İktidar partisi eski Türkiye’yi 3 Y’nin, yani “yolsuzluk, yoksulluk ve yasakların Türkiye’si” olarak tarif etmiş, kendisini de bu üçüyle mücadele eden, bu üçüne son veren parti olarak ilan etmişti.

Pazartesi açıklanan enflasyon oranı, son 15 yılın en yükseği olduğuna göre, işsizlik oranı, kişi başına düşen milli gelir ve asgari ücretin alım gücü ortada olduğuna göre, “yoksulluk” hususunda alınan mesafenin ne olduğu belli.

“Yasaklar” başlığında gelinen noktayı ise anlatmaya gerek yok herhalde. Önce gayriresmi bir olağanüstü hal, sonra resmi olağanüstü hal ve şimdi de tekrar gayriresmi bir olağanüstü hal… Medyanın, yargının, üniversitelerin hali ise ortada. İçerideki siyasetçileri, belediye başkanlarını, kayyum atanan belediyeleri görüyoruz, biliyoruz. Velhasıl 16 yılın sonunda “yasaklar” başlığında geldiğimiz nokta da gayet net.

Peki ya “yolsuzluk”, 3 Y’nin üçüncüsünde ne durumdayız acaba? Bu soruya yanıtı Sayıştay’ın belediyelerle ilgili hazırladığı ve günlerdir konuşulan denetleme raporlarına bakarak verelim. Bakalım çeyrek yüzyıldır iktidarın elinde olan belediyelerde manzara nasıl?

Gazetelerde yer alan haberlere göre, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde yapılan denetimlerde eski başkan Melih Gökçek’in, KDV üzerinden yapılan birtakım oyunlarla mal ve hizmet alım harcamalarını 3.3 milyar lira eksik gösterdiği ortaya çıktı. Aynı raporda ihalesiz yapılan kiralamalar, kime gideceği belli olan ihaleler, bazı taşınmazlarda kullanım amacına uygun inşaat ve yatırımlara başlanmaması gibi çok sayıda usulsüzlüğe yer verildi.

Afyon Belediyesi’nde yapılan incelemelerde belediye kadrolarının sınavsız bir şekilde memur kadrosuna geçmek için bir basamak olarak kullanıldığı tespit edildi. Örneğin bir personel 9 gün özel kalem müdürlüğünde kaldıktan sonra genel müdürlüğe nakledildi. Bir diğeri ise sadece 1 ay 6 gün çalıştıktan sonra bakanlık personeli oldu. Özel kalem müdürlüğüne atanan başka bir kişi ise sadece19 gün sonra bakanlığa atandı.

Yapılan denetimlerde, Ordu Belediyesi’nde teknik personelden kimi isimlerin “teknik gezi” için Tayland’a gönderildiği, Menderes Belediyesi’nde yaklaşık 2 milyon TL’nin kayıp olduğu, Güngören Belediyesi’nde belediye araçlarının yaz tatilleri ve hafta sonlarında özel işler için kullanıldığı ve yakıt giderlerinin de belediyeye ödetildiği, Arnavutköy Belediyesi’nde piyasada metresi 1 lira 72 kuruş olan hortumun metresine 78 TL ödendiği, yasal oran % 1 olmasına rağmen % 18 KDV’yle belediyeye Kuran alındığı, Fatih Belediyesi’nde vergi gelirlerinde belediyeye ayrılan payın hatalı hesaplanmasından ötürü belediyenin 1 Milyon 409 bin 228 TL zarara uğratıldığı ortaya çıktı.

Tüm bunlara kayyum atanan belediyelerin durumu eklenebilir, örnekler çoğaltılabilir. Tek tek raporlar incelenirse yolsuzluğun boyutu ve kamunun uğratıldığı zararın korkunçluğu çok net bir şekilde görülecektir. Dolayısıyla, yolsuzluk bahsinde de 16 yılın sonunda nereye gelindiği ortadadır.

Peki bu raporların siyaseten önemi nedir? Birincisi, raporlar belediyelerin iktidarın rant mekanizmaları açısından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. İkincisi, iktidarın alamet-i farikası olarak sunulan “başarılı belediyeciliğin” bir şehir efsanesi olduğu ortaya çıkmaktadır. Ve üçüncüsü yerel seçimler yaklaşırken, hem ülke ölçeğinde hem de her yerellikte bu raporların anlaşılır bir dille topluma tercüme edilmesi gerekmektedir. Sol, krizle birlikte derinleşen yoksulluğa derinleşen yolsuzluğun eşlik edişini anlatabildiği ölçüde, kendini bir alternatif olarak ortaya koyabilecektir.