13 Ekim 2015 Salı günü; Gar Katliamı’ndan 3 gün sonra… Hava kararırken ince bir yağmur, Keçiören Adli Tıp Merkezi’nin önüne kurulan çadırın üzerine düşüyor. Cenaze sayısı fazla olduğu için sonradan kurulan bir çadır. Bir cenaze aracı geliyor, kayıplarını arayanlar, ona doğru koşturuyor. Ceset torbasının içinden bir insan bacağı çıkıyor sadece. Türkçe ve Kürtçe ağıtlar yükseliyor. Gönüllü koordine merkezi günlerdir ulaşılamayan kişileri arıyor, listelere bakıyor, sabırla ailelere bilgi veriyor. Çadırın karşısında müştemilata benzer bir yapı var. Afet ve Acil Durum Yönetmenliği Başkanlığı (AFAD) görevlisi içeride çay içiyor. “Bir bilgi verir misiniz?” Cevap, ‘cevap’ bile değil: “Bilgi filan yok!” Ateşin düştüğü yerde, ailelere de aynı şekilde muamele, sert, mekanik, baştan savma hatta suçlayıcı! Cenaze arabaları gidip geliyor… “Sizin göreviniz ne? Ölüler bizim. Yoksa bizden değil misiniz?” Karşılık basit: “Çıkın dışarı!”

AFAD kartı

‘Dışarı çıkanların’, IŞİD bölgeleri Telabyad, Cerablus’a geçenlerin önemli bir kısmı AFAD kamplarını kullandı. İçeri girenlerden kamplarda kalanlar oldu. Kâh sohbetle, kâh ailelere para verilerek genç insanlar devşiriliyordu. Doğum tarihi bölümünde 01.01.1992, doğum yerinde Telabyad yazıyordu. 2015 yılında eylem yapmak için Kobani’ye sızan ancak burada öldürülen IŞİD’ci Ahmed Hasan’ın üzerinde AFAD’a ait kimlik kartı bulundu. Urfa, Akçakale kaymakamlığı tarafından düzenlenen kimlik kartı, ilçedeki Süleymanşah misafirhanesinde kalma hakı da veriyordu.

HDP Urfa Vekili Osman Baydemir, o günlerdeki Meclis konuşmasında durumu anlattı. Vekilliği düşürülen, Urfa Milletvekili İbrahim Ayhan ise, İçişleri Bakanlığı’nın yanıtlaması isteği ile verdiği soru önergesinde bazı önemli noktalara değindi: “…Buna benzer birçok IŞİD çetesinin AFAD’ın kamplarında barındığı, şehir merkezinde hücre evlerinin hatta hastanelerinin bulunduğu iddia edilmektedir. Bunlara dönük Bakanlık olarak Terörle Mücadele Kanunu kapsamında bir operasyon talimatınız olacak mıdır? Tüm bu iddialara dönük kamuoyuna Bakanlık olarak bir açıklamanız olacak mıdır?”

AFAD açıklama yaptı: “Söz konusu kişi 18.09.2012-16.08.2013 tarihleri arasında Akçakale’de bir çadır kentte kalmıştır.”

‘Ilımlılar’ bana bela olacak

IŞİD tehlikesi bertaraf edildi! Lanetli bir örgüttü. ‘DEAŞ’la inkâr edilen samimiyet, somut veriler, bilgiler, belgelerin gölgesinde kaldı. IŞİD ile ‘aynı bağın gülü’, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) konusunda ise farklı bir yol izlendi. İlişkiler hiçbir zaman gizlenmedi, ÖSO’ya açıktan destek verildi, ortak operasyonlar yapıldı. Şehirler zaptedildi. Türkiye’nin yakın bir gelecekte başını hem dışarıda hem de ileride çok ağrıtacak bir konudur.

İnkâr-yalan

Afrin operasyonu bitti. Sıra bölgede bir Sünni kemeri kurulmasına geldi. Bölgedeki Ezidilere yapılanlar ile ilgili çarpıcı iddialar var. Ezidi kuruluşu Yazda’nın kurucusu ve yöneticisi Murad İsmail, Afrin’e ilişkin olarak, şunları aktardı, Afrin’in kimi yerlerinde ÖSO üyelerinin Ezidi kadınları çarşaf giymeye zorladığını, Ahrar’uş Şam’ınsa Ezidilere zorla İslam eğitimi verdiğini söyledi. Görüştüğümüz Ahrar yetkilileri ise bu durumu külliyen reddetti: “Bu Ezidileri nereden buluyorsunuz siz, Afrin’de Ezidi yok!” Önemlidir aslında, bir deşifre ya da asimilasyon-inkâr arasındaki bağdır.

Geçen haftanın gündeminin en önemli başlıklarından biriydi. Habertürk televizyonunun 27 Mart tarihli özel yayınında, kanalın genel müdürü Veyis Ateş’e konuşan Afrinliler, Türk Silahlı Kuvvetleri’yle (TSK) birlikte hareket eden ÖSO milislerinin yaptığı ‘talan ve zulmü’ anlattı. Ancak her şey ‘YPG zulmü’ olarak aktarıldı. Türkiye tarihine vurulan yüz karası bir habercilik örneğiydi. Medyanın, düştüğü çamuru gösterdi.

Organize işler

Ancak aynı konuyla ilgili başka kritik meseleler üzerinde yeterince durulmadı. Afrin’de YPG’ye atfedilen, ÖSO talanı ve ahlaksızlıkları şöyle anlatılıyordu: “15 yaşındaki kızlarımıza tecavüz ettiler, mallarımızı paralarımızı çaldılar.” Habertürk’e yüzü kızarmadan çeviri yapıp, yüzü kızarmadan tanık ifadelerini değiştiren kişi ise Mehmet Beşir Kurnaz isimli şahıstı. Üzerinde AFAD yeleği, kitlediği sosyal medya hesabının profilinde AFAD’a ilişkin bir fotoğraf var.

TSK ile birlikte Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarına katılan ÖSO mensupları, Türkiye’den ‘gazilik’ ve ‘şehitlik’ unvanı istedi. Kuvayi Milliyedir hepsi, haklarıdır!

Türkiye’nin düştüğü yer, sadece medya çamuru değil aynı zamanda Selefi çukurudur.

Tek tip, mezhepçi, işgalci, ganimetçi bir yapı hızla kurumsallaşıyor. ÖSO’su ile medyası ile ‘insani kurumları’ ile organize işler hepsi. Kullanışlı Suriye iç savaşıyla birlikte, bir enkaz daha inşa edildi: Uçurumun kıyısında Türkiye. Barışı savunanlar, ortak bir yaşam isteyenler, samimiyetle çağdaş bir ülke için çabalayanlar dışında gören yok.

Yoksa siz bizden değil misiniz?

Evet değilsiniz.