Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Baro başkanlarının eylemleri sırasında “yargının üç sacayağı” sözünü çok duyduk.

Bilindiği gibi, yargının üç ayağı vardır: İddia, savunma ve hüküm

“İddia” makamını temsil eden savcılarla “hüküm” verici yargıçlar, yeni rejimle birlikte bağımsızlıklarını yitirdiklerinden, bu sacayağından geriye bağımsız bir kurum olarak yalnızca avukatların örgütü barolar kalmıştı. Şimdi onları da Saray’a bağlamaya çalışıyorlar…

Yargıyı oluşturan öğeler tanımlanırken, “üç ayaklı sacayağı” ya da “yargının üç sacayağı” gibi ifadeler kullanılıyor.

Sözlükler, “üç ayaklı çember” ya da “üçgen biçiminde demir destek” diye açıklıyor “sacayağı”nı.

Tanımdan da anlaşılacağı gibi, bu sözcük “üç” kavramını içinde barındırıyor. O nedenle “üç ayaklı sacayağı” demek yanlıştır.

Yargı için “sacayağı” benzetmesi yapılabilir ama “yargının üç sacayağı” denmez. Çünkü “sacayağı” zaten üç ayaklıdır! Doğru söylem, “yargının üç ayağından biri” olmalıdır.

***

HAFTANIN NOTU

Uğur Cilasun unutulmayacak!​

Eski Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri ve NÜSHED (Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Hekimler Derneği) kurucularından Dr. Uğur Cilasun’un beklenmedik ölümü hepimizi şaşkına çevirdi.

O, 68’li bir devrimciydi. Hacettepe Üniversite’sinde arkadaşlarıyla Sosyalist Fikir Kulübü’nü kurmuş, öğrenci hareketleri içinde yer almış, daha sonra Dev-Genç’li olmuştu…

12 Mart 1971 darbesinden sonra tutuklanmış, dört yıl hapis yatmış, 74 Affı’yla özgürlüğüne kavuşmuştu. Yarım kalan eğitimini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamlayarak Halk Sağlığı Uzmanı olmuştu.

Prof. Dr. Nusret Fişek’in Merkez Konseyi Başkanı olduğu dönemde Genel Sekreterlik görevini üstlenerek TTB’nin tüm yükünü omuzlamıştı.

Yaşamında “Nusret Hoca”nın çok ayrı bir yeri vardı.

Önce Hacettepe’de öğrencisi, sonra asistanı, en sonunda da TTB’de en yakın çalışma arkadaşı olmuştu. Nusret Fişek ona çok güvenir, örgüt çalışmalarında hep kendisini adres gösterirdi.

Altı yıl birlikte çalışmışlar; İstanbul›da kapısı mühürlü bir Konsey binasından “yarım kamyon dolusu eşya ve 175.000 TL para” ile devraldıkları TTB’yi kısa sürede ayağa kaldırıp Ankara’da kendi binasına kavuşturmuşlardı.

***

Uğur Cilasun, TRT’nin ilk haber sunucularından Zafer Cilasun’un kardeşiydi. Talihsizliğe bakın ki 12 Mart’ta kendisinin tutuklanma haberini ekrandan duyurma görevi de ağabeyine verilmişti!

Bilge bir insandı. Hekim örgütçülüğünün yanı sıra entelektüel birikimi ve yazarlık yeteneğiyle de öne çıkmıştı.

2008-2010 yılları arasında BirGün gazetesinde köşeyazarlığı yapmıştı. Yazmayı seviyordu. Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin sanıyorum gazeteci olmayan tek üyesiydi.

Son dönemde yerel bir gazetede haftalık yazılar yazıyordu. Mizahi bir üslupla yazdığı kısa yazılarını çok beğeniyor ve zaman zaman Facebook sayfamda paylaşıyordum. Bu güzel yazıların daha çok insana ulaşması için onun yeniden BirGün’de yazmasını istiyordum. O da istekliydi eski yuvasına dönmeye. “Arkadaşlar uygun görürse neden olmasın?” demişti. Her şey çok hızlı gelişti. Konuyu daha gazete yönetimine aktaramadan uçup gitti elimizden!

Sevgili Uğur, pazartesi günleri yayımlanan yazılarını bana da gönderiyordu. Son yazısını paylaşmaya hazırlanırken ölüm haberi geldi. Anlatılması güç bir duygu yaşadım o anda. Yaşamla ölüm arasındaki çizgi bu denli mi kıldan inceydi?

Uğur’un devrimci harekete ve hekim örgütlenmesine katkıları unutulmayacaktır. Sevgili arkadaşımız; demokrasi, insan hakları, barış, toplumsal eşitlik savunucusu bir sağlıkçı, siyasetçi ve yazar olarak hep saygıyla anılacaktır.

Başta Diş Hekimi eşi Eser Hanım, çocukları Egemen ve Ülkem olmak üzere aile üyelerine, meslektaşlarına, yoldaşlarına başsağlığı diliyorum.