Bu konuda yazmak istemiyordum.

2 nedeni vardı. Birincisi, doğrudan şahsımı ilgilendiriyordu. Bu sütunda “Söylediklerimi savunmak” anlayışı bana yakışmazdı.

İkincisi; bir siyasetçi olmanın ötesinde bir yurttaş olarak Türkiye’deki gerçekleri dile getirmenin suç olmadığını biliyordum. Bu suçu reddettiğim için üzerinde durmak da istemiyordum. Ancak sevenler çok olunca, bir de “ne oluyor?” sorusu yoğunlaşınca, kısa da olsa neden ve sonucu aktarmaya karar verdim. Olay kısaca şöyle; 15 Temmuz 2016 hain FETÖ darbe girişimi sonrasında bilindiği gibi Bahçeli’nin aklıyla “başkanlık rejimine” geçmek üzere AKP, Anayasa değişikliğini gerçekleştirdi. 16 Nisan 2017’de yapılacak referandum için çalışmalara başladık. 12 Aralık 2016 günü Samsun CHP İl Binası’nda yaptığım konuşmayla partililerimize değişecek rejimle ilgili bilgi verdim.

O gün; …15 Temmuz’da hain bir darbe girişimi yaşadık. Her vesile Erdoğan hain FETÖ darbesini bize anlatıyor. Halkın kendisini kurtardığını, büyük kahramanlık yaptığını, liderliğinin bu şekilde tescil edildiğini bize söylemeye çalışıyor. Bu arada binlerce insanı FETÖ’cü diye işinden, aşından ediyor. Tutukluyor, hapse atıyor. Peki FETÖ’yü Türkiye Cumhuriyeti’ne getiren ve iktidar eden kim? Erdoğan!

O zaman bir numaralı FETÖ’cü Erdoğan’dan hesap sormamız gerekiyor!

Asıl yapmamız gereken bu!

3 Fidan’ı ellerine silah dahi almadan anayasayı değiştirecek diye asanlar,

bugün “Anayasayı fiilen askıya alan ve Türkiye’nin yönetimi değişti!” diyen Erdoğan’a uygun bir anayasa hazırlıyorlar… “ diye konuşmamı sürdürmüştüm…

Bu bölümdeki, “Bir numaralı FETÖ’cü Erdoğan” sözleri Cumhurbaşkanı’na hakaret sayıldı. Ve tam da CHP kurultayına giderken 3 yıl sonra hakkımda dava açıldı.

Duruşma düzeni aldığımız sırada Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nin yargıcı, önemli bir telefon konuşması yapmak üzere salondan ayrıldı.

Duruşmaya dönüşüyle birlikte FETÖ’cü sözünü suç saydı ve 10 ay hapis cezası verdi. İnfazı bir yıl erteledi.

Dava baştan sona siyasi ve düşünce özgürlüğü üzerine kuruluydu!

CHP’nin hem PM üyesi hem de Mersin Milletvekili olarak bildiklerimi aktarmak ve değiştirilen rejimin tehlikesini anlatmak görevimdi. Dolayısıyla konuşmam, ülke çıkarlarını ve ifade özgürlüğünü ortaya koyan siyasi düşüncelerdi… Ülkeyi hain darbeye teslim eden siyasetçiyi de açıklamak bir yurtseverlikti. Demokratik parlamenter sistem yerine, tüm erkleri tek adamda toplayan rejim özgür ve eşit yurttaşı istemeyen siyasetin ürünüydü.

Anlaşılacağı gibi; “yargılanma nedeni” siyasi söz ve duruşumla doğrudan ilgiliydi. Hal böyleyken mahkemenin, avukatlarım Buse Tozlu ve Erdal Işık’la birlikte yaptığımız savunmalara sürekli “siyaset yapmayın” uyarısında bulunması çok garipti… Hem siyaseten yargılıyacaksınız! Hem de siyasi savunma yaptırmayacaksınız! Bu nasıl anlayıştı? Böyle bir anlayışla hak hukuk ve adalet nasıl gerçekleşecekti? Oysa; Fettullah Gülen’in devletin tüm kurum ve kuruluşlarında bulunması AKP iktidarında olmuştu. Demokratik sistemin değiştirilmesi ve yargı bağımlılığın ilk adımı Gülen’in “ölüler dahi mezardan kalkıp oy versin” dediği 12 Eylül 2010 referandumunda atılmıştı! Bu durum AKP iktidarıyla sarmaş dolaş olunduğunun önemli resmiydi!

17/25 aralık olayı sonrasında Başbakan Erdoğan’ın; “ne istediniz de vermedik.” sözleriyse Gülen’le olan ortaklığın açıklanmasıydı! Dahası, Atatürk resminin lira üzerinden kaldırılıp yerine “Türkçe olimpiyat ambleminin” konulması Gülen’in iktidardaki gücünün göstergesiydi… 15 Temmuz’un hain general ve amiralleri, YAŞ’ta korunan askerler, atanan bürokrat, savcı ve yargıçlar kararnamelerinde hep AKP’li Başbakanın imzası vardı! Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde ortaya çıkan Gülen’ci siyasetin mahkeme tarafından görülmek istenmemesi, not edilmesi gereken vahim bir durumdu…

Yaşadığım bu davadan çıkardığım sonuç;

1-Türkiye’de yargı tarafsız ve bağımsız değil! Düşünce ve ifade özgürlüğü kalmadı!

2- Cumhurbaşkanı partili olmamalı. TCY 299.maddesi CB.nına büyük ayrıcalıklar veriyor. Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı!

3- Yurttaş artık yasalar önünde eşit ve özgür değil.

Yani konuşma deniliyor!

Aksine daha fazla konuşma zamanı geldi de geçiyor!