AKP ve patronların gündemden düşürmediği yeni iş kanunu ve esnekliğin arkasındaki tehlikeyi akademisyen, siyasetçi ve sendikacılara sorduk. Uzmanlar, “Esneklik, kapitalist üretim sisteminde sömürüyle paralel” diyor.

Sınırsız esneklik, sınırsız sömürü
Fotoğraf: AA

Dilan ESEN

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, bakanlar ve bazı iktidar mensuplarıyla birlikte sermaye sınıfının temsilcileri olan patronların sık sık açıklamalar yaptığı İş Kanunu’nun değiştirilmesi ve esnek çalışma bir süredir gündemde.

Gündeme ‘çalışma saatleri kısalacak’ iddiasıyla taşınan bu konu endişeleri de beraberinde getirdi. Bu konu, 21 yıllık AKP iktidarının uygulamalar dikkate alındığından emekçilerin kazanılmış haklarına dönük müdahaleyi de içinde taşıyor. Orta Vadeli Plan’dan patronların toplu iş sözleşmesi teklifine de eklediği esnek çalışma ‘ne anlama geliyor, kanunlaşırsa emekçiler ne kaybeder, buna karşı nasıl bir duruş sergilenmeli’ sorularını siyasetçi, sendikacı ve akademisyenlerle tartıştık.

∗∗

ESNEKLİĞİ SINIRSIZ HALE GETİRME POLİTİKASI

Özgür Müftüoğlu
Akademisyen

Emek süreçlerinin esnekleşmesi, işverenlerin emek üzerindeki denetimin -beraberinde tahakkümün- ve üretkenliğin (sömürünün) artırılmasını sağlayan; kapitalist üretim sisteminin en temel ve vazgeçilmez özelliğidir. Bu bağlamda, emek piyasasının ve beraberinde çalışma rejiminin esnekleşmesi, işverenlerin ve sermaye yanlısı iktidarların gündeme yeni getirdiği bir olgu değildir. İşçi sınıfının 19. yüzyıl boyunca sürdürdüğü mücadeleler, emeği sınırsız biçimde sömürüsüne neden olan mutlak artı değere (uzun çalışma sürelerinde düşük ücretlerle kötü koşullarda çalışma, çocuk çalışması vb) dayanan esnek çalışma rejimini sınırlandırmıştır.

İşçi sınıfı mücadeleleriyle sınırlanan esneklik, reel sosyalizm tehdidi ve kapitalizmin krizden çıkış stratejisi olarak uyguladığı Fordist emek süreçleri sayesinde 1970’li yıllara kadar yaygınlaşarak sürmüştür. 1970’lerde belirginleşen krizden çıkma stratejisi üretim sisteminde, artı değeri sınırsız olarak yükseltmeyi sağlayacak esnek üretim biçimlerinin raftan indirilip yeniden uygulanmasına dayanan yeni bir dönüşüm sürecini gündeme getirmiştir. Emek süreçlerinin yeniden esnekleşmesi, sermayenin emek gücü üzerindeki tahakkümünün önündeki sınırlamalarla birlikte 19. yüzyıl sonlarından itibaren işçi sınıfının tüm kazanımlarını da tehdit etmeye başlamıştır.

Türkiye’de emek süreçlerinde yeniden esnekleşme, 24 Ocak 1980’de alınan kararlar ve 12 Eylül darbesiyle birlikte yaşama geçirilmeye başlamıştır. Darbe rejiminde bir taraftan sendikalar ve işçi hareketi baskı altına alınırken diğer taraftan kayıtdışı üretim ve istihdama göz yumulmuş; çalışma rejimi, iş yasalarının denetimi dışına çıkarılarak fiilen esnekleştirilmiştir. Darbe rejiminin kuralsız çalışma düzenini kural haline getiren; başka bir ifadeyle emekçiler için güvencesizliği, işverenler için sınırsız sömürü olanağı anlamına gelen esnek çalışmaya yasal meşruiyet kazandıran AKP iktidarı olmuştur.

AKP, 21 yıllık iktidarı boyunca OECD, DB ve AB gibi uluslararası kurumlarla sermaye örgütlerinin talepleri doğrultusunda esnekliğe dayalı istihdam politikalarını uygulamıştır. Bu politikalarla birlikte, sermayenin üzerindeki emek maliyeti azalırken, çalışanlar iş ve sosyal güvencelerini kaybetmiştir. Giderek yaygınlaşan esnek ve güvencesiz çalışma rejimi, emek denetimini daha da artırmış, iş cinayetlerinin de en önemli nedeni olan iş yoğunluğu artarken çalışan yoksulluğu da artmıştır.

Esnek çalışma, 12. Kalkınma Planı, OVP ve çeşitli toplu sözleşmelerle bugün bir kez daha manşetlere çıkmışsa da işverenler ve AKP iktidarı, emekçilerin kazanılmış haklarını birer birer ortadan kaldırarak ve sömürü oranını artırarak esnekliği sınırsız hale getirme politikasını kesintisiz biçimde sürdürmektedir. “Çalışma sürelerinin düşürülmesi” manşetinin ardında yatan ise esnekliği sınırlandıran, emekçilerin halen varolan kimi yasal haklarının ellerinden alınacağı yeni bir hamlenin hazırlığı olarak görülebilir.

MÜCADELE ORTADAN KALDIRIR

Emek süreçlerinde esneklik, kapitalist üretim sistemine içkindir ve emek sömürüsüyle paraleldir. Esneklik sınırlanmamışsa sömürü de sınırsızdır. Esneklik ancak işçi sınıfının mücadelesiyle tamamen ortadan kaldırılabilir veya en azından sınırlanabilir. Mücadele olmadığı ya da yetersiz olduğu sürece esneklik ve ona paralel olarak sömürü devam edecektir.

∗∗

KURALSIZ, REKABETÇİ, GÜVENCESİZ ÇALIŞMA DAYATILIYOR

Gamze Taşcıer
CHP Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından Sorumlu
Genel Başkan Yardımcısı

Çalışma saatlerinin kısaltılmasını yıllardan bu yana savunuyoruz. Ancak mesele sadece kâğıt üzerinde 45 yerine 40 yazılması değil. Önemli olan emekçilerin çalışma koşullarının her anlamda eksiksiz olarak denetlenmesi. Türkiye’deki çalışma hayatında daha da fazla esnekleşmeye değil, çalışanları koruyucu çok kapsamlı bir güvenceye ihtiyaç var. Bugün AKP’nin esnekleşme dediği, çalışanların var olan haklarını daha da geriye götürecek bir nitelik taşıyor. Esneklik adı altında, kuralsız, rekabete dayalı ve güvencesiz çalıştırma yaygınlaştırılmak isteniyor. Akıllarındaki temel hedef emeğin sömürüsüne kolaylık tanımak olunca, bunun yanına berisine birkaç olumlu şey eklemenin de çalışanlara bir faydası elbette olmuyor.

Türkiye'de esnekleştirme tartışmaları, önce işgücü maliyetlerini düşürme adı altında başlayan ve 2003 yılında AKP tarafından dayatılan 4857 sayılı İş Kanunu ile hayat bulan bir süreç. Öncelikle kısmi süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma, evde çalışma gibi atipik çalışma biçimleri hayata geçirildi. Bununla birlikte denkleştirme, izin karşılığı fazla süreli çalışma gibi çalışma sürelerinin esnekleştirilmesine yönelik adımlar atıldı. Bu da yetmedi, çalışma yaşamında kadınlara ve genç işçilere yönelik koruyucu düzenlemeler kaldırıldı, taşeron çalıştırma yaygınlaştırıldı ve iş akdinin feshine yönelik düzenlemeler işverenler lehine değiştirildi. Bu süreçte sermayenin özellikle işgücü maliyetlerini düşürmeye yönelik talepleri de AKP tarafından sürekli gündemde tutuldu. Bunlardan belki de en önemlisi kıdem tazminatı. Hal böyle olunca, işçilerin lehine çalışma sürelerinin düşürülmesine yönelik bir düzenleme de genel anlamda neo-liberal bir bağlam dışında gündeme getirilmedi. Dolayısıyla, gerçek anlamda fazla çalışmaların kontrol altına alınmadığı bir ortamda çalışma sürelerine yönelik tartışmalar eksik olur. Burada ele alınması gereken nokta özel nitelikli iş kanunları olan deniz iş kanunu ile basın iş kanunlarında getirilen özel hakların törpülenmesidir. AKP, bu iki alana yönelik saldırısının üstünü örtmek istiyor. Tam zamanlı, istihdamı artırıcı, atipik istihdam biçimlerini ortadan kaldırmaya yönelik koruyucu ve denetleyici bir sistem kurmak istiyoruz.

∗∗

DEMOKRATİK EMEK REJİMİ

DEM Parti Emek ve Ekoloji Komisyonu Sözcüsü
Sevtap Akdağ 

İktidarın iş yaşamının düzenlenmesine dönük kanun ve uygulamalarda kimi değişiklikler yapmak istediği, muhtemeldir ki yerel seçim sonrasında hız kazanacak bir takım hazırlıklar içinde olduğunu gözlemliyoruz. 2024-2025 döneminde gerek İş Kanunu gerekse de Sosyal Güvenlik mevzuatında yapılacak değişikliklerle esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerine ilişkin yasal düzenlemelerin yapılmasının planlandığı açıkça görülüyor.

İktidarın “çalışma süresi kısaltılacak” adı altında servis ettiği haberlerle asıl amacın gizlendiği açık. Çünkü OVP’de açıkça yer alan hedeflere bakıldığında yapılmak istenilenin asıl olarak çalışma yaşamında var olan esnekliklere yeni esneklikler eklenmek olduğu açık biçimde görülüyor.

Esnekliğin güvencesizliğe yol açtığı, sermayenin ihtiyaçlarına yanıt verdiği ortadadır. Bu düzenlemelerle çalışma yaşamı daha da güvencesiz bir şekilde inşa edilmek isteniyor. Böylece, işçiler daha yoğun ve daha ağır çalışma koşullarına ve daha fazla sömürüye maruz kalacak.

Bunun emek örgütleri ve emekten yana siyasal partiler tarafından kabul edilmesinin mümkün olmadığı açık. DEM Parti’nin de bu düzenlemeleri kabul etmesi sözkonusu olamaz. Partimiz olası bir yasal düzenlemenin engellenmesine yönelik her türlü çalışmaya destek erecek ve aynı zamanda konunun tarafı olacaktır. Kıdem tazminatını ortadan kaldıracak ya da işlevsizleştirecek bir düzenleme ile karşılaşılması riski de var. Çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi, bireysel ve kolektif hakları düzenleyen yasaların yeniden ele alınması partimizin öncelikli hedefleri arasında.

İş Kanunu’nda, işçilerin daha fazla çalışmasına ve dolayısıyla daha fazla sömürülmesine yönelik tüm maddelerinin yeniden alınmasını; güvencesiz, kayıtsız ve düşük ücretlerle çalışma koşullarına son verecek, iş güvenceli, esnek olmayan, tam istihdam esaslı bir çalışma rejimini savunuyor. Bunun mücadelesini yükseltiyoruz.  Esnekleştirme ve güvencesizleştirmeyi yaygınlaştırma, sermayeye güvencesizliğin kanuni güvencesini verme, işçi ve emekçilerin çalışma ve sosyal güvenlik alanlarında daha çok kolunu kanadını kırma, daha yoğun daha esnek çalışma saatleri dayatması anlamına geleceği şimdiden belli olan bu düzenlemelere karşı bir yandan TBMM kürsüsünden etkili bir muhalefet ve kamuoyu bilgilendirmesini yapacağız. Emek örgütleri ve sendikalarla ortaklaşacağımız bir mücadele planı çerçevesinde il, ilçe, mahalle, işyeri bazında ortak emek mücadelesi zeminleri inşa etmeye hız vereceğiz.

∗∗

YENİ KANUNU BASIN MESLEK ÖRGÜTLERİ HAZIRLAMALI

Gökhan Durmuş
TGS Başkanı

Hükümet cephesi bir süredir tek İş Kanunu olsun söylemini kullanıyor. Ancak bugüne kadar ciddi bir düzenleme hareketi içerisine girmemişlerdi. Son günlerde yine iş kolları birleşiyor haberleri ile gündem bu konuya çevrildi. Basın İş kanunu 1962 yılında yasalaşmış ve hem gazetecilerin hem de halkın haber alma hakkının korunduğu bir düzenleme yapıldı. Ancak aradan geçen yıllar içerisinde medyanın değişmesiyle birlikte kanunda oluşan eksiklikler, asıl ticari faaliyetleri medya işleri dışında olan patronların sektörü ele geçirmesiyle birlikte kanunların değişmesi için yaptıkları baskılar nedeniyle bugün hem gazeteciyi hem de haberi korumaktan uzaklaştı. Basın İş Kanunu’nda da bir değişikliğe ihtiyaç olduğu kuşkusuz. Medyadaki değişim ve mahkeme kararları nedeniyle yamalı bohçaya dönmüş bir kanun söz konusu. Ancak bu gazetecilerin genel bir iş kanunun içerisine alınmasına ‘evet’ diyeceği anlamına gelmez. Basın iş kanunun ayrı olmasının nedeni gazetecilerin yaptığı işin niteliğinin farklı olmasından kaynaklanıyor. Gazetecilik kamunun çıkarını birinci öncelik haline getiren, halkın haber alma hakkını ilke yapan bir meslek. O yüzden genel bir kanunun içerisinde olması yeni yeni sorunları da beraberinde getirecek. Basın İş Kanunu’nun ayrı olması ve yeniden yazılması bir gereklilik. Ancak yeni kanunu siyasetçilerin değil basın meslek örgütlerinin hazırlaması gerekir. 63 yıl önce de bu kanunun basın meslek örgütleri ile birlikte hazırlamış ve gazeteciler bu kanunun çıkması için mücadeleler yürütmek zorunda kalmıştır.