Eğer anaakım medyada sendika olsaydı, yaşadığımız süreç bambaşka olurdu. Satış sürecinin her aşamasında sendikanın gücü ve etkisi hissedilirdi. Gazeteciler ve basın emekçileri için hâlâ geç değil

Tekelci medyada sendikasız gazeteci!

Doğan Medya grubuna ait gazete ve televizyonların Demirören’e zoraki satılmasının basında tam anlamıyla bir tekelleşme ve tek merkezleşme anlamına geldiği sır değil. Bunun ifade özgürlüğü, siyasal çoğulculuk ve halkın bilgilenme hakkı açısından doğuracağı sonuçların vahametini anlamak için Orwell’ın 1984’ünü ve oradaki Hakikat Bakanlığı’nın nasıl çalıştığını hatırlamak kâfi. Anaakım medya uzun bir süredir 1984’ün “bilgisizlik güçtür” mottosuyla yayın yapıyordu. Son satışla birlikte kontrol dışı, merkezkaç eğilimler de tümüyle zapturapt altına alınmış olacak.

Ancak meselenin bir başka boyutu var ki ondan pek söz edilmiyor. Satılan medya kuruluşlarında sayıları binlerle ölçülebilecek gazeteci ve basın-yayın emekçisi çalışıyor. Bunların akıbeti ne olacak? Doğan Holding satışı yapıp nakit parayı cebe indirdi. Ya satılan kuruluşlarda çalışanların hakları, iş güvenceleri ve gelecekleri? İşten mi çıkarılacaklar? İstifaya mı zorlanacaklar? Eski Doğan Medya çalışanlarının bugünlerde en büyük kaygısı iş ve aş kaygısı olsa gerek.

Sendika olsaydı
Eğer anaakım medyada sendika olsaydı, yaşadığımız süreç bambaşka olurdu. Başta satış sürecinin kendisi olmak üzere sürecin her aşamasında sendikanın gücü ve etkisi hissedilirdi. Gazeteciler ve çalışanlar bizzat satışın kendisine dair kaygılarını bu süreçte dile getirebilir ve ağırlık oluşturabilirlerdi. Sendika sadece çalışanların hakları konusunda değil, sürecin şeffaf ve rekabet hukukuna uygun bir şekilde yürütülmesi konusunda da söz sahibi olurdu. Sendika olsaydı, satış sonrasında çalışanların durumu önceden karara bağlanırdı. Belirsizlik olmazdı.

Her ne kadar iş mevzuatı satış ve devirde çalışan haklarını güvence altına alıyor olsa da bu denli stratejik bir satış sonrasında yayın politikasına müdahale ve gazeteci kıyımı beklenir bir durumdur. Basında sendikasız dönemde yaratılan kast nedeniyle basında çalışanların önemli bir bölümü iş hukukunun temel ilkelerine aykırı biçimde çalıştırılıyor. Gazetecilerin çok azı Basın İş Kanunu’na göre çalıştırılıyor. Uzun süreli stajyerlik ve haber havuzu uygulaması nedeniyle büyük haksızlıklar yaşanıyor. Basındaki kastın üst tarafındakiler tazminatlarını alsalar da çok sayıda gazetecinin ve basın emekçisinin geleceği belirsiz.

İşte bu noktada Doğan grubunun tarihi bir sorumluluğunun altını çizmek ve hatırlatmak şart. Eğer bugün anaakım medyada sendikanın s’si yoksa, eğer gazeteciler bugün örgütsüzse, eğer onca etkili ve yetenekli gazetecinin geleceği yeni patronun iki dudağı arasındaysa bunda Doğan grubunun günahı çok ama çok büyüktür. Doğan grubu basında sendikasızlaşmanın başını çekmiştir.

Doğan sendikasızlaştırdı
Bugün şaka gibi gelecek ama 1990’ların ortalarına kadar Hürriyet ve Milliyet dâhil ana akım medyada sendika vardı, dahası toplu sözleşme düzeni vardı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) yıllardır büyük gazetelerde örgütlüydü. Basın İş Yasası geniş biçimde uygulanırdı. Ana akım gazetelerin işçi-sendika-emek sayfaları vardı. Buralarda oldukça geniş emek haberleri yer alırdı. Hürriyet ve Milliyet dâhil anaakım medyada emeğin sorunlarına ilişkin köşe yazıları, diziler, röportajlar olurdu. Dini bayramlarda gazeteler çıkmaz, gazeteciler tatil yapardı.

Ancak 1990’ların ortalarından itibaren bu düzen değişti. Basında çok renkliliğin yerini oligopol piyasası almaya başladı, rekabet keskinleşti. Basının hükümetlerle içli dışlı hali derinleşti. Ve 1990’ların emek ve sendika karşıtı ikliminde basında ilk hedeflerden biri sendikalar oldu. Doğan grubunun amiral gemisi Hürriyet ve Milliyet’ten başlayarak sendika tasfiye edildi. Bu sürecin Hürriyet’te bizzat Ertuğrul Özkök eliyle yürütüldüğü biliniyor.

Basında sendikasızlaşmanın hikâyesi yılların gazetecisi Atilla Özsever’in Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci (İmge, 2004) kitabında okunabilir. Doğan grubu 1990’larda basından sendikayı tasfiye ederek bugün basın özgürlüğünü savunacak ve kendinin de tutunacağı dallardan birini kesmiş oldu. Doğan grubu basın tarihine bu büyük günahı ile geçecek.

Gazeteciler örgütsüz ve atomize
Bugün medyada sendikanın adı yok. BirGün ve Evrensel gibi birkaç muhalif gazete dışında sendikalı ve toplu iş sözleşmeli gazete yok. Yıllardır Anadolu Ajansı’nda örgütlü olan TGS, bir hükümet operasyonu ile tasfiye edildi ve yerine güdümlü bir organizasyon yetki aldı. 2018 Ocak ayı itibariyle basın yayın ve gazetecilik işkolunda çalışan 92 bini aşkın basın emekçisinin sadece 6 bin 200’ü sendikalara üye. Ancak toplu iş sözleşmesi kapsamında özel sektörde çalışan gazeteci ve basın emekçisi sayısı 3 binin biraz üzerinde.

Söylemeye bile gerek yok, sendikalı ve toplu iş sözleşmeli gazete ve televizyonlar arasında ana akımdan hiçbiri yok. 1990’ların ortalarında Doğan grubu öncülüğünde başlatılan sendikasızlaştırma, günümüzde tam anlamıyla örgütsüz bir medya ve atomize gazeteciler camiası yarattı. Başta Ertuğrul Özkök olmak üzere bu tasfiye sürecinde başrol oynayanların bugün kendileri tasfiye ediliyor.

Gazeteciler ve basın emekçileri için hâlâ geç değil. Bu 1984vari medya düzeninde yegâne tutunacak dal yine sendika olsa gerek. Nitekim satış sonrası yaşanabilecek tehlikeye ilişkin çarpıcı uyarı, aralarında Türk-İş üyesi TGS ile DİSK üyesi Basın-İş’in de bulunduğu gazeteci örgütlerinden geldi: “Aydın Doğan sendikasızlaştırdı, Demirören gazetecisizleştirecek. Basın özgürlüğü için mücadeleye devam.”