4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 67 lira, yoksulluk sınırı ise 6 bin 733 lira. Tek başına bir çalışanın “yaşama maliyeti” 2 bin 559 liraya ulaştı. Elektriğe yüzde 14,98 zam yapılan önceki gün, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Japonya’da olan Emine Erdoğan, 50 bin dolarlık Hermes çantası ile görüntülendi. Şu anki kura […]

4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 67 lira, yoksulluk sınırı ise 6 bin 733 lira. Tek başına bir çalışanın “yaşama maliyeti” 2 bin 559 liraya ulaştı.

Elektriğe yüzde 14,98 zam yapılan önceki gün, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Japonya’da olan Emine Erdoğan, 50 bin dolarlık Hermes çantası ile görüntülendi. Şu anki kura göre 288 bin 500 TL ediyor.

Asgari ücret 2 bin 20 TL. Buna göre Erdoğan 143 asgari ücretlinin maaşını omuzunda taşıyor. Suç değil. Ancak vebal ağırlığı ya da vicdan yükü olarak görülüp görülmeyeceği tartışılır!

Aslında, Emine Erdoğan, her yurtdışı gezisinde servet değerinde bir çanta takıyor. Ancak nedense “bu gelenek” üzerinde, bu kez daha fazla duruldu, gündem olarak öne çıktı. Bu, dip dalganın etkisi. Toplumun geneli artık bakmak yerine görüyor.

AKP rejimi özellikle 2010 sonrası, takiyeyi yavaş yavaş bir kenara bıraktı. Maske düşürdü. Gerçekte “empatinin” yapmacık olduğu, 2013 sonrası açığa çıktı. Erdoğan, sırasıyla Alevileri, sekülerleri, demokratları, Kürtleri hedef aldı. Bu kesimler artık Sultanizm için tamamen ötekidir. Fakat “ötekilerin” çoğaldığını son seçimler ortaya koydu. “Çantayı görenlerin” sayısı çığ oldu.

Süleyman Demirel’in meşhur “Tencerenin düşüremeyeceği hükümet yoktur” sözleri iktidarı tanımlamakta eksik. AKP ve Erdoğan’ın toplumu karşı karşıya getirdiği sorun sadece yoksulluk değil. Aynı zamanda büyük bir yozlaşma destanı da yazıldı.

Dinci yurtlarda öğrenciler yandı, sözüm ona ahlaklı kurumlarda çocuklar istismar edildi, “Bir kereden bir şey olmaz” denildi. Soma’daki faciadan kurtulup, tekmelenen maden işçisi hala tazminatını alamıyor.

Ülke, yatağından çıkan tahtakurusuna isyan ettiği için tutuklanan emekçiye tanık oldu. Kadın ikinci sınıf vatandaş yapılmak istendi. Sadece çocuk hakları değil, çocukların yaşamı da değersizleştirildi.

Şüpheli bir biçimde ölen ve dosyası, karanlık iktidar ilişkileri nedeniyle kapatılmak istenen 11 yaşındaki Rabia Naz’ın memleketi, Giresun Eynesil’de yerel seçimi CHP’nin kazanması tepkinin, tencerenin ötesinde olduğunu gösterdi. Eynesil AKP kalesiydi.

Dip dalga havalı bir söz. Halkın tepkisi ve sonrasında desteğini çekmesiyle ilgili. Tam olarak, Sultanizm ve AKP de bu noktada. Erdoğan razı olmaya mahkum, ortada milli irade mitingleri yapacağı bir hava yok. 15 Temmuz’un yıldönümünde bunu daha da iyi anlayacak.

İşi boş hamaset yolda kaldı. Toplumun hafızasındaki “Osmanlı’da oyun çok” korkusu da böylece dağıldı. Seçimle gelen seçimle gidecek! Arkasında halk olmayan iktidar kalıcı olamıyor. Bir yılda çökmekte olan başkanlık sistemine geçildiği gece, “Silahlarla sokağa inen, ‘çakma milisler’ bu seçimde neredeydi?” sorusu üzerinde durulmaya değer.

Toplum tolere ederken tortu biriktirdi. Şimdi Erdoğan’ın baktığı yerde tenha bir meydan var. Ders almak, samimi olmak siyasal İslamcının fıtratına uygun değil. Yeniden rol yaparak, bir kez daha rüzgarı ardına alması ise mümkün görünmüyor.

Sert dip etkisi, içten gelen çatlak ve korku duvarını yıkan muhalefet kısa sürede Türkiye siyasetine yeniden yön verecek. Tanıdığımız Erdoğan, bu değişime yine en büyük katkıyı yapacak.

Gerçekte dilinden düşürmediği “milli irade” ile değil, “göklerden gelen emirle” seçilmiş olduğunu düşünmesi, kibrinin ve öfkesinin kaynağı. Kendisini saraylara layık gören, kendinden olmayanı ayıran da bu ruh hali.

Hermes’e dönersek… İtibardan tasarruf olur mu? Emine Erdoğan elbette 50 bin dolarlık çanta takacak! “Bırakınız taksınlar.” Kendilerine yakıştırsınlar. En alt katmanlara, “Bir yüzükle geldiler, şimdi biz açken kendileri ve yakınları servet içinde yüzüyorlar” sözleri yayılsın. Yozlaşma, çürüme iyice gün yüzüne çıksın.

O Hermes çanta, ötekileştirirken öteki olduklarının önemli bir sembollüdür. Farkında olmak istemiyorlar. Bir iktidar için “Bizden değildirler” duygusunun yayılması kaçınılmaz sonu hazırlar. Artık aynı gemiden çok, farelerden söz edeceğiz.