Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

“Dilin Kemiği”ne gelen okur mektupları çoğalmaya başladı. Konular da hayli çeşitlendi. Soru soranlar, değerlendirme yapanlar, katkıda bulunanlar az değil. Okurlar bazen de kendi aralarında tartışıyorlar. Sözün kısası, Türkçe bağlamında canlı bir iletişim süreci yaşıyoruz…

Hasan Baş, bu köşede ele aldığımız konular üzerine sürekli yorum yazan Trabzonlu bir okurumuz. Yorumlarında Türkçeye gerekli özenin gösterilmediğinden yakınarak “Herkes bildiğini okuyor” diyor. Yakın zamanda (7 Mayıs 2018) gazetemizin bilgisunar sayfasına yazdığı yorumda ise, bu köşede mektubuna yer verdiğimiz bir başka okurumuzun kimi söylemlerini eleştiriyor:

“Okurunuz Nuray Tülek, yazısında kimi yabancı sözcüklerin çoğul yazılışından yakınıyor, yakınırken de o kısacık yazısında çok büyük bir yanlış yapıyor. Daha doğrusu, anlatım bozukluğu: ‘Beni çok sinir ediyor.’ Türkçede kuraldır: Ad ya da ad soylu bir sözcüğe yapım eki getirilerek bir eylem oluşturuluyorsa, etmek, eylemek, olmak gibi yardımcı eylemler kullanılmaz: Hasta oldum denmez, hastalandım denir; sinir ediyor denmez, sinirlendiriyor denir; iyi oldum denmez, iyileştim denir. Dil eleştirisi yazan okurunuz, umarım bu yanlışa bir daha düşmez.”

Dil konusunda kesin konuşmak insanı sıkıntıya sokabilir. Okurumuzun ileri sürdüğü savları irdeleyelim: “Hasta oldum” ya da “Adamı sinir ediyor” demek yanlış mıdır gerçekten?

Bakın, Türkçe Sözlük, “hasta olmak” ve “hasta düşmek” deyimlerini “hastalanmak” diye açıklıyor. Yani “hastalanmak”la “hasta olmak” aynı şey. Yine “hasta etmek” deyimi için de örnek tümceyi Yaşar Kemal’den seçmiş Türkçe Sözlük: “Çukurova poyrazı insanı hasta eder; elini, ayağını keser.”

Şimdi Yaşar Kemal için de “Türkçeyi yanlış kullanıyor” mu diyeceğiz?

Ad soylu sözcüklerin etmek, eylemek, olmak gibi eylemlerle kullanılışına daha yüzlerce örnek verilebilir.

Sözgelimi Tarkan’ın ünlü “Kıl Oldum Abi” şarkısını bilirsiniz. Adam, “kıl oldum” yerine “kıllandım” dese ne düşünürsünüz?

“Olmak” yardımcı eylemiyle kullandığımız “dost olmak”, “düşman olmak”, “kul olmak”, “verem olmak” gibi söylemleri çoğaltabilirsiniz.

Örneğin “utandırma” anlamındaki “bozum” sözcüğünü ele alalım: “Bozum etmek” de, “bozum olmak” da var Türkçede...

Bunun gibi, “sinir etmek” de, “sinir olmak” da dilimizin sözvarlığı içindedir.

Ama daha çarpıcı ve ayrıksı bir örneği, “İkinci Yeni” şiirinin önde gelen ozanlarından Edip Cansever’den vereyim.

Cansever, okurumuzun savıyla çelişen söylemler kullanmış “Gökanlam-3” adlı şiirinde:

-“Bana sessizlik et, düğümle saçlarımı”

-“Bana yalnızlık et, birleştir yalnızları”

-“Sen kaldın, bir de sen ey buzul mavi

Bizi bul, bizi yarat, bize güzellik et şimdi”

Bu dizeleri nasıl yorumlamamız gerekiyor?

“Bize sessizlik et, yalnızlık et” diyen Edip Cansever’i yanlışlayacak mıyız şimdi?

•••

Bu okurumuzun, RTE’nin bir söylemine de itirazı var. Diyor ki: “Gelelim Recep (Tayyip Erdoğan) alıntınıza. Belgisiz sıfat, sayı sıfatından sonra gelen adlar tekil yazılır: Nice Tiran, nice firavun, nice zalim... Birçok insan, milyonlarca yıl, iki yıl... Recep’ten alıntıladığınız tümcede, yukarıdaki sözcükler tekil yazılmalıydı; çoğul yazıldığında anlatım bozukluğuna neden olur.”

Evet, genel kural böyledir. RTE’den yapılan alıntıdaki sözler de tekil yazılmalıydı. Ne var ki yaşamın kuralları bazen yazılı kuralların önüne geçiyor. Çünkü dil çok devingen ve değişken bir varlık. Yaratıcı yaklaşımlar kimi zaman katı kurallara ve sıkı kalıplara sığmıyor. Örneğin yukarıdaki kuralı mutlaklaştırırsak, daha çok masallarda ve söylencelerde geçen Yedi Cüceler, Yedi Uyurlar, Kırk Haramiler gibi çoğul anlatımları nereye koyacağız? Hele hele Yahya Kemal’in ünlü “Sessiz Gemi” şiirinde geçen “birçok seneler” söylemine ne diyeceğiz:

“Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”

Bir de, yurdumuzun her yanında bu kurala uymayan yer adları var; birkaç örnek vereyim:

“Üçtepeler” (Erbaa / Tokat, Bergama / İzmir, Dumlupınar / Kütahya, İzmit / Kocaeli), “Beşevler” (Ankara), “Beşpınarlar” (Bolu, Erzurum), “Yedigöller” (Bolu) vb.

Bütün bu örnekler, dil konusunda hepimizin daha ölçülü, dikkatli, sakınmalı konuşması gerektiğini gösteriyor. Sonuçta dilin kurallarını da yaşam belirliyor…