Solun etkisi yok edilmek istendi
12 Eylül askeri faşist darbesi dört bir yanda protesto edildi. Bugünkü gerici, piyasacı rejimin temellerinin atıldığı hatırlatılan açıklamalarda, 12 Eylül’ün AKP ile devam ettiği vurgulandı. SOL Parti Kurucu Üyesi Müftüoğlu “Bu ülke ancak daha güçlü örgütlenerek, Meclis partilerinin sağ zihniyetlerinden, bu rejimin bir payandası olmaktan vazgeçerek kurtulabilir” diye konuştu.
Politika Servisi
12 Eylül askeri faşist darbesi, 43. Yılında ülkenin dört bir yanında protesto edildi. İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır başta olmak üzere pek çok kentte basın açıklamaları gerçekleştirildi. Darbe anayasasının tüm kurumlarıyla ortadan kaldırılması ve darbelerle yüzleşme çağrısı yapılırken 12 Eylül rejiminin bugünkü AKP rejimi ile devam ettiği hatırlatıldı.
İstanbul’da Taksim Kazancı Yokuşu’nda darbeye karşı açıklama yapıldı. 12 Eylül darbesinin üzerinden geçen 43 yılda 12 Eylül darbe rejiminin temel unsurlarıyla katlanarak sürdüğünü vurguladı. Çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum kuruluşunun destek verdiği açıklamada, "Darbe anayasası tüm kurumlarıyla kaldırılsın, gün gelecek devran dönecek darbeciler halk hesap verecek” sloganı atıldı. Ankara’da Devrimci 78’liler Federasyonu da 12 Eylül askeri darbesinin 43. yıldönümünde ABD Ankara Büyükelçiliği önünde siyah çelenk ile açıklama yaptı.
HESAP VERECEKLER
Sosyal medya üzerinden açıklama yapan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 12 Eylül’e ilişkin bir mesajında, “İktidarını 12 Eylül’e borçlu olanlar, darbelerle hesaplaşamaz. Unutulmamalıdır ki, 12 Eylül zihniyeti de 15 Temmuz zihniyeti de 20 Temmuz zihniyeti de meşruiyeti olmayan sivil darbeci rejimler de elbet hesap vermeye mecburdur. Demokratik bir Türkiye'yi milletimizle birlikte kurana dek, bir milim dahi geri adım atmayacağız" ifadelerini kullandı.
Devrimci 78’liler Federasyonu’ndan yapılan açıklamada, “Direnme ve dayanışma kültürünü yaşamlarımıza geri çağırıyoruz. Teslim olmak yok, kabullenmek yok, alışmak yok. Bu zorluğun üstesinden ancak böyle gelebiliriz” denildi. Açıklamada, direnme ve dayanışma kültürüne yeniden yaşama dahil edilmesi çağsında bulunarak “Teslim olmak yok, kabullenmek yok, alışmak yok. Bu zorluğun üstesinden ancak böyle gelebiliriz” ifadeleri yer aldı.
KESK de yaptığı açıklamada darbeyi protesto etti. KESK’in açıklamasında, “1980’li yıllarda toplumsal hareketlerin kapitalizme karşı mücadeleyi yükseltmesi karşısında emperyalistler ve uluslararası sermaye yerli işbirlikçi sağcı, faşizan yönetimleri desteklemiş, gerektiğinde askeri darbeleri teşvik etmiş ve arkasında durmuşlardır. Bu yıllar kapitalizmin yapısal krizlerinden birini yaşadığı ve krizi aşmak için neoliberal politikaları devreye soktuğu, emeğe ve kazanılmış haklara saldırının fitilini ateşlediği yıllardır. ABD’nin ‘bizim çocuklar başardı’, dediği 12 Eylül faşist darbesi, emperyalizmin ve sermayenin çıkarları doğrultusunda gerçekleşmiş, uluslararası tekellerin ihtiyaçlarına yönelik kurulan muhafazakâr-sağ dünya düzeninin Türkiye’ye giriş kapısı olmuştur” denildi.
DİSK’ten yapılan açıklamalarda da darbenin emek hareketine karşı yapıldığı, sermayenin ise önünün açıldığına dikkat çekildi. Sosyal medyadan da açıklama yapan KESK, “Emeğe karşı sermaye darbesi! Ne unutur ne affederiz!” vurgusu yaptı.
KARA BİR LEKE
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz’ın açıklamasında ise şöyle denildi: “Bu ülke topraklarında büyük trajedilere yol açan, tarihe kara bir leke olarak geçen 12 Eylül Askeri Darbesini 43. Yılında bir kez daha kınıyoruz. 12 Eylül, toplumun büyük bir şiddete maruz bırakıldığı, insan onurunu ayaklar altına alan bir darbe olduğu gibi, aynı zamanda Cumhuriyet tarihimizde, demokratik hak ve özgürlüklerin tümüyle yok sayıldığı bir rejimin de temeli olmuştur. Bu sebeple 12 Eylül Darbesi, ülkemiz açısından aşılmış ve geride bırakılmış bir tarihsel trajediden ibaret değildir. Aksine, darbenin ve darbe sonrası kurulan rejimin toplum ve emek düşmanı, demokrasi karşıtı özü bugüne kadar tüm iktidarlar boyunca sürdürülmektedir.”
TİP’in darbeye karşı açıklamasında, “12 Eylül faşizminin işkenceci ve yasakçı zihniyeti, Türkiye’de emekçilerin siyasal hayatın dışına sürüklenmesi için elinden geleni ardına koymadı. O karanlık günden itibaren palazlandırılan ve emekçilere yıllardır kan ağlatan piyasacılık ve dinselleşme ise bugün Saray Rejimi’yle kendisine vücut buluyor. Bu halk 12 Eylül faşizmini de Saray Rejimi’ni de asla affetmeyecek!” denildi.
Patronların Ensesindeyiz Platformu’ndan yapılan açıklamada ise “12 Eylül darbesinin hedef tahtası: işçiler 12 Eylül darbesi Türkiye sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda yapıldı. DİSK ve bağlı sendikalar kapatıldı. Grevler yasaklandı. Toplu sözleşme hakkı askıya alındı. Sendikalaşma patronların 'izni'ne bağlandı. Özelleştirmeler artırıldı. İşçi sınıfı örgütsüz bırakıldı” ifadeleri yer buldu.
∗∗∗
SOLUN ÖNÜ BARAJLA KESİLDİ
SOL Parti Kurucu Üyesi ve BirGün yazarı Oğuzhan Müftüoğlu, 12 Eylül Askeri Darbesi'nin 43. yıldönümünde geçmişi ve güncel siyasi durumu değerlendirdi.
Halk TV'de katıldığı programda konuşan Oğuzhan Müftüoğlu, "12 Eylül, getirdiği yasal değişikliklerle Türkiye'nin bugünkü rejime evrilmesinde önemli bir dönüm noktasıdır" dedi.
12 Eylül'ün, devletin siyasi yapısının dönüştürülmesinde çok önemli bir rol oynadığını belirten Müftüoğlu, "Siyasi partilerin yapıları değiştirildi. Bir tür parti başkanlarına tek adam yetkisi verildi" ifadelerini kullandı.
Siyasi Partiler Yasası'ndaki değişime değinen Müftüoğlu, "Baraj yükseltilerek toplumsal kesimlerin örgütlülüklerinin parlamentoda etkili olmasının önü kesildi. Solun kendi başına gücünü geliştirerek parlamentoda temsiliyetine engel olundu. Sol kesimleri birtakım rejim partilerinin içerisine eklemlenerek paralize edilmesinin yolu açıldı. Siyaset yapma imkanları daraltıldı ve bunun sonucunda Türkiye Cumhuriyeti niteliği değişti" diye konuştu.
Oğuzhan Müftüoğlu'nun değerlendirmeleri şöyle: "12 Eylül askeri darbesi, tıpkı ondan önceki 12 Mart askeri darbesi gibi Türkiye'nin, ABD'nin hegemonyası altında bir ülke olarak giderek sağcılaştırılması, dincileştirilmesi ve bugünkü İslamcı faşist rejime geçmek için bir basamak teşkil eder. Bugün yaşadığımız süreçler büyük ölçüde 12 Eylül uygulamalarının bir sonucudur. Okullarda din eğitiminin mecburi hale getirilmesi, orta eğitimde Kuran kurslarının yaygınlaştırılması gibi durumlar da bunun içerisindedir.
AKP 12 EYLÜL'ÜN BİR SONUCUDUR
Bugünkü AKP iktidarı, 12 Eylül'ün sonucudur. Hatırlarsanız 2010 yılında gerçekleştirilen referandum, bir tür 12 Eylül'le hesaplaşma diye sunuldu. Bütün devlet kurumlara, yargıyı, mahkemeleri, hukuk sistemini AKP'nin ele geçirmesiyle sonuçlanan bir referandumdu. Bugün tek adam rejimi var diyoruz. Bu düzen içerisinde, bu parlamento içerisinde, bu iktidarla anayasa değişikliği tartışılarak hiçbir şeyin olmayacağı kanısındayım. Türkiye, İslamcı faşist bir rejime dönüşmüştür. Böyle bir ülke ancak daha güçlü örgütlenerek, özellikle mevcut parlamentodaki partilerin sağ zihniyetlerinden, bu tutucu rejimin bir payandası olmaktan vazgeçerek, soldaki emekçi kesimlerle toplumsal mücadele yürüten kadınlarla, gençlerle ve onların örgütlerine değer vererek hep birlikte mücadeleyle kazanılabileceğini düşünüyorum."
UYANIŞI BASTIRMAK İSTEDİLER
SOL Parti MYK Üyesi Bülent Forta, 12 Eylül darbesini BirGün TV’ye değerlendirdi. Forta’nın değerlendirmesi şöyle: “12 Eylül, ABD’de ‘Bizim çocuklar darbe yaptı’ sevinciyle karşılandı. Dolayısıyla Amerikan emperyalizminin bir darbesidir. Diğer bir nokta TİSK Başkanı Halit Narin'in ‘Bugüne kadar işçiler güldü. Bugünden sonra biz güleceğiz’ lafıdır. Dolayısıyla 12 Eylül'ün bir halk düşmanı ve bir işçi düşmanı darbedir.
Yine Kenan Evren bir konuşmasında ‘Biz burada konuşmasaydık Terzi Fikri konuşacaktı’ der. 12 Eylül, 1965’lerden beri yükselişte olan devrimci hareketlerin yükselişini, Türkiye'deki halkın uyanışını kesmek, bunu bastırmak için yapılmış bir darbe.
Okul işgalleri, aydınların öldürülmesi, Alevi mahallelerinde Sivas, Çorum gibi katliamlara kadar uzanan bir iç savaş yoluyla devrimci uyanışı bastırma diye ifade ettiğimiz, buna Amerikan doktrinlerinde gördüğümüz bir iç savaş süreci olarak da görebiliriz. Amerikan emperyalizmin çıkarları karşısında, buna karşı mücadele eden devrimci hareketler, halk kitleleri içinde kök salıyordu. Aynı zamanda o yıllar soğuk savaş yıllarıydı. Sağ sol çatışması olarak nitelendirilen şey aslında bir özel harp taktiğiydi. Devrimci hareketler, sıkıyönetimlere, faşist saldırılara rağmen engellenemeyince açık faşist diktatörlükle bu devrimci uyanışı bastırmak istediler.
Sadece devrimcilerin bastırılmasıyla sınırlı bir şey de değildi 12 Eylül. Aynı zamanda devrimcilere alternatif olacak İslamcılık gibi milliyetçilik gibi akımların da önünün açılmasına yol açtı. Binlerce insan işkenceden geçirildi. İdam cezaları, bütün örgütsel yapıların ortadan kaldırıldığı, işçi haklarının budandığı, halka karşı her türlü kötülüğün bir yasal forma kavuşturulduğu, baskı ve zorla kabul ettirildiği bir diktatörlük dönemiydi.
Bugünkü rejimin de ana taşıyıcısı kolonları 12 Eylül’den gelir. Özal liberalizmiyle beraber cumhuriyetin bütün ekonomik kazanımlarının ortadan kaldırılması, örgüt fikrinin bütünüyle bireycilikle çürütülmesi, yani hem ideolojik hem ekonomik hem sosyolojik olarak bugünkü iktidarın taşlarını döşemiştir.
Darbe, aynı zamanda Türkiye'nin dünya konjonktürünün koordinatlarını da belli etmiştir. Doğrudan emperyalizmin güdümünde bir ülke olmak. Bunun 12 Eylül döneminde bir sürü izi vardır. NATO'nun askeri kanadına girilmesi, özelleştirme furyasının önünün açılması. Bugünkü mevcut rejim zihniyet olarak da 12 Eylül'ün getirdikleri olarak da o darbenin çocuğudur denebilir.
12 Eylül’ün en büyük kötülüğü halkın siyasetten tamamen soyutlandığı, siyasetin kriminal bir hale getirildiği, aman örgütlenmeyelim, sokağa çıkmayalım şeklinde bir hak arama ve bir mücadele pratiğini dışta bırakan bir siyasi zihniyet ortaya çıkarmasıdır.
Çünkü siyaset insanların kendi geleceklerine sahip çıkma duygusudur. Bu köreltilmiş, bu bastırılmış ve bu kriminal bir hale getirilmiştir. Cumartesi annelerinin hak arayışını görüyorsunuz. Bir terör eylemi gibi ya da bir çevreci hareketi görüyorsunuz, bir vatan hainliği gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Ancak şunu da görmek gerekir ki bütün bu kötülüklere rağmen Türkiye'de hiç de küçümsenmeyecek bir devrimci birikim de vardır. Demokrat birikim de vardır. 22 yıllık saldırılarına rağmen bu halkı hala teslim alamamıştır.”