Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

“Prompter’a Türkçe karşılık arıyoruz” başlıklı yazımız üç hafta önce yayımlanmıştı. Bize ulaşan ilk yanıtları 25 Haziran 2018 günlü yazımızda paylaşmıştık. Ancak okurlarımızdan hâlâ yeni karşılıklar geliyor. BirGün okurlarının Türkçe konusundaki duyarlılığı çok sevindirici. Bugün de yeni iletilere ve önerilere yer veriyorum…

Attila Bey iyi günler. Yazınızı / çağrınızı yeni gördüm. “Akanyazı” veya benzerleri, yazıya odaklanıyor. Oysa konu yazı değil, resim ya da genel anlamda görüntüleri aktaran aygıt. Önermek istediğim sözcükler, başka arkadaşların da kullandıkları “akmak” ve “yazı / simge” sözcüklerinin birleşiminden oluşan “yazıakar”, “yazıaktarır”, “yazıaktarıcı”, “simakar”, “simaktarır”, “simaktarıcı”. Başarı ve esenlik dileklerimle. (Aydoğan Kekevi)



Merhaba Attila Bey, Türkçe kelime kullanmayı tercih eden bir vatandaş olarak katkı yapmak istedim. Ben “bakgör” diyorum. “Bakgör”, hem kısa hem dile kolay diye düşünüyorum. (Suat Hayri Çillioğlu)



“Sözsayar” ya da “konuşmatik” olabilir. (Bünyamin Güleç)



Ben bu isim konusunda kısa ve söyleme kolaylığı olan “gözleç” veya “gözleçke”yi öneririm. (Volkan Mor)



“Akıtgeç” deyin adını. (Ahmet Olcay)



“Önokum”, bence birebir karşılar. (Halil Caymaz)



Tavsiye eden oldu mu bilmiyorum. Önerim “yazısayar”. (Gökhan Ceylan)



Bana göre “söyleten”, güzel bir karşılık olabilir. (Çetin Küpücü)



Benim önerim “yazdırak”. (Zafer Özcan)



Yabancı sözcük ve kavramlara Türkçe karşılık bulunması konusunda duyarlılık gösteren okurlarımıza teşekkür ediyorum. Onlar önerilerini paylaşmayı sürdürürken, ilgili kurumlardan bu konuda hiç ses çıkmaması hayli şaşırtıcı. Biz ilk yanıtları yayımladığımız yazıyı, “Bakalım TDK ve Dil Derneği uzmanları bu önerileri nasıl karşılayacak” diye bağlamıştık. Öyle anlaşılıyor ki onlar basında çıkan yazıları pek izlemiyorlar. Oysa o kurumların ana görevi, Türkçeyi korumak ve geliştirmektir. Bu da ancak yabancı sözcüklere daha ülkeye girmeden doğru karşılıklar türetmekle olur.

•••

Giriş yapmak, çıkış yapmak…
İncelikli şiirleriyle tanıdığımız Kirkor Yeteroğlu da Türkçe konusunda çok duyarlı bir dostumuzdur. Yalnızca “dil işçiliği” ile sınırlı değildir onun bu duyarlılığı. Türkçenin yanlış kullanılmasına hiç katlanamaz. Zaman zaman eyleme de döker tepkisini. Bir süre önce Kadıköy’de bir trafik polisinin sürekli “Bekleme yapmayın!” anonsundan rahatsız olunca, görevlinin yanına gidip kendisini nasıl nezaketle uyardığını anlatmıştı bana…

“Yapmak” eyleminin yanlış kullanımı, sabır taşını çatlatacak boyutlarda artık! “Giriş yapmak, çıkış yapmak, bekleme yapmak…” söylemi, adeta salgına dönüşmüş durumda. “Dilin Kemiği”nde birkaç kez değindik bu saçmalığa ama kökleşmiş alışkanlıkları değiştirmek kolay olmuyor. En yeni örneği Cumhuriyet gazetesinden verelim:

“Basın mensuplarının otelin içine girmesine izin verilmezken Kılıçdaroğlu ve İnce basınla karşılaşmamak için otele arka kapıdan giriş yaptı. 3 saat süren görüşmenin ardından yine arka kapıdan çıkış yapıldı.” (“Kılıçdaroğlu ve İnce 8 gün sonra görüştü”, Cumhuriyet, 3 Temmuz 2018, s. 4)

•••

Neden böyle oluyor?
Daha mürekkebi kurumadı uyarımızın! “Yıl başka, tarih başka! Bu kavramları karıştırmayın” dedik.

Bizim uyarılarımızdan en başta yararlanması gerekenler, kuşku yok ki gazetemizin editörleri ve düzeltmenleridir. Ama öyle olmuyor! Okurlar, “Yazdıklarınızdan çok yararlanıyoruz” diye ileti gönderiyorlar. Gelin görün ki gazetemizde aynı yanlışlar yinelenip duruyor. İşte en taze örnek:

“7 Temmuz 1993 yılında sonsuzluğa uğurlanan Ilgaz’ın…” (“Rıfat Ilgaz’sız geçen 25 yıl…”, BirGün, 7 Temmuz 2018, 1. sayfa spotu.)
Kadir İncesu imzalı yazının metninde sorun yok. Bu yanlış kullanım, yazıdan spot çıkartan editöre ait.
Çok merak ediyorum, BirGün editörleri yazılarımızı okumuyorlar mı?

***

Haftanın Notu: Rejim değişirken…

24 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’de rejim değişikliği hız kazandı. Böyle bir ortamda ana muhalefet partisinin birliğini koruyarak “tek adam yönetimi”ne karşı geniş bir direniş cephesi örgütlemesi beklenirken yeniden iç kavgaya sürüklenmesi kaygı vericidir. Toplumda umutsuzluk duygusu yaratan son siyasal gelişmeler dolayısıyla, bu haftanın notunu, sevgili arkadaşım L. Doğan Tılıç’ın haklı uyarısına bırakıyorum:

“Şimdi parti içi çatışmalara dair yazılar okumak daha ‘heyecanlı’ olabilirdi. Ancak yüz binlerce insanın değişim adına umutlanarak sokaklara çıktığı, meydanları doldurup fedakârca çabaladığı bir seçimin ardından içe dönük tartışmalarla o insanları yıkıma uğratmaya kimsenin hakkı yok.

Sorumluluk, o insanların mücadele azimlerini diri tutmayı ve yılgınlığa düşmelerine izin vermemeyi gerektiriyor. Neyin ne kadar başarıldığı ve neyin neden başarılamadığı konusunda gerçekçi değerlendirmeler yapmak ve siyasal eylemi o değerlendirmeler üzerine kurabilmek gerek.” (BirGün, 28 Haziran 2018)