Kültür ve Turizm Bakanlığı, pandemide ağır yara alan bütün tiyatrolar gibi, 2021’de destek başvurusunda bulunan Moda Sahnesi’ni, ‘sanatsal olarak yetersiz’ bulduğu için geri çevirmişti. Değerlendirme komisyonunda yer alan iki kişi sonrasında bu muallak reddedişi netleştirmiş ve gerekçenin ‘Türk örf, adet ve geleneklerine aykırı oyunlar sergilemek’ olduğunu açıklamıştı. Moda Sahnesi, çok afedersiniz biraz ‘yaygaracı’ tiplerin kurduğu bir kumpanya olduğu için konu mahkemeye taşındı. Ankara 17. İdare Mahkemesi, geçen eylül ayında, bakanlığın ‘destekten yoksun bırakma’ kararını hukuka aykırı buldu. Mahkeme, Moda Sahnesi’nin destekten yararlandırılmamasına ilişkin bakanlığın somut bir gerekçe ortaya koymadan takdir yetkisine dayalı olarak karar verdiğine hükmetti. Pandemi döneminde kapalı kaldıkları bir buçuk yıl boyunca, binbir zorlukla hazırladıkları 4 oyunu ve sahnelerinde misafir ettikleri diğer toplulukların eserlerini çevrimiçi olarak evlerimize taşıyan Moda Sahnesi, bakanlığın takdiriyle dışlanmış olsa da, çok afedersiniz bunlar hakikaten ‘inatçı’ tipler. Bir ülkenin kültür sanat politikası kimsenin kişisel karar ve inançlarıyla yürüyecek iş değil deyip duruyorlar.


BAŞIBOZUKLAR

2022 yılına hepimiz elektrik faturaları tarafından kurşunlanarak girdik. Moda Sahnesi 2021 Aralık ayında gelen 7 bin liralık faturanın 2022 Ocak ayında 20 bin olarak ‘güncellendiğini’ duyurdu ve ‘Ödemiyoruz’ eylemi başlattı. Elektrikleri kesildi. Saatleri söküldü. Oyunlarını karanlıkta, el fenerleriyle oynamaya devam ettiler. Kendisi de soruna dikkat çekmek için evine gelen elektrik faturasını ödemeyip bir hafta karanlıkta oturan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu sahneye destek ziyaretinde bulundu. Moda Sahnesi Nisan ayında eylemi sonlandırdığını açıkladı çünkü bu elbette sürdürülebilir bir durum değildi. Seyirciye nitelikli bir sanat yapıtı sunmayı zorlaştırması bir yana, havalandırmayı çalıştıramıyor olmak sağlık açısından da tehlikeliydi. O dönemde yine bu köşede yazmıştım, Moda Sahnesi’nin ‘ödemiyoruz’ eyleminin amacı enerjiye ulaşımın yurttaşlık hakkı olduğuyla ilgili farkındalık yaratmak, dolayısıyla özelleştirilip kar aracına dönüştürülemeyeceğine dikkat çekmekti. Diğer yandan aldığı vergiyle devletin ticarethane muamelesi yaptığı özel tiyatrolarla ilgili özerklik ve kamusallık tartışmalarının da önünü açtı. Ama üzülerek eklemek isterim ki, eylemleri boyunca diğer tiyatro topluluklarından yeterli desteği alamadılar. Bakan Mehmet Nuri Ersoy da bunu tespit etmiş olacak ki, katıldığı bir televizyon programında, çok afedersiniz bu ‘başıbozuk’ arkadaşlar için şöyle dedi. “Basında sadece bir tiyatronun ismini görüyoruz. Kuralları ben koyarım diyor. 490 tiyatro uyuyor, 491’de mi sıkıntı çıkıyor? Niyeti siyasi.” Çok afedersiniz bu ‘kavgacı’ arkadaşların bu örtük ‘had bildirme’ karşısında tepkileri de ‘sıkıntı verici ve siyasi’ oldu, sinmeyeceklerini söylediler.

ŞİRRETLER

Yaratılış efsanelerinden biri de Adem’in ilk karısının Havva değil, Lilith olduğudur. Lilith, eşit şartlarda yaratılmış olmalarına rağmen Adem’in kendisi üzerinde üstünlük kurma çabalarına karşı çıkar. Adem’e itaat etmek istemez ve cennetten kovulur. Yerini Adem’in kaburga kemiğinden yaratılan Havva alır. Dolayısıyla tarihin ilk şirreti, yaygaracısı, başıbozuğu, huysuzu, edepsizi, tanrıya, erkeğe, ataerkine başkaldıran dişi şeytan Lilith’dir ve o günden bugüne cezalandırılmaya devam ediyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla geçersiz kılınan İstanbul Sözleşmesi, Danıştay’ın iptali ‘hukuka uygun’ bulmasıyla kesinleşti. Türkiye’de geçen yıl neredeyse her gün bir kadının öldürüldüğünü de hatırlatalım. ‘Sıkıntı çıkarmayı’ adeta kendine huy edinen Moda Sahnesi, bir yılda 6 yeni oyunun prömiyerini gerçekleştirerek bakanlığın ‘sanatta yeterlilik’ kriterlerine yine uymayacaktır diye tahmin ediyorum. Son oyunları bir Shakesperare komedisi olan The Taming of the Shrew; bilinen adıyla ‘Hırçın Kız’, Emine Ayhan’ın çevirisiyle “Şirreti Evcilleştirmek”. Kemal Aydoğan’ın rejisiyle binlerce yıl öteden bugünün uslanmak bilmez şirretlerine selam çakan oyunda kahkahalarla gülerken bir yandan da oranıza buranıza iğneler batıyor. Otoritenin uysallaştırdığı yanlarınız çok acıyor. Teslim ettiğiniz haklarınızdan çimdikleniyorsunuz. Derken molla takkesi düşüren İranlı kadınların keyfi yayılıyor içinize ılık ılık. Ataerkinin tüm gücünü arkasına alan Petruchio (Timur Acar), hırçın Katherina’yı (Melis Birkan) açlıkla, yoklukla, değersizlikle yola getirmeye çalışırken içinizde yumruğu sıkılı Lilith uyanıveriyor. Vadesi dolmuşların gitmemek için direndiği; mafya, siyaset, emniyet hattının yeniden full paket kullanıma sokulduğu; parti kapatma, rakibi dayanaksız suçlamalarla yarış dışına itme gibi taktiklerle seçim kazanma planlarının yapıldığı; hırsızlığın, yolsuzluğun, yoksulluğun zehirli bir sis gibi hepimizi sardığı bugünlerde evcilleşmeyen şirretlik ne de güzel yakışır hepimize.