Hitler Almanyası kentlerinde şehvetle, sarhoşlukla, kendini kaybeden insanların arsızca kahkaha attığı geceler yaşanıyordu bir yanda; öte tarafta, Yahudiler, Çingeneler soğuk, cefa dolu yolculuklarla toplama kamplarına tıkılıyordu. İşkencenin her türlüsünü yapan parlak resmi giysiler içindeki subay babalar çocuklarını sevgiyle kucaklıyor, güzel aile yaşantısını sürdürüyordu bir yanda; öte tarafta, işgücüne bir katkısı olmayacağı için, kamplarda ilk önce çocuklar gaz odasına giden oluyordu. Hitler Almanyası insanlığın gördüğü en vahşi, en pespaye koşulları doğurmuştu. Hem zulmedenin tanrısı vardı, hem de zulme uğrayanın…

Ayşe Öğretmen, Diyarbakır’dan canlı yayına bağlanıp, bir cuma gecesini berbat etti memleketimin! Kötü şakalar yapıp herkesi güldürmeyi iş sanan sunucu dondu kaldı. Arkada yalancı kahkahaları, sığ şarkıları, berbat dizileriyle övünen günün şöhretli çocukları gerildiler. Bir an gelir, hakikat insanın yüzüne böyle çarpar. Stüdyoyu dolduran gamsız gençlik alkışlamaya başladı. Ayşe Öğretmen gösterinin bir parçası sandılar. Oysa çocukların acımasız öldürüldüğü coğrafyada şaka yapılamaz. Hatta onca acı içinde, duygular donar, daha korkunç bir hal alır insan. Stalingrad önlerine dayanan Alman ordusu askerleri açlıktan kırılırken, ölen arkadaşlarının etini yiyordu. Yani yamyamdılar artık. Biz de bu duygusuzlukla yamyam bir toplum oluyoruz.

Zenginin ve yoksulun tanrısı aynı değildir. Kudretli olanın tanrısıyla, zayıfınki de aynı değildir. İman etme biçimleri, ibadethaneleri farklıdır. Biri her türlü şatafatla süslenmiş dev ibadethane içine girer ve gösteri gerçekleşir. İktidar sahibi, zengin olan için budur tanrıya ulaşmanın yolu. Büyük hükümranların tamamı tanrının seçilmiş kulu olduğunu düşünür, bunu söyler de! Yanında taşıdığı dalkavuk kalabalık, soytarı topluluğu buna alkış tutar. Tanrı gücün yanındadır.

Yoksul, kimi zaman zalim ateş altında canını korumaya çalışırken, belki bir siperde avuç açar tanrısına. Ya da uzun bir göç yolculuğunda, bir yudum suya hasret göğe uzatır ellerini. Bazısı işkencehanede direnme sabrı versin, diye yalvarır tanrısına. Kimi adalet ister tanrıdan. Suçsuz birinin, yapayalnız kaldığı zindanda konuşacak kimsesi yokken, yoldaşlık eder tanrısı ona. Bir hırkası, bir lokması olmayanın tanrısıyla, soylu geçinen, gösterişle saraylarda akşam yemekleri veren ve dünyaya gelmesini lütuf sayan birinin tanrısı aynı değildir elbet.

Ayşe Öğretmen, göz göre göre ölen çocuklardan haber ediyordu. Günlerdir aç, susuz, çaresiz, kapana sıkıştırılan çocuklardan söz etti. Belki hepimize seslenirken, onların tanrısına da yalvardı. Stüdyodakilerin tanrısı farklıydı elbet. Hakikat aniden belirince, hele ki, tanrılar böylesine ayrışınca insan tuhaf olur. Nasıl ki diri diri maden adı altında mezara inenin tanrısıyla; onları zorbaca o ölüm kuyusuna sokanların tanrısı farklıysa, bu kez de öyleydi. Nasıl ki, çocuklarına okul kapısı aralayamayan öğretmenin, hastasına şifa götüremeyen hekimin tanrısıyla; bu çocuklara ‘vur’ emri verenin ve bunu kayıtsız izleyenin tanrısı farklıysa, öyle…

Nedir sözünü ettiğimiz?

Artık kepazelik diz boyu oldu memlekette. Her konuda fikir vermeyi ödev sayan Diyanet’in tanrısıyla bu yoksul, çaresiz, saf insanlarınki aynı değil! Yoksulun, kültüründen gelen, yüzyıllardır biriktirdiği; güzellikle, merhametle, dostluk ve şefkatle sığındığı tanrısının karşına; ceberut, sürekli sopa gösteren, cezanın, cefanın en ağırını dayatan hükümranın tanrısı aynı değil. Ne hale geldik biz, “Tanrı Misafiri” diye tanımadığı insanları sofrasına alan Anadolu insanından; her değeri alınır, satılır kılan merhametsiz din tacirleri günlerine nasıl geldik? Tanrı bizi yine sınıyor olsa gerek!

Hitler propagandayı iyi kullanmanın iktidarda kalmanın en önemli yolu olduğunu biliyordu. Stalingrad yakınlarında yüz binlerce askeri ölürken, “Savaşı kazanıyoruz!” diye bas bas bağırıyordu propaganda aygırlarının satılmış gazetecileri. Oysa aynı günlerde cepheden gelen asker mektupları hakikati tüm yönleriyle aktarıyordu ailelerine. Ve o alçaklığa alet olan kimselerin tanrısıyla, cephede can veren ve gözyaşıyla sevdiğinin ardından yas tutanların tanrısı ayrıydı!

Şimdi Ayşe Öğretmen’e saldırıyorlar. Susabilir, belki tayinini güvenli bölgelere isteyebilirdi Ayşe Öğretmen, tanrısı buna izin vermemiş demek. Din ticareti üzerinden, yalancı aygıtlarıyla insanları uyuşturanlar anlamayacak elbet Ayşe Öğretmen’i. Tanrı dediğimiz nedir bilir misiniz; bizi hiç yalnız bırakmayan, her an hesaba çeken vicdanımızdır. Vicdansızların tanrısı piyasa koşullarına uygun, iktidarın hizmetinde her zaman… Oysa bir çocuğun anası, babası için dua ettiği ALLAH başka, bambaşka…

(Belleği zayıf insanımıza anımsatma. Ayşe Öğretmen cuma gecesi “Beyaz Show” adlı programa bağlandı. O saatlerde ülke babalar, “Kız çocuklarına cinsel duygu hissederse günah mı, değil mi?” sorununu tartışmaktaydı. Kanal D yönetimi Ayşe Öğretmen hakkında suç duyurusunda bulunmuş ayrıca. Sunucu oğlan kayıp! Acep onun tanrısı ne âlemde?)