Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Meslektaşımız Adile Homan, “Bazı yazıları okurken saçımı başımı yolasım geliyor. Okumaktan soğudum imla bozuklukları yüzünden. Takılıp kalıyorum her yanlışa, ilerleyemiyorum bir türlü ve okumayı bırakıyorum bazen” diye yazmış…

Arkadaşımız böyle düşünmekte haksız mı? Ben de benzer duygular yaşıyorum çoğu zaman. Yanlış bir sözcük, özensiz bir tümce, yerinde kullanılmamış bir noktalama, hemen bozuyor yazının büyüsünü! Hiç tadı olmuyor çalakalem yazılmış yazıları okumanın…

Dizgi ve düzeltme yanlışları neyse de yazarın özensizliğinden kaynaklanan yanlışlar da az değil. Bu hafta onlardan birkaç örnek vermek istiyorum. Tümceler üstüne uzun boylu çözümlemelere girmeyeceğim. Kullandığım arabaşlıklar durumu açıklamaya yeter sanırım.

* * *

Özneyi yineleme

“Kurban Bayramı dolayısıyla 12 Ağustos’ta İmralı Adası’na giden Mehmet Öcalan, İmralı’daki görüşmenin küçük bir salonda gerçekleştiğini dile getiren Mehmet Öcalan…” (“Öcalan’ın kardeşine çıplak arama”, BirGün, 17 Ağustos 2019, s. 8)

* * *

Gözaltına alınan ev mi yazar mı?

“Evrensel gazetesi yazarı, edebiyatçı Ayşegül Tezören’in evi önceki gece sabaha karşı polis ekipleri tarafından basıldı ve gözaltına alındı.” (“Ayşegül Tezören Gözaltında”, Cumhuriyet, 20 Ağustos 2019)

* * *

Özensiz tümceler

“Çamlıca, Taksim ve İTÜ yaptırılan camilerin yediği paraya yazık, israf ve gösteriş, hiçbir estetik değeri yok. (…) Çağdaş bilim ve sanat aydınlanma çağını ürünüdür. (…) Düşünce, bilim ve sanat tohumu yoktur ki toprağa ekesiniz yada bir hayvan gibi damızlıkla çiftleştiresiniz.” (Özdemir İnce, “Cumhurbaşkanı’nın kaygıları”, Cumhuriyet, 1 Ekim 2019)

Özdemir İnce’den beklemediğimiz özensizlikte tümceler bunlar! Ama ben en çok “ya da” bağlacının “yada” diye yazılmasına takıldım. Aziz Nesin savunurdu bu yanlış yazım biçimini. Demek ki yalnız değilmiş. Ama Türkçede “yada” diye bir başka sözcük var. Eski Türklerde büyü yapımında kullanılan yeşim taşıymış. Yağmur yağdırıp yel estirdiğine inanılan kutsal bir taş… Ayrıca büyü, sihir, afsun anlamına da geliyormuş “yada”...

* * *

Kaç Serdar Ortaç var?

“Ülkemizin en sevdiği bireylerden birkaçı olan Serdar Ortaç’tan ekonomi açıklaması geldi,,,” (Kaan Sezyum, “Özet: En süper bizmişiz”, BirGün, 11 Aralık 2019)

Soğutmaz mı böyle yanlışlar insanı okumaktan?

HAFTANIN NOTU

Basın kartıyla gazeteci olunmaz!

Türkiye’nin “Tek Adam”ı Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra başımıza bir de “Medyanın Tek Adamı” Fahrettin Altun çıktı! “Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı” imiş. Onu hep AKP’li Erdoğan’ın yanı başında görüyoruz. Sesi pek çıkmasa da sureti ekranlardan hiç eksik olmuyor. Demek ki işini sessiz ve derinden yürütüyor…

Köklü bir Cumhuriyet kurumu olan Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nü kaşla göz arasında kaldırıp yerine “İletişim Başkanlığı” diye bir garip yapı oluşturmuşlar. Aslında “yapı” demek bile güç. Saray’a bağlı bir daire ve başında tek sorumlu olarak Fahrettin Altun!

Kerameti kendinden menkul bu dairenin ne iş yaptığını bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, Fahrettin Bey’in, halkla ilişkiler çalışmalarından arta kalan zamanını, muhalif gazetecileri nasıl yola getireceğini düşünerek geçirdiğidir! Fena halde takmış bu konuya. Tutuklu gazetecilerin kartlarını iptal ederek başladı işe. Sonra tüm muhalif gazetecilere değin genişletti yelpazeyi. Son olarak BirGün, Evrensel ve Cumhuriyet çalışanlarının kartlarını hukuksuz biçimde yok saymış! Ne gam!

Fahrettin Bey, unutmayın ki bir kalemde sildiğiniz o gazeteciler “sizinkilere” benzemez! Onlar dün olduğu gibi yarın da sürdürecekler onurlu mesleklerini. Ama ilk seçimden sonra ne sizin adınız duyulacak bu ülkede ne yandaş kalemlerinizin “esamisi” okunacak, inanın!