Son günlerde siyaset üslubunun düzeyi iyice düştü.

Adeta sokak ağzından da öte bir noktaya taşındı.

Siyasette gerekli olan nezaketi, zarafeti unuttuk!

Bir taraftan iktidar ortakları, diğer taraftan “Bahçeli affı” sonrası serbest kalan organize suç örgütü liderlerinin sözleri, “ahlaki bir sorun” haline dönüştü…

Siyasiler yaşantımıza argoyu yerleştirdiler!

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” olarak adlandırılan bugünkü düzen, laik demokrasiyi askıya alınca, yargı taraflı, devletin kurumları bağımlı, TBMM işlevsiz ve anayasa ile yasalar kadük hale geldi.

Halkın temsilini sağlayan siyasi partileri, %10’luk baraj sistemi ve iktidar için %50,1’i oy alınması zorunluluğu tüm partileri ittifak yapmaya mecbur etti!

Türkiye’nin 18 yılını işgal eden iktidar, partili Cumhurbaşkanı yönetimiyle ülkenin tüm kurum ve kuruluşlarını ya tasfiye ederek ya da görevlerini yok ederek, yeni ve amorf bir yapı oluşturdu.

Yargıya müdahale ederek yurttaşın yaşam güvenesini yok etti.

Umutsuz, çaresiz ve sıkıştırılmış emekli ve emekçi yığınlar, tarlada, atölyede, fabrikada ya da kendi iş yerinde açlık ve işsizliğe mahkûm edildiler.

Bu sistemle var edilen sömürü yöntemine karşı korkutulan emekçi sınıfı suskun kaldı!

Çünkü onlara önderlik yapacak ciddi bir sivil toplum örgütü ve siyasal bir yapının kalmadığının farkındaydılar!

Siyaseti artık halk yönlendirmiyordu! Tek adam mutlakiyeti acımasızca var edilmişti!

Laik demokrasinin temel kuralları yok edilince, siyasilerin kalitesinin düşmüş olması doğaldır!

Bugün iktidar ve muhalefet partilerinin tamamı lider sultası altında inliyor...

Partilerin oligarşik yapıları, üyelerin varlığını tanımıyor, tüzük ve programlarını kaile almıyor, dolayısıyla parti kurullarını çalıştırmıyor! Hal böyle olunca parti genel başkanları, kendi meşreplerine uygun kadrolarla ülke yönetimine katılıyorlar! Liderler tek hükümdar oldular. Onları frenleyecek kurullar ortadan kalktı.

Böylece her yapılanı destekleyen, her söyleneni de alkışlayan dalkavuklar, siyasetin içinde çoğaldılar! En ağdalı küfrü eden omuzlara alınınca siyaset adabı da yok oldu! Dolayısıyla toplum siyaset ve siyasetçiden uzaklaştı! Bilinçli uygulanan bu politika, göreceli demokrasiyi, sanal özgürlükleri ve aşağılık algıları oluşturan ahlaksız bir yönetim biçimine dönüştü!

Şimdi kullanılan üslup maalesef bu yapının doğurduğu kötü bir gerçektir!

Bu nedenle; “TBMM Başkanlığı, bakanlık CBYİK üyeliği yapmış Bülent Arınç’ı “sadece düşüncelerini beğenmediği için gafillik, çarpıklık ve ahmaklıkla” suçlamak! Dahası Arınç’a nereye varmak, ne yapmak istiyorsun? Aslına mı çekiyorsun, nesline mi özeniyorsun? Nedir seni teröristlere sempatiyle baktıran?” Diye sormak, daha dün yere göğe sığdıramadığı ortağını itham ederek patrona şikayet etmek doğal hale geldi!

16 Milyon hemşerisinin canını korumak için açıklama yapan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na, “belediye işlerinden başka işlere burnunu sokan bu kendini bilmez, kötü niyetli, gafilce bir yaklaşımdır” diyebilme nezaketsizliği sıradanlaştı!

Cumhur İttifakının çatırdadığını söyleyen ya da yazanları; “korkaklar, fitne bazlar, kudurmuşlar, akıl yoksunları, hayallerinden bile malzeme çalanlar, hainler” diye adlandıran sözler siyasetin seviyesini gösterdi!

Hele hele Alaattin Çakıcı’nın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na; “seni bakla sopasına oturturum” diyerek yazdığı tehdit mektubu sonrasında Çakıcı’yı “dava arkadaşım!” diye sahip çıkılması tam kara mizah oldu!

Çünkü dava arkadaşı Çakıcı, Bahçeli’ye de yazdığı mektupta; “Yürüyen Buda kılıklı, Allah yüzünden nuru silmiş, sen keçi değilsin, tekenin yumurtası bile olamazsın” diyerek tehdit ve hakaretler yağdırmıştı!

Karşılıklı hakaret ve tehditler toplumda nefret uyandırıyor ve siyasetçiye olan güven ve saygıyı yok ediyor...

Partili Cumhurbaşkanlığı amorf sistemi, yurttaşlarımız arasında saygı, sevgi gelenek, ülküdaşlık, dayanışma kavramlarıyla birlikte toplumsal ahlakı da yok!

Halkımızı yandaşlar ve karşıtlar diye böldü!

Bilinmeli ki geleceğimiz tehlikede!