tehdide cevaben pek de güzel yaraşır.

• • •

Dün “Gazetecilikten göz altına alınmadılar” diye haber yapanlar bugün ellerinde pankartlarla “Özgür basın susturulamaz” diye bağırdığında yüzümde hafif bir tebessüm beliriyor diye, adalet ve özgürlük talebimi askıya alacak değilim. Allah esirgesin işin ucunda, “Geçmişte demokrasi adına hesap sordum” diyen Abdülkadir Selvi’ye benzemek de var.