ABD ve Çin arasındaki küresel hegemonya mücadelesinde şu anda en yoğun çatışma teknoloji alanında yaşanıyor. ABD’yle kıyaslanınca Çin’in süreci daha iyi yönettiğini, kararlı adımlar attığını söyleyebiliriz.

Teknolojide ABD-Çin rekabeti

ABD ile Çin arasındaki küresel hegemonya mücadelesi, en şiddetli yansımasını teknoloji ekseninde buluyor. Aynı zamanda teknoloji şirketlerinin hızla artan gücü karşısında her iki ülke de düzenleyici, dizginleyici adımlar atma çabası izliyor. Ancak peşinen söyleyelim ki Çin Komünist Partisi’nin örgütsel gücü, kendi teknoloji devlerini dize getirmek yolunda daha başarılı olmasını sağlıyor.

ABD’NİN HAMLESİ

Haziran 2021’de hem Demokratlar’ın hem de Cumhuriyetçiler’in desteğiyle ABD Yenilikçilik ve Rekabet Yasası yürürlüğe girdi. Böylelikle yapay zeka, kuantum hesaplaması ve yarı iletkenler alanlarının Çin’e üstünlük sağlaması amaçlanıyor.

Çip sektörüne yapılacak 52 milyar dolarlık destekle ABD’nin Asya tedarik zincirlerine bağımlılığının azaltılması umuluyor. 120 milyar doların ise yapay zeka ve quantuma yönelik teknolojik yatırıma ayrılması öngörülüyor.

Yasa kamu kurumlarının Çinli şirketlerin ürettiği droneları alması bir yana, federal devlet çalışanlarının Tik Tok uygulamasını indirmesini bile yasaklıyor. Amerika’nın adeta bir Çin paranoyası yaşadığını söylemek mümkün.

ÇİN’İN SIÇRAMASI

Çin’in ABD’yi iyice tedirgin eden hamlesi, “Çin malı 2025” sloganı altında gerçekleştirdiği teknolojik yatırımlarla gelmişti. Pekin başta 5-G teknolojisi olmak üzere klonlama, yarı iletkenler, quantum, yapay zeka, robotik gibi sektörlerde büyük atılım yaptı. Bir uzay aracını Mars’a indirmeyi başardı. ABD bunlar karşısında en azından teknolojinin belli alanlarında Çin’le başa çıkamayacağı endişesine kapılınca, Sovyetler ile yaşanan Soğuk Savaş dönemini andıran ayrı egemenlik alanları oluşturma stratejisine yöneldi. Bu stratejinin en belirgin örneğini, 5-G teknolojisinde ileri giden Huawei şirketini Avustralya ve İngiltere’de yasaklatması, Kanada’da üst düzey yöneticisini tutuklatması vakalarında gözlemledik.

YENİ BİR SOĞUK SAVAŞ MI?

ABD’nin Çin’i açıkça karşısına almasını geçmişte Sovyetler Birliği ile yaşadığı Soğuk Savaş’a benzetenler az değil. Ancak Joe Biden’ın niyeti bu bile olsa, konuya ayrıntılarıyla yaklaşınca ortada belirgin farklılıklar bulunduğu da dikkat çekiyor. ABD’nin en etkili strateji dergisi Foreign Affairs, bugünkü konjonktür ile ABD-Sovyetler Birliği çekişmesi arasındaki üç belirgin farklılığa dikkat çekiyor.

Birincisi, bugün geçmişte olduğu gibi üçüncü ülkelerin sempatilerini kazanmaya, akıllarını çelmeye yönelik bir ideolojik kavga söz konusu değil. ABD’nin “hür dünya” söylemi eskisi kadar karşılık bulmadığı gibi, Çin’in de sosyalist olduğunu iddia etmesine karşın, başka ülkelere ideoloji, bütünlüklü bir dünya görüşü ihraç etme çabası yok. Pekin aksine işbirliğinde bulunduğu ülkedeki iktidarın niteliğine aldırmaksızın tamamen pragmatik bir tarzda ilişkilerini yürütüyor. İkincisi, ABD Biden ile ittifaklarını güçlendirmeye çalışırken, Çin giderek Rusya ve İran ile yakınlığını artırıyor. Gelgelelim ABD ve Çin adına geçmişte Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi vekâlet savaşı yürütecek organik ittifaklar söz konusu değil. Üçüncüsü, ABD ve Sovyetler Birliği’nin kontrol ettiği bölgelerin birbirleriyle ekonomik ilişkileri çok sınırlı iken; bugün dış ticaret, yatırımlar, tedarik zincirleri üzerinden çok iç içe geçmiş bir küresel ekonomi var.

ÇİN ABD’NİN ENSESİNDE

İki ülke arasındaki rekabetin en fazla dikkat çeken boyutu, Çin ekonomisinin hızlı bir büyüme temposuyla dünya liderliğinde ABD’yi tehdit eder hale gelmesi. Dünya Bankası verilerine göre, 2001’de Çin’in ekonomik büyüklüğü ABD’nin sekizde biriydi. Buna karşın 80’lerin başında Sovyet ekonomisinin büyüklüğü ABD’nin yüzde 50’sinin az altında tahmin ediliyordu. Bugün ise piyasa fiyatları temelinde bile Çin’in GSYH’si ABD’nin yüzde 71’i civarında seyrediyor. Çin 2013’te ithalat artı ihracat anlamında dünyanın bir numaralı dış ticaret gücü haline geldi. Bu arada doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını cezbetmek konusunda da ABD’yi geride bıraktı.

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) 2021 Teknoloji ve Yenilikçilik Raporu’nu incelediğimizde ABD-Çin yarışının teknoloji cephesinde de aynı hararetle sürdüğünü görüyoruz. UNCTAD 11 “ileri teknoloji” saptıyor: Yapay zeka, nesnelerin interneti, büyük veri, blockchain, 5-G, 3D basım, robotik, dronelar, genetik yazılım, nanoteknoloji ve güneş fotovoltaik sistemleri. Bu teknolojiler sayesinde hem üretkenlik artabiliyor hem de günlük hayatın sorunlarına çözümler üretilebiliyor.

Bu teknolojileri geliştiren şirketlerin çoğu, önde gelen bulut hesaplama platformlarının bulunduğu ABD’de faaliyet gösteriyor. Çin ise 5-G, dronelar ve güneş fotovoltaik sistemlerinde başı çekiyor. Tüm bu teknolojiler birlikte düşünüldüğünde bu iki ülkenin patentler ve yayınların yüzde 30’u ila yüzde 70’ini aralarında paylaştıkları görülüyor.

ABD SALDIRIYA GEÇİYOR

ABD’nin Çin teknoloji şirketlerine karşı saldırısının merkezi 5-G teknolojisinde çığır açan Huawei’i yasaklama kampanyası oldu. Üstelik bu teknolojide öncü bir şirketi bulunmadığı için dolayısıyla Avrupa Nokia ve Ericsonn’a daha bağımlı hale geldi. Kampanya diğer bir 5-G devi devlet şirketi ZTE, WeChat ve Tik Tok yanında adı daha az bilinen birçok Çinli şirketin önüne engeller çıkarılmasıyla sürdü.

Biraz gerilere gidersek, Çin 90’ların sonundan itibaren özellikle Batı’da eğitim görmüş ve deneyim kazanmış girişimcileriyle, kendi Silikon Vadisi modeli şirketlerini yarattı. Alibaba, eBay ve Amazon; Tencent, AOL ve Facebook; Baidu, Google ile aynı kulvarda koşmaya başladı.

İlk başta Çinli şirketler, Amerika’daki benzerlerini taklit eder, kendi ülkelerinde bulunmayan hizmetlerin benzerini sunmakla yetinir izlenimi veriyorlardı. Ancak zamanla Tencent’in WeChat ve Alibaba’nın Alipay uygulamaları ödeme sistemlerinden, kapıya gıda siparişine kadar çok daha kapsamlı bir hizmet skalası yarattılar.

Bu sırada ABD de Facebook, Google, Amazon gibi hissedarları hızla zenginleşen, doğru dürüst vergi ödemeyen, faaliyetleri denetlenemeyen kendi teknoloji şirketlerini disiplin altına alma çabasına girişmişti. Onlar da gerek lobi faaliyetleriyle, gerekse boşluklardan yararlanarak düzenlemeleri boşa çıkarmaya çalışıyorlardı. Bu arada düşük faiz-bol likidite döneminde hisse senedi fiyatları tavan yapmakta, güçleri artmaktaydı.

ÇİN’DE ŞiRKETLERE DiSİPLİN

Çin’de ise aniden farklı bir hikâye yazılmaya başlanır. 2020 Ekim’de Alibaba kurucusu Jack Ma ülkesindeki düzenlemelerin yenilikçiliği boğduğu yolunda bir açıklama yaptı.

Derken Alibaba’nın finansal hizmetler kolu Ant Grup’un 34 milyar dolar beklenen rekor halka arzı iptal edildi. Şirket hakkında 2.8 milyar dolar cezayla sonuçlanacak tekelcilik soruşturması açıldı. Jack Ma bir anda gözlerden kayboldu.

Arkasından, Uber benzeri araba çağırma platformu Didi 2 Temmuz’da tam New York’ta 4.4 milyar dolarlık bir halka arza hazırlanırken şirket hakkında güvenlik soruşturması açıldı. Telefon satıcılarına Didi uygulamasını kaldırmaları talimatı verildi.

Bunu yiyecek sipariş şirketi Meituan ve internet devi Tencent’e yönelik soruşturmalar izledi. Derken eğitimli orta sınıflar açısından çocuklarının eğitimi için hayati gözüken online eğitim platformlarının yasaklanması kararı geldi.

Teknoloji şirketlerine yönelik bu hareketi başkan Xi Jinping’in, halkın ülkedeki gelir ve servet dağılımı bozukluklarına karşı biriken tepkisini soğurma önlemi olarak yorumlamak olanaklı. Bir yanda platform ortağı milyar dolarlık servet sahibi girişimciler; öte yanda Başbakan Li Keqiang’ın ifadesiyle ev kirası ödemekten aciz, 1000 yuan (154 dolar) civarında gelirle geçinmeye çalışan 600 milyon insan.

Operasyonların diğer bir gerekçesi de, Çin’in büyük teknoloji firmalarının küçük rakiplerini kendi platformlarına katılmaya zorlaması ve ucuza satın alması eğilimini dizginlemek. Aynı şekilde platformlardaki emekçilerin kötü koşullarda çalıştırılmasının ve kendileriyle iş yapan küçük şirketlere baskı uygulamasına tepki de sözkonusu. Bu nedenlerle bu güçlü şirketlerin sindirilmesinin, hem sade halk nezdinde, hem de küçük şirketler gözünde destek bulduğu tahmin ediliyor.

Zaten Jinping, 100. yılını kutlayan Çin Komünist Partisi içinde giderek gücünü ve yetkilerini pekiştirirken; halkta büyük tepki uyandıran yolsuzlukların üzerine gitmesi, ülkenin son derece yetersiz sosyal güvenlik sistemini yavaş da olsa düzeltme çabası izlemesi, gelir ve servet dağılımı adaletsizliklerinden rahatsızlığını dile getirmesi gibi politikalarla sade yurttaşların kalbini kazanmayı umuyor.

BU KAVGA KOLAY BİTMEZ

Özetle, ABD ve Çin arasındaki küresel hegemonya mücadelesinde şu anda en yoğun çatışma teknoloji alanında yaşanıyor. Önümüzdeki dönemde başlı başına bir yazının konusu olabilecek önemdeki yarı iletkenler rekabeti kilit önem kazanabilir. Zaten şimdiden çip teminindeki aksamalar nedeniyle dünya otomotiv üretimi iyice yavaşlama noktasında. Şimdilik, ABD’yle kıyaslanınca Çin’in süreci daha iyi yönettiğini, kendi teknoloji sektörünü denetim altına alarak, bu alandaki faaliyetleri ülkenin genel kalkınma çabasına eklemleme yolunda kararlı adımlar attığını söyleyebiliriz. Ancak işin nereye varacağını şimdiden söylemenin olanaksız olduğu da açıkça görülüyor.