Bastığı yerde ot bitmeyen ABD’nin Afganistan’dan çekilip yerini Taliban’a bırakmasının üzerinden bir yıl geçti. Yirmi yıl önceki iktidarlığında eğlenmeyi yasaklayan Taliban, yeni iktidarlığına ‘değiştik’ iddiasıyla başlamıştı. Elbette bazı sınırlar çekerek. Kadınların devlet yönetimine katılabileceği ama bakan olamayacağı gibi örneğin. Eğitim de devam edecekti ancak kız çocukları için ayrı okullar yapılacaktı. Kadınların çalışmasına da karşı olunmadığı söylenmişti. Bu uzun sakallı, kalaşnikoflu erkek sürüsüne inanmak için ortada hiçbir neden yoktu elbette. Aksini düşünmek ise pek kolaydı. Yirmi yıl sonra haklarının yeniden gasp edileceğinden endişe duyan kadınlar sokağa çıktılarında, onları eli kırbaçlı adamlar karşıladı. Silahlarını doğrudan kadınların üzerine doğrultular. Hakaret ettiler. “Kadının yeri evi” diye bağırarak dövdüler. Yönetimde kadınlara yer vermemekle beraber, var olan kadın işleri bakanlığını da kaldırdılar. Yerine ‘iyiliğe davet ve kötülükten sakındırma bakanlığı’ kurdular. Kadınlar ‘iyiliğe’ ilk davetlerini çarşaf ve burka giymek zorunda bırakılarak aldı.

***

Gömleğini çıkarıp değiştiğini iddia eden Taliban, karma eğitim sistemine, İslam’a ve milli değerlere aykırı olduğu gerekçesiyle son verdi. Üniversitelerde kız ve erkek öğrencilerin sınıflarını ayırmak da yeterli gelmedi o ‘milli’ değerlere, farklı binalara alındılar. Ders saatleri, kızlı erkekli kimsenin birbirini görmeyeceği şekilde ayarlandı. Erkek öğretmenlerle kız öğrenciler arasına perde çekildi. "İşte şimdi tamam" dedi Taliban. Kurallara uyulduğu sürece, kızların doktora bile yapabileceğini müjdeledi. Sonra ne mi oldu? Taliban, kız öğrenciler için ‘milli değerlere’ uygun bir üniformaya karar veremediği gerekçesiyle ortaokul ve lise kapılarını onlara kapattı. Afganistan’ı yönetmeye başlayan Taliban’ın ‘değiştik’ diyerek yaptığı ilk açıklama ve vaatlerini ‘itidalli ve ılımlı’ bulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kadınların son bir yılda, neredeyse bütün haklarının ellerinden alınmasıyla ilgili ‘sert ve açık’ herhangi bir açıklamada bulunmadı. Erdoğan’ın “Türkiye’nin, Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok” dediği Taliban yönetimi son olarak kadınların üniversiteye girmesini yasakladı.

***

“Eşit haklar istiyoruz!” Dün, bugün, yüzyıl önce, yüzyıl sonra… Erkekleri zıvanadan çıkaran yegane talebimiz bu! Afganistan’da da bu böyle, İran’da da, Fransa’da da öyleydi, Türkiye’de de… Taliban, tek tanrılı dinlerin ortak özelliği olan kadın bedeni üzerindeki denetimini en vahşi, en ilkel şekliyle uygulayıp ‘gelişmiş’ dünyayı dehşete düşürüyor olsa da, kadınların toplum içinde yaşadığı ayrımcılık sarıklı sakaldan, tıraşlı kravata kadar el değiştiren, oldukça çeşitli şekillerde karşımıza çıkıyor. Sakallı kalaşnikoflu Taliban kadınlara üniversiteyi yasaklıyorsa, bizim de Türkiye’de, üniversitelerin ‘fuhuş yuvası’ olduğunu söyleyen gömlekli, kravatlı profesörümüz var. Her gün kadın öldürülen; katillerin cezasız, faillerin takipsiz bırakıldığı memleketimizin sokaklarında canına tak eden kadınlar yaşam hakkı için avaz avaz bağırırken, polisine kadın tekmeleten iktidar, 6 yaşında evlendirdiği kızı yıllarca tecavüze uğradığı ortaya çıkan şeyhlerinin tutukluluğunu protesto etmek için toplanan tarikatçıların ayağına taş değdirmedi. Çocuk evliliğini meşrulaştıran, çocuğun tecavüzcüsüyle evlendirilmesinin önünü açan yasayla ilgili “küçüğün rızası olduğu” durumlardan bahseden bir ‘adalet’ bakanı başka yerde değil, bu topraklarda büyüdü, serpildi.

***

Ataerkillik, saçından tırnağına, başından ayağına kadar her şeyi kendi erkek düzenine hizmet etmekle görevli sayan kibirli, ezici, sömürücü, gaspçı bir düzen. Bu sistemin ayakta kalmasına hizmet etmek demek, toplumun yarısını oluşturan kadınlarla imtiyazlarını paylaşmamak için ne gerekiyorsa yapmaya gönüllü olmak demek. Kadının emeğini görmemek için direten, gördüğü kadarını da olabildiğince küçülten, güvencesizleştiren bir sisteme, bir atölyeye, bir mahalleye, bir eve sıkıştırılan kadınların mücadelesi hem açık hem örtük Talibanlara karşı elbette sürecek. Nasıl ki eşitlik-kardeşlik-özgürlük vaateden Fransız Devrimi’yle birlikte, bir kadın ortaya çıkıp da (Olympe de Gouges), evrensel görülen bu değerlerin erkeklerin erkekler için taleplerinden ibaret olduğunu söyleyip yeni bir mücadele başlattıysa, Türkiye’de de kadınlar için seçme ve seçilme hakkı, önlerine konan bir hediye paketi değildi. Mücadele ile kazanıldı. Bu kazanımlarda “devrimleri doğuran hamlelerdir” diyen Nezihe Muhiddin ve daha pek çok kadının azmi, cesareti, emeği var. Unutturmayız. Yolumuz uzun, inadımız tam.