Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

İlkoku

İlkokul üçüncü sınıfa kadar "Matematik, Hayat Bilgisi ve Türkçe"yle oynaştığımız eğitim yaşantımızda, dördüncü sınıftan itibaren "Sosyal Bilgiler" adı altında tarih, coğrafya gibi derslerin eklenmesi, "bilgide ergenlik çağı"mıza başladığımızın işareti sayılırdı. Lakin biz ergenleştikçe, neden-sonuç ilişkilerinden kopuk bu "ezberi bilgiler" karşısında giderek hırçınlaşır, ortaokulda "milli"leşen tarih ve coğrafya kitaplarından adamakıllı soğumaya başlardık. Öğrenciliğin gereğini ise kendi bildik usülümüzle halleder, sınavlarda kopya çekerek görevimizi layıkıyla yerine getirirdik. İlgimizi çekmeyen bilgiye karşı savunmamız da dünden hazırdı: "Bunlar hayatta ne işimize yarayacak ki?"

***

Gerçeğin farkına ise hayata başladığımızda vardık. Bugünümüzün ve geleceğimizin tarihimizle ne denli yakından ilgili olduğunu acı deneylerle öğrendik. Bugün artık ülkece yaşadığımız sorunların, hiç de tarihi yaşanmışlıklarımızdan kopuk olmadığını daha net görebiliyoruz. Özellikle de "Ermeni Sorunu" gibi tarihi bir meselenin gündelik yaşantımıza gelip "cuk" diye oturduğu bir süreçte, bilgiye karşı ilgisizliğimizin başımıza ne büyük belalar açabileceğini daha iyi kavrayabiliyor, bugünü anlaşılır kılmanın ve geleceğimizi kurabilmemizin tarihimizi anlamaktan geçtiğini, yeni yeni farkediyoruz.

***

Uluslararası arenada "Ermeni Sorunu" nedeniyle başı hayli ağrıyan Türkiye, nihayet yeni açılımlar ve yöntemler arayışı içine girdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Ermeni Soykırımı"na karşı ortak tavırla mücadele edeceklerini bildirerek tarihi açıklamalarda bulundular. İşte Başbakan'ın sözleri: "Arşivlerimizi biz açmış durumdayız. Onların da arşivleri varsa buyursunlar açsınlar. Oluşturulacak ortak bir heyet çalışmalar yapsın. Biz bu adımı atmaya hazırız. Bu çalışmalardan sonra tarih ile bir siyasi hesaplaşma gerekiyorsa biz iktidarı ve muhalefeti ile bunu yapmaya hazırız. Ancak, bu çalışmaları yürüten karşımızdaki heyetlerin de insaflı davranmalarını istiyoruz. Gelecek nesillerin yaşamlarını kin ve nefret dolu olarak zora sokmak istemiyoruz. Biz bunları aşmış durumdayız... Ülkemizdeki Ermeni vatandaşlarımızın müze açılışını bizzat yaptık...Ülkemizdeki Ermeni vatandaşlarımızın hiçbir zaman bize rahatsızlık ilettiğini görmedik. Gayet iyi iletişimimiz var. " Sayın Baykal'ın dedikleri de Başbakan'dan farklı değil: "İktidarıyla, muhalefetiyle TBMM tarihi gerçeklerin ortaya çıkması için, bilimsel gerçekler ışığında bir çalışma yapmaya hazır olduğumuzu ilan ediyoruz. Gerçeklerle yüzleşmeye çalışıyoruz. Yeter ki herkes o gerçeklerle yüzleşmeye hazır olsun."

***

Bu sözlerin ve yeni açılımın anlamına ilişkin geniş analizler gerekiyor Örneğin Türkiye'nin mavi kitap hamlesi ne derece akılcı? Yoksa işin sonunda inanılmaz derecede mahcup olmak da sözkonusu mu? Ermenistan Türkiye'nin bu çıkışını-rest dememek için- nasıl görecek? Nasıl görmeli? İçine girdiğimiz süreç hangi kaçınılmaz sonuca doğru gidiyor? Bu ve benzeri soruları ileriki yazılara bırakıp, bugünkü hakkımızı şu meşhur "Tarihi tarihçilere bırakmak" söylemiyle sınırlayalım.

***

Öğrenciliğimizden bu yana ıskaladığımız tarih bilgimizin günlük yaşantımızda ne denli önem arz ettiğini geç de olsa öğrendik ama tam da bu sırada koca koca adamların "Tarihi tarihçilere bırakalım" sözü ne ola ki? Yani şimdi biz tarihçi değiliz diye tarihi tarihçilere mi bırakacağız? Hem sonra biz bu konuda samimi miyiz? Basında, görsel medyada ve araştırma kitaplarında, hemen her gün iskelet tefrikaları tarih diye yutturulurken, ders kitapları hâlâ düşmanca tanımlarla doluyken ve buralardan da hamasetin ta kendisi çıkarılırken, bizzat biz tarihi tarihçilere bırakmış mı oluyoruz? Demek ki tarih tarihçilere bırakılamayacak denli anonimdir. "Tarihi tarihçilere bırakalım" söylemi ise sadece gerçeklerden kaçışı ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda bu anonim sorumluluktan sıvışmayı hedefler.