Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Sözlükler, “sayın” sözcüğünün anlamını, “Saygı belirtisi olarak konuşma ve yazışmalarda kişi adlarının önüne getirilen san” olarak açıklıyor. Eski dildeki karşılığı “muhterem”dir…

Türkiye Radyoları’nın ilk döneminde, “Muhterem samiin” (Sayın dinleyiciler) diye başlardı yayınlar.

Sonra dildeki özleşmeyle birlikte o ağdalı sesleniş değişti; sırasıyla “muhterem dinleyiciler”, “aziz dinleyiciler” ve son olarak da “sayın dinleyiciler”e dönüştü…

Derken, günün birinde, “Vay anasını sayın seyirciler!” repliğiyle tanıştı halkımız…

Canlı yayında maç anlatan bir sunucu, Türk takımı yabancı rakibinden üst üste sekiz gol yiyince ağzından kaçırmış bu sözü… Hem de TRT’de!

Sözün sahibi tartışmalıdır. Güneş Tecelli’den Reha Muhtar’a, Tansu Polatkan’dan Ümit Aktan’a kadar pek çok maç anlatıcısının adıyla anılır. Ama TRT’nin unutulmaz sunucusu Jülide Gülizar’ın tanıklığına göre, bu gafın asıl sahibi Kemal Deniz’miş…

TRT’nin yayın tekeli kırılınca, özel televizyon kanallarında yeniden değer kazanmış bu replik! Hatta giderek “marka” değeri kazanmış; şarkı ve kitap adı bile oluvermiş! 

• • •

Bildiğim kadarıyla, köşesinde “Sayın”ı en çok kullanan yazar Çetin Altan’dır. 1960’larda emekçilerin yazarı olarak “isyancı, protest, proleter” bir söyleme sahipti. Özal döneminde liberalliğe yelken açınca dilini de değiştirdi ve saygıdeğer olsun olmasın, her siyasetçinin adının başına “Sayın” sözcüğünü kondurmayı görev bildi. Bu kullanım biçimi, bir yerden sonra sıradanlaştı, hatta alay konusu olmaya başladı…

Ünlü eleştirmen Nurullah Ataç, polemiğe girdiği yazarlara “Sayın” yerine “Bay” diye seslenmeyi yeğlerdi. Bunu, daha çok da, eleştirdiği kişileri küçümsemek için yapardı. Sözgelimi, Günce’lerinden birinde Bedri Rahmi Eyuboğlu’ndan şöyle söz etmişti:

“Cumhuriyet’in 17 Ekim sayısında Bay Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun ‘Kaç Mumluk Aydın’ adlı bir yazısı vardı. Baktım ‘Ataç Reis’ diye başlıyor, bıraktım. Öyle reis meis gibi sözleri sevmem. Arkadaş arasında konuşurken neysene! Okurlara sunulan bir yazıda, el gün karşısında öyle şakanın ne yeri var. Bay B.R.E. beni övmüş, yermiş, bana ne!”

Bir başka Günce’sinde ise Attilâ İlhan’a yüklenmişti:“Bana jurnalc ıdemiş, öyle bir kötülük kondurmuş bir kişiyle bir daha selâmlaşmak, tanışmak istemem. İyi şair olsun, kötü şair olsun, bence artık Bay Attilâ İlhan diye tanışmağa, konuşmağa değer bir kimse yoktur.”

• • •

Altan Öymen’in anlattığına göre, “ ‘Sayın’ kelimesini siyasi hayatımızda bir ‘hitap kuralı’ haline getiren, 1961’deki Kurucu Meclis’in Başkanı (Emekli Orgeneral) Kâzım Orbay’dır.”

Ancak, bu sesleniş biçiminin siyasal yaşamda yaygınlaşıp yerleşmesindeki en büyük pay, her zaman saygılı ve incelikli davranışlarıyla tanıdığımız Bülent Ecevit’indir.

TBMM’de artık herkes birbirine “Sayın” diye sesleniyor. En sert, hatta aşağılayıcı konuşmayı yapanlar bile söze böyle başlıyor, “Sayın Feşmekân” seslenişinden vazgeçmiyor!

Son dönemde özellikle iki siyasal figürün adı da “Sayın”sız anılamaz oldu: Erdoğan ve Öcalan…

AKP ve HDP milletvekilleri, Allah’ın emriymiş gibi, “Sayın” demeden telaffuz edemiyorlar “başkan”larının adını…

Çünkü “tek adam” kültürünün egemen olduğu yapılarda kolay kırılamıyor bu alışkanlık. Biat edenler, önderlerinin adını “Sayın”sız anarlarsa suç işlemiş gibi görüyorlar kendilerini! En çok da, resmiyetten hiç hazzetmeyen Sırrı Süreyya Önder’in ısrarla “Sayın Öcalan” deyişini yadırgıyorum. Doğrusu, o sözcük eğreti duruyor Önder’in dilinde…  

Meclis’in aykırı üyelerinden Kamer Genç, bir keresinde Bülent Arınç’a “sayın” demeyince ortalık karışmış, Arınç hemen kürsüye çıkarak milletvekiline “nezaket dersi” vermeye kalkmıştı. Ama bu boykot Kamer Genç’le sınırlı kalmamış, CHP yönetimi de sonraki günlerde Tayyip Erdoğan’a “Sayın dememe” kararı almıştı… 

• • •

“Sayın” sözcüğünün Meclis’te yol açtığı gülünç olaylar yeni değildir. Değerli meslektaşımız Örsan Öymen, 1970’lerde Milliyet gazetesinde kaleme aldığı “Sayın’lı Ankara Lehçesi” başlıklı yazısında bu durumla şöyle dalga geçmişti:

“1960 sonrası demokrasi dönemimizin bu ince sıfatı, şimdi parlamentodan kaynaklanarak bir çeşit ‘Ankara lehçesi’ oluverdi...

Bugün Ankara’nın kravatlılar topluluğunda ‘sayın’sız konuşulmuyor.

Hele parlamentoda...

Ara sıra dil sürçmelerine yol açıyor bu sözcük:

-Sayın üyeler oylarını lütfen sayın sepetlere atsınlar efendim...

Özellikle, Millet Meclisi’nin kavgalı oturumlarında ‘sayın’ sözcüğünün karşıt sıfatlı sözcüklerle uyumsuz koalisyonlar biçimine büründüğü de görülegelmiştir:

-Sayın feşmekân, lütfen kendinize gelsene len!

-Siz mi bana ‘len’ diyorsunuz, sayın hırbo!

-Sayın sensin, pardon hırbo sensin! Paaaaat...

-Sen de sayın oğlu sayın, bir hırbosun! Küüüüüüt...

-Pata küt, pata, pataküt pat...

-Çan, çan, çan, çan... (Başkanlık Divanı’nın sesidir).

-Sayın üyeler, sayın üyeler lütfen kendinize gelin…” (Politika Kazanı, Milliyet Yayınları,1979).