Sosyal devlet, sosyal belediyecilik ve bunların sosyal demokrat partiler için anlamı konusu 3 bin 500 vuruş ile anlatılacak bir konu değil. Yalnızca hatırlatma anlamında bir kaç noktaya değinebileceğim. İlk olarak, Türkiye’de sosyal devletin talihsiz ve yetersiz varlığı ile bu konuda “sosyal demokrat” olduğunu iddia eden CHP’nin ilgisizliğine karşın, devletin sosyal nitelik kazanmasının İkinci Dünya Savaşı […]

Sosyal devlet, sosyal belediyecilik ve bunların sosyal demokrat partiler için anlamı konusu 3 bin 500 vuruş ile anlatılacak bir konu değil. Yalnızca hatırlatma anlamında bir kaç noktaya değinebileceğim.

İlk olarak, Türkiye’de sosyal devletin talihsiz ve yetersiz varlığı ile bu konuda “sosyal demokrat” olduğunu iddia eden CHP’nin ilgisizliğine karşın, devletin sosyal nitelik kazanmasının İkinci Dünya Savaşı sonrasında demokrasinin en önemli kazanımlarından biri olduğunu söylemek isterim.

Bu noktada emek ile sermaye arasında bir uzlaşma olduğu tartışmasız. Bu nedenle sosyalist solun sosyal devlete “kapitalizmin incir yaprağı” diye dudak büktüğü de biliniyor. Bu yaklaşımın haklı nedenleri olsa da, bu uzlaşma, emeğin yalnız sendikalar değil siyasal yoldan da güçlenmesini ve demokrasiyi kendi ihtiyaçları doğrultuda kullanmasını sağlamakta ki, kapitalist ekonomiyi emeğin korunması yönünde dönüştüren anlayış ve uygulamalar da böylece hayat bulmakta.

Kuşkusuzda yukarıda kabaca değindiğim konularda birçok itiraz yapılabilir Örneğin kazanılmış haklar konusunda ülkelere göre çok büyük farklılıklar var ve sosyal devlet dediğimiz bizim ülkemizde olduğu gibi sosyal yardımları popülist ve klientalist biçimde araçsallaştıran bir “sadaka devleti” olabilmekte. Daha ötesi kazanılmış hakların sermayenin egemenliğini daralttığı da söylenemez.

Öte yandan sosyal devletin ve kazanılmış hakların 80 sonrası yaşadığı aşınma ve tıkanmalar söz konusu. Emeği koruyucu standartları gerileten ve güçsüzleştiren koşullar arttıkça, emek ve sermaye arasındaki uzlaşmanın sorgulanması gereği de artmakta.
Yine de sosyal devlet vazgeçilemeyecek önemde ve yeniden güçlendirilmesine ihtiyaç büyük.
İkinci olarak, sosyal devlet ve sosyal demokrasi arasındaki öyle bir ilişki var ki, sosyal demokrasinin yükselmesi de, gerilemesi de ancak bu yolla açıklanabilir. Özetle, kapitalist ekonomide sistemi tümüyle değiştiremeyen sosyal demokrasi için, iddialarını ve farklılığını hayata geçirmenin hemen hemen tek yolu “sosyal devlet”; buna karşın günümüzde emeğin koşulları kötüleşirken sosyo-ekonomik hakların piyasalaştığı, sosyal devletin de can çekiştiği görülüyor. Ve bu can çekişme sosyal demokrasinin de can çekişmesi anlamına gelmekte!…

Nedeni de, sosyal demokrat partilerin neo-liberalizmin hakimiyetine dur diyememeleri ve karşı politikalar üretememeleriyle ilgili. Kısacası sosyal demokrasi sosyal devletin aşınmasına karşı bir şey yapamadıkça, söyleyeceği söz, önereceği politika da kalmamakta. Sağ ve sol ayırımın bittiğine ilişkin iddialar da bununla ilgili.

Üçüncü olarak, sosyal demokrasinin yerelde temsil edeceği farklılığın da sosyal politikalarla ilgili olduğunu söylemek kaçınılmaz. Alt yapıdan çevreye, sosyal ihtiyaçlardan şeffaflığa kadar her konuda eşitlik ve adaleti vurgulayan bir “sosyal belediyecilik” anlayışı onları farklılaştırabilir. Aslında sağ partilerin dayandığı alt gelir gurubundaki kişileri etkilemenin yolunun da, sağ partileri taklit etmekten değil, sosyo-ekonomik gerçekleri vurgulamak ve bu konuda inanılır vaatlerde bulunmaktan geçtiğini söylemek de yanlış olmaz.

Açıkçası, siyasetin oturtulduğu kanalı değiştirmeleri gerekmekte.

Biliyorum, Türkiye’de siyaset tartışılırken sosyal devletmiş, sosyo-ekonomik haklarmış, pek konu olmaz. Temel hak ve özgürlüklerle demokrasinin gelişmesinde bireyin ve sivil toplumun gelişimi, bu gelişmede sosyo- ekonomik hakların rolü tartışmaların içine bir türlü girmez. Oysa demokrasi kültürü denilen şeyin demokrasinin güçlendirdiği bireylerle, bunun da sosyo-ekonomik koşullarla ilgisi büyük.

Her neyse, bu da önemli bir tartışma konusu ama yazıdaki ana konuya dönersem şunu söylemek istiyorum: Sosyal demokrasi iddiasında bulunan bir partinin varlık koşulu sosyal devleti doğru anlamak ve uygulamaktan geçmekte; yükselmeleri de siyaseti üretim ve bölüşüm meseleleri veya siyasal ekonomi üzerine oturtmak konusunda gösterecekleri başarıya bağlanmakta.