Önümüzdeki dönemin muhalefetinin merkezi tek adam rejimi altında etkisi olmayan Meclis’te değil toplumsal muhalefet alanlarında olacak. Bunu başarmak da iğneye kuyu kazarcasına burada mücadele etmeye devam eden solun ve devrimcilerin öncülüğü ile mümkün olabilecek.

Seçimler nasıl kaybedildi-3: Halkın derdi unutuldu
50 bini aşkın yurttaşın hayatını kaybettiği Maraş Merkezli depremler seçim döneminde en az konuşulan konulardan oldu. (Fotoğraf: Depo Photos)

Yol Politika Kollektifi

Yol Politika Kolektifi olarak Seçimler Nasıl Kaybedildi başlıklı yazı dizimizin üçüncüsünde, muhalefetin son bir yıllık süreçte seçime yaklaşımındaki sorunlar, halkın sorunlarının gündemden düşürülmesi ve toplumsal muhalefet ile ilişkiyi ele aldık. Eğitimci Feray Aytekin Aydoğan ve Doçent Doktor Fevziye Sayılan, muhalefetin deprem ve laiklik başlıklarındaki siyasetine ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Nasıl kaybedildi sorusuna yanıt ararken, seçim döneminde ortaya çıkan sorunlardan birisi de seçimin rejimi gönderme ekseninin dışına çıkması oldu. Ekrem İmamoğlu’nun değişim yazısı da dahil olmak üzere, tek adam rejiminin sonlandırılması konusunun seçimlerin ardından CHP’de sürmekte olan değişim tartışmalarında bile yer almaması, yaşanan hezimetin en önemli sebepleri arasında görülebilir. Ana muhalefetin, tek adam rejiminin yenilgisini öne alan bir siyaseti seçim döneminden beri ikinci planda görmesi, bugünün değişim tartışmasını da siyasetsiz kılıyor.

Buna neden olan en büyük faktör ise muhalefette çok önceden seçimin kazanılacağına yönelik bir yanılsamanın içine girilmiş olması. Bu da rejimi göndermeyi ön plana almak yerine kişisel ve grupsal çıkarların ortaya çıktığı bir koltuk paylaşma meselesinin, muhalefetin ana gündemi olarak karşımıza çıkmasına yol açtı. Seçimlerin ardından da Deva, Gelecek Partilerinin aldıkları sandalye sayıları, seçim sürecinde İYİ Parti ve Zafer Partisi ile yapılan hükümet pazarlıklarında da gördüğümüz üzere, muhalefet bloku içindeki ittifakların ve çelişkilerin kaynağında büyük oranda bu iktidar paylaşım krizi yer aldı. Parlamentoda yer garantilemek de bunun parçası olarak öne sürülürken sol ve muhalefet hareketi içinde de bu seçim döneminde de bir iç gerilim ve rekabete kaynaklık etti.

KİŞİSEL HİZİPLEŞMELER

Bu dönemde muhalefet partilerinin iç hizipleşmeleri de AKP sonrası iktidar planında etkin rol alabilmeyi gözeten bir eksene oturdu. Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmalarındaki taraflaşmaların arkasında da bu vardı. Adaylık için ismi geçen hiçbir siyasetçi, farklı bir siyaset yapma biçiminin parçası olarak savunulmadı. Adaylık tartışması isimler üzerinden bir kimlik yarışına sıkıştırıldı. Seçim sonrasındaki taraflaşmaların ve taraf değiştirmelerin de gösterdiği üzere bir politik muhtevaya sahip olmadığı açık olan tavırlar etrafında seçim süreci heba edildi.

MUHALEFET MASAYA SIKIŞTI

Cumhurbaşkanlığı adaylığının belirlenmesi dahil olmak üzere tüm siyasi mücadele sürecinin etkin yürütülebilmesi bakımından zorunlu olan toplumsal muhalefet birikimlerinin sürece katılmasının önüne set çekilmesi de bu eksen değişiminin sonucu oldu. Muhalefeti, mücadeleyi tabana ve toplumsal muhalefet bileşimlerine yaymak yerine, 6’lı masa içine hapsetmek bu strateji için daha uygun görüldü. Bu şekilde masanın etrafına darılmış bir kapalı pazarlık süreci ülkenin kaderini eline almış oldu. Masa dışındaki toplumsal muhalefet güçleri ve soldan ise bu yönelimi bozacak bir etkili basınç oluşturulamadığı koşullarda, kaybetmenin yolu bu büyük yanlışlar etrafında dizildi.

Kişiler etrafındaki kümeleşmeler, belli elitler arasındaki ittifak ve çatışmaların belirleyici olduğu bir siyaset düzleminin eleştirisinin ortaya konulması gerekiyor. Genel anlamda toplumsal inisiyatiflerden ve halktan kopmuş bir popülist tek adam siyasetinin iktidar kadar muhalefeti de içine aldığı bir başka gerçekliğimiz olarak ortada duruyor.

TOPLUMSAL SİYASET

Kuşkusuz ki buradan çıkış yolu, mevcut muhalefet anlayışlarının dışında elitler siyasetinin yerine toplumsal siyasetin konulabilmesi ile mümkün olabilir. Toplumsal sorunlar etrafında şekillenen ve toplumun bir fiil öznesi kılınabildiği kolektif inisiyatiflere dayanan bir siyaset anlayışı ile bu hapsolunan burjuva labirentlerinden çıkış mümkün olabilir.

O yüzden bugün de görülüyor ki önümüzdeki dönemin muhalefetinin merkezi artık kimsenin dönüp bakmadığı ve bu tek adam rejimi altında hiçbir etkisi olmayan parlamentoda değil toplumsal muhalefet alanlarında olacak. Bunu başarmak da iğneye kuyu kazarcasına burada mücadele etmeye devam eden solun ve devrimcilerin öncülüğü ile mümkün olabilecek.

***

DEPREM BÖLGESİNE ÇOK KAYITSIZ KALINDI

Halkın en politize olduğu en çok siyaset konuştuğu günlerde meclise sıkışan “meclis” muhalefeti anlayışı ile tarihin en apolitik seçim dönemi yaşatıldı.

Ana muhalefet deprem sürecinde ortaya konan dayanışma siyasetine dahil olabildi mi ve somut siyasal çözüm üretebildiğini düşünüyor musunuz? Devletin ortadan kalktığı düzlemde bu politikalar seçime nasıl yansıdı?

•Eğitimci Feray Aytekin Aydoğan: Ülke genelinde seçimin meclis, ittifak ve adaylık tartışmalarına kilitlenmesinin en ağır bedelini deprem bölgesi yaşadı. Depremin özellikle 3. haftasıyla birlikte bölgede yaşanılanlar memleketin gündemi olmaktan çıkarıldı. Yoksulluğun artışı, zamlar, işsizlik, laiklik gibi memleketin en temel meseleleri meclis ve milletvekilliği pazarlıklarını esas alan bir tartışmaya gömülerek unutturuldu.

Halkın en politize olduğu, en çok siyaset konuştuğu günlerde işlevini tamamen yitirmiş “meclis” muhalefeti anlayışıyla da tarihin en apolitik seçim dönemi yaşatıldı. Bu unutulmaya itiraz olarak SOL Parti’nin 22 Nisan ‘Hatay’ı Yeniden Kuracağız’ yürüyüşü en tarihsel eylemlerden biriydi. Mahalle buluşmaları ile halkın ortaklaşmış taleplerinin, sözünün sesiydi. Sokak sokak dayanışma ile yürüttüğümüz o ilk günlerden bugüne halkın ortak sözü ve duygusu; iktidar depremin sorunlarını unutturmayı başardı cümlesi oldu. Farklı illerdeki ana muhalefet belediyelerinin depremin ilk haftalarında gösterdiği çaba oldukça yoğundu. Ancak her geçen hafta ve özellikle seçimden sonra bu çabanın da devamının sürdüğünü söylemek mümkün değil. Belediyelerin olduğu yerlerde artık AFAD var ve günlük öğünlerin bile ikiye düşürüldüğü, hijyen koşullarının her daha fazla kötüleştiği kalıcı ve güvenli barınma sorununun her geçen gün daha da derinleştiği bir gerçeği yaşıyor deprem bölgesi.

***

KADINLARIN TALEPLERİ GÖRMEZDEN GELİNDİ

Muhalefetin son üç aya sıkıştırdığı seçim çalışmalarında, ortada tek adam rejimine alternatif olarak çıkan, hep “ben” dili kullanan yine bir ‘adam’ vardı.

Seçim sürecinde toplumdaki ilerici güçler ve hareketler bir temsil krizi yaşadı, ana muhalefet kadın hareketinin değil, Saadet Partisinin taleplerini tercih etti. Bu krizin seçimlere ve ötesinde siyasete etkisi nasıl oldu?

•Doç. Dr. Fevziye Sayılan: Bir kriz yaşandığı doğru ama bu sadece temsil krizinden ibaret değil. Saray rejiminden kurtulmak için sosyalistler dahil soldan sağa ve kadın hareketinin de içinde bulunduğu ilerici toplumsal hareketlerden gelen demokratik talepler anaakım muhalefetin gündemine giremedi. Ana muhalefet odağına aldığı hayat pahalılığıyla, geçim krizi etrafındaki sorunlarla ilgili toplumsal hoşnutsuzluğu bile tam politize edemedi. ‘Tek adam rejimine’ karşı formüle edilen “güçlendirilmiş parlamenter sistem” ile demokratikleşme talepleri arasında bir bağ kuramadı. Muhalefetin son üç aya sıkıştırdığı seçim çalışmalarında, ortada tek adam rejimine alternatif olarak çıkan, hep “ben” dili kullanan yine bir ‘adam’ vardı. Biz kadınlar olarak “adam” rejimlerinden kurtulmak istiyoruz. Yine de, gerici blokun karşısında toplumun yarısını temsil eden geniş bir muhalefet vardı. Kazanabiliriz beklentisi yükselerek kadın hareketini de içine alan bir umut dalgası oluştu. Ancak kadınların taleplerini göz ardı eden ana muhalefet İstanbul sözleşmesine bile utangaç biçimde sahip çıktı. Kadınların istihdamı ve toplumsal katılımının artırılmasına yönelik cılız söylemler ise herhangi bir karşılık bulamadan geçti gitti. Ana muhalefetin kadın hakları ve toplumsal cinsiyet meseleleri konusundaki güçsüz duruşu, bugün artık Parlamento’dan gelen kadın haklarına yönelik gerici hamleye cesaret verdi.    

Siyasal islamın kadınlarla ve toplumsal cinsiyet ilişkileriyle ilgili büyük ajandası ortaya açılmış durumda. Gerici blok İslami toplumsal cinsiyet rejimini hayata geçirmek için önemli bir kavşağı geçtiğinden emin. Kadınların hak kazanımlarını geri almaya yönelik bu hamle, 6284 sayılı Yasa’yı işlevsizleştirmeyi, ‘nafaka’ olarak gündeme gelerek Medeni Kanun’u delmeyi, okullardaki ‘karma eğitim’ ilkesini tamamen geçersizleştirmeye, cinsiyetçiliği resmi eğitim politikası haline getirmeyi hedefliyor. Bu haliyle gerici hamle siyasal bir saldırı niteliği kazanmış durumda. Parlamento düzeyinde kimi muhalif sesler çıksa da sağlı sollu anaakım siyasetin bu saldırılara karşı görünüşü kurtarmaktan öteye geçmeyeceği ortada. Dolayısıyla dün olduğu gibi bugün de ‘iş başa düştü’. Kadın hareketi bütün parçalarıyla birlikte bu gerici saldırıya karşı “dur” demek üzere bir araya gelmek zorunda. Öncelikle feminist ya da değil kadın hareketi birleşik bir tepki verme konusunda daha hızlı davranmak zorunda. Hızlı bir toparlanmaya ve geniş toplum kesimlerinin de desteğini almaya yönelik adımlara ihtiyaç var. Kendisine yeni müttefikler bulma, demokratik muhalefetin diğer parçalarıyla, sol, sosyalist çevreler, parti ve hareketlerle, kadınlı erkekli birlikte bir güç oluşturmaktan başka bir yol yok gibi.

***

TOPLUMA KULAK VERİLMEDİ

Geçtiğimiz on yıllar toplumsal mücadele perspektifinden yoksun, mecliste koltuk bekleyen muhalefet etme biçiminin bir işe yaramayacağını çok kez göstermişti. Muhalefet blokunun başarılı olması için toplumun geniş kesimleriyle, sokakla, sokağın talepleriyle ilişki kurması gerekirdi. Ancak ne toplumsal talepler sahiplenildi ne de toplumsal muhalefet dinamikleriyle temas edildi. Meclis kürsüsüne ve masa etrafına sıkıştırılmış, toplumla teması televizyondan kuran bürokratik bir burjuva siyaset yöntemi benimsedi. Bu da muhalefet blokunun toplumsal sorunlara çözüm üretebileceğine dair inandırıcılığı ortadan kaldırdı. Muhalefet bloku topluma kulak tıkarken, itirazları da baskılayan bir nitelik edindi. Halbuki yapılması gereken tam da aksiydi. Cehennemin kapıları toplumsal ihtiyaç ve talepler, itirazlar görmezden görülerek kaplatılamazdı. Toplumun geniş kesimlerini görmezden gelen bir çabanın yenilgiye de mahkum olacağı gün gibi ortadaydı. Bu siyaset yöntemi muhalefet blokunu umudun önündeki en önemli engellerden biri olarak yeniden üretti.

YARIN: Sol seçimde ne yaptı ve yasaklara karşı tavır ne olmalı?