10 Ekim 2015 Ankara Katliamı Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi cinayeti en alçakça katliamı olarak tarihe geçti. Sendikalar ve meslek örgütleri tarafından düzenlenmek istenen barış ve demokrasi mitingi canice bir saldırıyla kana bulandı. Arkadaşlarımızı, çocuklarımızı, gençleri, emekçileri yitirdik. Hem de göz göre göre. Ölen 97 insan arasında lise yıllarından arkadaşımız Tayfun Benol da vardı. Mücadelelerine omuz verdiği inşaat işçileriyle birlikte öldü.

Miting ve yürüyüşleri engellemek için on binlerce polisi seferber eden hükümet bu kez polisi adeta geri çekmişti. Katliamın ardından hükümetten “bu saldırı devletimize ve milletimizin tümüne yapılmıştır” türünden artık kanıksadığımız sade suya tirit açıklamalar geldi.

Soralım o halde! Bu saldırı ve katliamlar neden milletin sadece bir kesimine yöneliyor? Neden Türkiye’de sadece muhaliflerin, solun, sendikaların eylemlerinde ve yürüyüşlerinde silahlar, bombalar patlıyor. Neden hep muhalefetin gösterileri saldırıya uğruyor? Gelin Türkiye tarihinin kana bulanan miting ve yürüyüşlerine bakalım, sadece yürüyüş ve mitinglere yapılan saldırılara. Bu saldırılar kime karşı yapılmış?

Henüz bombalı ve silahlı saldırıların yaygınlaşmadığı 1950’lerde muhalefet bindirilmiş kıtalara linç ettirilirdi. 6-7 Eylül malum. Bir başka linçten ise İnönü zor kurtulacaktı. Dönemin muhalefet lideri İsmet İnönü’nün konvoyu 4 Mayıs 1959’da İstanbul Topkapı’da DP’li bir güruhun saldırısına uğramış, polis yeterli önlemi almadığı için İnönü linç edilmekten zor bela kurtulmuştu.

Demokrat Parti’nin son dönemlerinde muhalefet üzerinde baskı yoğunlaşmıştı. 28 Nisan 1960’da DP’nin baskıcı uygulamalarına karşı protesto yürüyüşü düzenleyen üniversitelilere ateş açılması sonucu iki genç, Turan Emeksiz ve Nedim Özpolat öldürüldü.

16 Şubat 1969’da ABD 6. Filosu’nu protesto etmek için anti-emperyalist gençlik dernekleri tarafından valilikten izin alınarak düzenlenen yürüyüşe Taksim’de ellerinde taş ve sopalarla bekleyen ve önceden organize olan sağcılar saldırdı. Polis saldıranları engellemedi ve ABD karşıtı gösteri sağcılar tarafından kana bulandı. Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı iki genç yaşamını yitirdi. Ölen gençlerden biri bıçaklanırken bir toplum polisinin olayı seyrettiği haberi gazetelerde yer aldı. Bu saldırı tarihe Kanlı Pazar olarak geçti.

23 Haziran 1975’te Bülent Ecevit CHP’nin Gerede mitinginde konuşurken taş ve sopalı saldırılar yanında kalabalığın üzerine ateş açıldı. Ecevit olaylardan yara almadan kurutulurken iki kişi yaşamını yitirdi.

1 Mayıs 1977 ile birlikte muhalefetin ve solun düzenlediği yürüyüş ve mitinglere yönelik saldırılar yeni bir evreye sıçradı. İşçi bayramını kutlamak için Taksim’de toplanan on binlerce insanın üzerine ateş açılması ve çıkan panik sonucu 36 kişi öldü. 1 Mayıs 77 katliamı aydınlatılmadı ve hiç kimse ceza almadı. 1 Mayıs 77 Türkiye tarihinin en büyük katliamı olarak tarihe geçmişti. Ne yazık ki öyle kalmadı!

1 Mayıs 1989’da 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen göstericilere polis saldırdı ve 18 yaşındaki işçi Mehmet Akif Dalcı öldürüldü.

2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal şenlikleri sırasında Sivas’ta Madımak Oteli’ni kuşatan gözü dönmüş kitle tarafından otelin ateşe verilmesi sonucu 33 muhalif ve solcu yazar ve aydın diri diri yakıldı. Polis ve asker bu göz göre göre işlenen cinayete engel olmadı.

1 Mayıs 1996’da Kadıköy’de 1 Mayıs’ı kutlamak için toplanan kitleye polis tarafından müdahale edildi. Üçü polis tarafından açılan ateş sonucu, biri gösteri sonrasında işkencede olmak üzere dört gösterici öldürüldü: Dursun Odabaş, Hasan Albayrak, Yalçın Levent ve Akın Rençber.

Yakın tarih ise malum: 5 Haziran 2015 HDP Diyarbakır mitingine yapılan canlı bomba saldırısında iki kişi yaşamını yitirdi. 20 Temmuz 2015’te Suruç Katliamı: Bir toplantı sırasında yapılan canlı bomba saldırısıyla 34 sosyalist genç yaşamını yitirdi.

Ve 10 Ekim 2015 Ankara: Muhalif sendika ve meslek odalarının mitingine yapılan saldırı: 97 ölüm.

Bütün bunlar tesadüf mü? Neden hep muhaliflerin, solun, sosyalistlerin eylemlerinde, yürüyüşlerinde patlıyor bombalar ve silahlar?

Eğer bu saldırılar milletin tamamını hedef alıyorsa, neden sadece muhaliflerin mitingleri, yürüyüşleri, toplantıları kana bulanıyor? Neden milletin bir bölümü mitinglerde ölüyor? Neden bu katliamlar ve saldırılar sırasında devletin kolluk kuvvetleri asıl işlerini hep ihmal ediyor?

Bu cinayetleri, katliamları önle(ye)meyen, yurttaşlarını koru(ya)mayan ve katilleri bul(a)mayan devlet-hükümet sorumludur, dahası zan altındadır.