Savaşta ikinci yıl daha sert olacak: Çatışmalara üçüncü ülkelerin dahil olma tehlikesi var
Fotoğraf: DepoPhotos

Prof. Dr. Oktay BİNGÖL

Hemen hemen tüm orduların kabul ettiği ortak harp ve strateji prensiplerinin bir kısmını sıralarsak; hedef, sıklet merkezi, kuvvet tasarrufu, emir komuta birliği öne çıkar. Stratejinin temel ilkeleri arasında ise Sun Tzu’ya da yapılan atıfla ve sade bir ifadeyle “düşmanı ve kendini iyi tanıma”, Clausewitz’in ‘sürtünme ve sis’ kavramıyla ortaya koyduğu savaşın bilinmezlikleri ve buna hazır olma dikkat çeker. Diğer taraftan her tür askerî harekâtta istihbarat, lojistik ve ateş desteği, bilgi harekâtının ve komuta kontrolün manevrası ile karşılıklı etkileşim ve gereklilik içinde. Bu sistemler birbirini destekler ve bütünler, planlanması da uygulanması da senkronizasyon gerektirir.

Bir harekâtın başarı ve başarısızlığında yukarıdaki faktörlerin/gerekliliklerin varlığı ve yokluğu belirleyici olduğu için Rus ordusunun harekâtına da çoklu pencerelerden bakmak gerekir. Burada birkaç noktaya dikkat çekmekte yarar var.

Prusyalı stratejist Carl Von Clausewitz’in yaklaşık 200 yıl önce kavramsallaştırdığı ‘sürtünme ve sis’, savaşın ve her çeşit silahlı çatışmanın doğasında var olan, savaşta beklenmeyen başarısızlıklarını, ağır kayıplarını, hayal kırıklıklarını ve hedeflere ulaşılamamasını açıklayan bir kavramdır. Clausewitz, ‘sis’ terimini, meteorolojik bir oluşumdan ziyade savaşın belirsizliğini tanımlamak, bilgi ve istihbaratın güvenilmezliğine vurgu yapmak için kullanır. Ona göre askerî harekâtın üzerine inşa edildiği faktörlerin dörtte üçü belirsizliklerle dolu sisle kuşatılmıştır. Clausewitz, ‘sürtünmeyi’ ise teori ve pratik, algıyla-gerçeklik ya da olacağı sanılan ve olan arasındaki farkla ve “Teorik olarak her şey yolundadır. Fakat gerçekte hiç de böyle olmaz¸ abartılmış ve gerçek dışı olan her şey derhal ortaya çıkar” sözleriyle açıklar.

GERÇEK SİSLER İÇİNDE

Putin 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya saldırı emrini verirken Rus ordusunun çok güçlü olduğu, dolaysıyla Ukrayna’nın ciddi bir direniş gösteremeyeceği ve kısa sürede Kiev’in işgal edilerek hükümetin değiştirileceği hesabına güveniyordu. Hesapların arasında ABD, NATO ve özellikle AB’nin Ukrayna’ya desteğinin ve Rusya’ya tepkisininin zayıf olacağı, doğalgaz kozunun Batıya diz çökerteceği inancı da vardı.

Dolayısıyla Rus harekât planlayıcıları ve başta Putin olmak üzere karar vericiler ‘sürtünme ve sis’ etkisini göremediler. Diğer bir ifadeyle sisler arasında başlayan harekât Ukrayna’nın direnci, Batı’nın desteği, Rus kuvvetlerinin yetersizlik ve hataları ile fazlasıyla sürtünmeye maruz kaldı ve bu eğilim günümüze kadar değişmedi. Rusya’nın başarısızlığını, günümüzün koşullarına uymayan Çarlık Rusya’sı ve Sovyet etkisinden kurtulmayan askeri doktrinlere ve organizasyon yapılarına da bağlamak gerekiyor. Rusya 1990’lardan günümüze yeni silahlar ve sistemler geliştirdi ancak bunlar eski doktrinlere bağlı kalarak kullanıldığından beklenen etkiyi yaratmadı. Diğer taraftan Rus askerlerinin eğitimlerinin yetersiz, görev disiplinlerinin sorunlu, inisiyatif kullanmalarının kısıtlı ve yaratıcılıklarının az olduğu da görüldü. Genel olarak savaşma azminin düşüklüğü dikkat çeken bir olguydu. Bunda ‘kardeşlerini’ öldürmeye ikna edilememelerinin ve yurt savunması gibi kutsal bir davanın olmamasının etkisi büyüktü. Rus istihbaratı, stratejik, operatif ve taktik düzeyde yetersiz kaldı. Rus ordusu, manevra birliklerine yeterince lojistik destek-mühimmat-akaryakıt-yedek parça sağlayamadı. Askerler aç kaldı ve köyleri yağmalamaya, tuzağa düşmeye başladılar ve kolay avlandılar. Rus komuta kontrolü ve iletişimi zayıftı. Yukarıdan aşağıya uzanan hiyerarşik sistemde ara kademelerde ve özellikle erlere yakın rütbelerde ciddi eksikler ve boşluklar vardı. Küçük rütbelerde ve ara kademelerde eksikler, birleşik silah etkisi yaratacak muharebe timleri şeklinde teşkilatlanmayı da engelledi.

SAVAŞIN GENİŞLEME RİSKİ

Ukrayna’daki savaş genel hatlarıyla statik bir durumda, ancak bu durum değişmeyecek denilemez. Ukrayna’nın modern tanklar dahil yeni teçhizata sahip olduğu, F-16 gibi uçaklarla da takviye edilmesinin olasılık dışı olmadığı; Rusya’nın ise tamamen geri çekilmesinin rejimin bekasıyla bağlantılı olduğu, dolayısıyla her şeyi denemeyi göze alabileceği varsayıldığında savaşın ikinci yılının görünümünün farklı olacağı öne sürülebilir.

Rusya’nın askeri başarısızlıklara, yaptırımların ve askerî harekâtın kayıplarının maliyetine dayanamayarak, Kırım dahil işgal ettiği tüm toprakları kaybederek geri çekileceği, rejim değişikliği dahil gelişmelere gebe olduğu yönünde değerlendirmeler söz konusu. Bu tür yorumları değerlendirirken Rusya’nın Ukrayna’nın üç katından fazla nüfusunu, sorunlu da olsa devasa askeri-endüstriyel kompleksini, sayıca boy ölçüşülmesi mümkün olmayan askeri teçhizat envanterini, büyük rezervlerini dikkate almamak ve büyük güç statüsünün kısa sürede yok olacağını varsaymak sağlıklı bir yaklaşım değildir. Bu itibarla Rusya’nın kısa sürede kontrol ettiği tüm topraklardan çekilmesini sağlamak kolay olmadığı gibi, nükleer silahın kullanılması dahil, savaşın genişlemesine yol açacak tırmanma olasılığını dikkate almak gerekir.


YARDIMLAR ELBET BİTECEK

Ukrayna’ya verilen desteğin ebediyen sürmeyeceğini de hesaba katmak gerekiyor. ABD ve peşine takılan Avrupa’nın Afganistan’ı nasıl terk ettikleri henüz unutulmadı. Dolayısıyla Ukrayna’nın bir noktada yalnız başına ya da çok az destekle kalabileceğini de dikkate almak gerekiyor.

Son olarak Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının nedenlerini anlamaya çalışırken sorumluluk Putin’in hırslı ve saldırgan tavırlarına, abartılı tehdit ve güç algılamalarına, otoriter rejimin dinamiklerine bağlanıyor. Bunlar doğru olmakla birlikte önemli bir neden eksik kalıyor. Bu noktada bu nedene kısaca değinmek gerekiyor.

ABD’nin 1990’lardan Sovyet sonrası alanı (Rusya’nın yakın çevresi-near abroad) süratle doldurmaya çalışması, bunun NATO ve AB’nin doğuya doğru genişlemesi yoluyla yapılması Rusya için önemli bir endişe kaynağı olmuştur. Rusya bu şekilde sadece Doğu Avrupa’da değil yumuşak karnı Kafkasya’dan, ABD’nin hamleleri, NATO’nun Barış İçin Ortaklık Programı ve renkli devrimlerle Orta Asya’dan da çevrelendiğine inanmıştır. Bu genişleme, tarih boyunca Doğu Avrupa’dan büyük istilalara maruz kalmış Rusya için stratejik derinliğin kaybolması demekti ve bir aşamada savunmacı refleksle saldırgan tepki getirdi.

Savaşın yerine barışın nasıl sağlanabileceği konuşulmaya başlandığında bu tespitin dikkate alınması gerecek.