Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Adımız bir kez “Türkçenin Markopaşası”na çıktı ya, okurlarımız sağ olsun, Türkçe konusunda kendilerini rahatsız eden ne varsa bana yazıyor, üstüne üstlük, çözümü de benden bekliyorlar. Dil kurumlarının bile yetersiz kaldığı bir ortamda benim gücüm buna yetmez elbet. Ama yine de okurların yakınmalarını, uyarılarını, eleştirilerini duyurmak görevimizdir.

İbrahim Dumanay adlı okurumuz, “âdeta” sözcüğünün gelişigüzel kullanılmasına tepkili. Bu konuda özellikle televizyon kanallarını eleştiriyor:

“Sevgili Hocam, bir de şu ‘âdeta’ sözcüğünün olur olmaz yerde, neredeyse her cümlede kullanılmasına değinseniz… Kanal fark etmiyor, hangi televizyon haberini dinlediysem hemen hepsinde her cümlede kullanılıyor. Güya anlamı pekiştirecekler, inandırıcılıklarını artıracaklar ya da bir benzetme yapacaklar ama öyle sakil duruyor ki…”

Arapça bir belirteç olan “âdeta”, dilimizde “Bayağı, basbayağı, hemen hemen, sanki…” sözcüklerine denk düşüyor.

Okurumuz örnek tümce vermemiş, genel bir değerlendirme yapmış. O yüzden bu sözcüğün hangi kullanım biçimini eleştirdiğini bilemiyorum. Ama ekranlarda konuşanların yalnız “âdeta”yı değil, daha birçok sözcüğü gereksiz kullandıkları da bir gerçek…

***

TEKNOLOJİ YAZARLIĞI

“Teknoloji firmaları yeni ürünlerini tanıtmaya başlayarak sezonu tam gaz başlattı. Başlattı başlatmasına ama bu coğrafyada yaşayan neredeyse herkes, maalesef düşürüldüğü ekonomik sıkıntının etkilerini ağır şekilde hissettiği çok kötü bir dönemden geçirmekte.”

Timur Akkurt’un “BirGün Belki Hayatta” başlıklı yazısı bu tümcelerle başlıyor (BirGün, 17 Eylül 2022).

Bu kadarla kalsa, “basit bir yazım yanlışı” deyip geçeceğiz. Ama yazının sonraki bölümleri de benzer özensizliklerle dolu. Dişimi sıkarak okumaya çalıştığım bu yazıdan birkaç tümce daha aktarırsam savrukluğun boyutunu siz de göreceksiniz:

-“Uzun süredir söylediğim gibi bizim kaliteli teknoloji ulaşmamızı zorlaştıran iki faktör var.”

“Dünyanın pek çok ülkesinde çok daha makul rakamlara kaliteli teknoloji ulaşılabilirken biz gittikçe kopmaktayız.”

-Türkiye’de ki çok büyük organizasyonlara ana sponsor olabiliyor, çok kapsamlı sosyal sorumluluk projelerinde ana destekçi olabiliyor.”

-“Bu vergiler, değersiz TL’nin görünmeyen çok fazla boyutu var.”

-“Son kullanıcılarda bir dönem ulaşılabilir olan bu ürünleri kullanmayı çok sevdi.”

-“Apple hiç bir şekilde bizim suçumuz olmayan bir konuda, kendi suçu da olmasa bile hepimizi üzdü.”

Yazı zaten baştan sona teknik terimlerle dolu. Üstüne bir de böyle yazım ve anlatım kusurları eklenince söylenenler büsbütün anlaşılmaz duruma geliyor…

Demek ki teknik içerikli yazı yazanların teknoloji uzmanı olmaları yetmiyor, Türkçeye de egemen olmaları gerekiyor.

***

ARI DİLİN SINIRLARI

Hiçbir dil yüzde yüz arı değildir. Kültürel alışveriş dolayısıyla her dil, başka dillerden mutlaka sınırlı sayıda sözcük devşirir ve bunları çoğu zaman da dönüştürerek kendi sözvarlığına katar. Benim öz Türkçeciliğim, dilimizde yerleşmiş Türkçe karşılığı olan sözcükler yerine yabancılarını kullanmamakla sınırlıdır. Sözgelimi "ilgi" varken "alaka" dememek, "önemli" dururken "mühim"i kullanmamak ya da "ilginç" gibi yaygın kullanım alanı olan öz Türkçe bir sözcüğün yerine "enteresan"ı yeğlememek...

Şiirde ise "hüzün", "sevda" gibi yabancı kökenli kimi sözcükleri, Türkçelerinin yetersiz kaldığını, anlam ayrımlarını yeterince karşılamadığını düşündüğümüz zamanlarda elbette kullanabiliriz. Ama bunda da aşırıya kaçmamak gerekiyor. Günümüzde kimi ozanlar "zamanın ruhu"na uyarak şiirlerini artık Gizem’e, Ezgi’ye, Özlem’e değil, Aleyna’ya, Beyza’ya, Büşra’ya yazıyorlar!

***

YANLIŞ SÖYLEMLER

Şule Aydın, beğendiğim haber sunucularından biridir. Haberciliğinin yanı sıra başarılı izlencelere de imza atıyor. Kişilikli duruşuyla da ayrıca saygıyı hak ediyor. Yeniden Halk TV’ye dönmüş olmasını yayıncılığımız adına kazanç sayıyorum.

Çoğu sunucuda gözlemlediğim özensiz sözcük kullanma alışkanlığı ne yazık ki bu arkadaşımızda da var. Sözgelimi “organize suç örgütü” diyor. “Organize” sözcüğünün zaten “örgütlü” anlamına geldiğini çok yazıp söyledik. Böyleyken, aynı yanlış söylemi sürdürmesini yadırgıyorum.

Yazmaktan dilimizde tüy bitmiş bir yanlışı daha nedense yineliyor bu arkadaşımız. “Konuya giriş yapalım” diyor. “Giriş yapmak” ne demek? “Konuya girelim” dese hiç sorun olmayacak oysa!

Yetenekli bir sunucu olan Şule Aydın’dan daha özenli bir Türkçe bekliyoruz.

***

okurken-dinlerken-1065289-1.

***

HAFTANIN NOTU

Halk TV’de neler oluyor?

Medyanın yüzde 95’i siyasal iktidarın doğrudan denetiminde. Geriye kalan yüzde 5’lik bağımsız kesim de RTÜK’ün ve BİK’in (Basın İlan Kurumu) kuşatması altında. Saray rejiminin sopasına dönüşmüş bu kurumlar, bir avuç bağımsız yayın organını, ağır idari ve ekonomik cezalarla susturmaya çalışıyorlar. Böyle bir ortamda muhalif kanalları eleştirirken özenli ve sorumlu davranıyoruz. Ama kimi gelişmelere de gözümüzü kapayamayız...

Fox TV ile özdeşleşmiş İsmail Küçükkaya’nın, hiç hesapta yokken Halk TV’ye transfer edilmesinin gizemi hâlâ çözülmüş değil. Bir kimse, çok özgür bir ortamda program yaptığını söylediği bir kanaldan durduk yerde neden ayrılır? Bu konuda medya sitelerinde pek çok haber dolaşıyor. Hadi bunların hepsi dedikodu diyelim. Peki İsmail Küçükkaya’nın göreve başladığı gün, Halk TV’nin özgül ağırlıklı sunucularından Gökmen Karadağ’ın kanaldan ayrılmasını neye yoracağız? Üstelik onunla da sınırlı kalmadı istifalar. Halk TV’nin başarılı Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş da sürpriz biçimde kanala veda etti! Art arda yaşanan bu olayların Küçükkaya’nın gelişiyle ilgili olmadığını kim söyleyebilir?

Kendi içinde iyi kötü bir düzen kurmuş ve kısa sürede en yüksek izlenirliğe ulaşmış bir kanalda durup dururken bunalım yaratmanın gereği var mıydı? Halk TV’nin yurtdışında yaşayan ve yayıncılık deneyimi olmayan patronu, kurum içinde ciddi rahatsızlık yaratan böyle radikal bir değişikliği neden göze aldı, merak ediyoruz doğrusu