İktidar çoktan yola koyulmuş durumda.

Bugün, daha bir hafta önce ne kadar heyecan yapmış olursak olalım, referandum sonuçlarıyla ilgili tartışmaların artık tavsamaya başladığını görüyoruz. En başta, referanduma gölge düşüren yeni haberler gelse ve milletin yarısı hala hak arama peşine düşse de, “evet” diyenlerin bunlara aldırmadığı ortada. Onlar, çoktan, anayasa değişikliklerini hayata geçirme ile 2019 seçimleri için hazırlanmaya başladılar.

Toplum karpuz gibi ikiye ayrılmış ama dert değil

Onlara göre her şey normal! Önümüzdeki günlerin gündemi de belli! Bir yandan AKP içinde revizyona gidilecek, öte yandan içinde olmasa da çevresinde yer alanlarla saflar sıklaştırılacak.

Erdoğan’ın AKP’nin başına geçmesi, AKP içinde yeni bir çeki düzen sağlanması ve yeni bir heyecan dalgasının yaratılması için arayışlar başlamış durumda. Bunlar halledilirken, ittifakların sağlamlaştırılması da gerekiyor.

Örneğin iş dünyasıyla olan ittifak çok önemli. İş dünyası ve büyük sermaye hem 2019 seçimleri için dayanak hem Avrupa’nın yaptırım tehditlerine karşı “sigorta”. Bunun için daha şimdiden, bir yandan vergi indirimi gibi mali tedbirler, öte yandan büyük kentlerde imara açılan yeni alanlarla iştah kabartılmakta!

Kısacası, toplum apaçık ikiye bölünmüş ama “atı alan” yola almaya devam etmekten başka bir şey düşünmemekte! Koyun can, kasap post derdinde!

Oysa, yaşadığımız birçok olay, bu izansız ve hukuksuz gidişe karşı toplumda ciddi bir kaygı ve muhalefetin oluştuğunu gösteriyor. Gezi direnişi bunun görkemli bir örneği ama küçük büyük daha birçok direniş olduğu unutulamaz. Referandum nedeniyle “hayır” cephesinde ortaya çıkan birliktelik ve hareketlilik de tüm bunların sonucu veya ürünü.

Ancak bu hareketliliğin siyasal karşılığı yaratılmadıkça sönümlenip gitmesinin kaçınılmaz olduğunu da biliyoruz. İktidarın en büyük kozu da burada. O nedenle toplumsal ve siyasal muhalefetin, övünmeyi-dövünmeyi bırakıp buradan nasıl bir siyasal kıvılcım çıkarılacağı üzerine düşünmesi gerekiyor.

Kolay değil tabii; halihazırda bu arayışlara ve birikime yanıt verebilecek bir siyasal oluşum olmadığı ortada. Ne CHP ne de HDP bu konuda umut veriyor. HDP’yi içinde bulunduğu zor koşullar nedeniyle tartışma dışında bıraksak bile, “buradan nereye” sorusuna yanıt aranıldığında AKP ve Erdoğan eleştirilerini bir yana koyup CHP’nin ne yaptığına bakmak daha önem taşımakta.

CHP, bu ülkede çoktan tükenmiş “hukuku” aramakta!

Uzun süre, ana muhalefet partisi olarak CHP’nin AKP iktidarı karşısında muhalefeti yükseltme görevini üstleneceğini düşündüm. Bu düşünce karşısında iyimserliğime gülenler de oldu; akılsızlığıma şaşanlar da...

CHP örgütünü, parti içinde siyaset yapma biçimini, dayandığı toplumsal tabanı bilmiyor değildim ama girilen tüm seçimlerde % 25 aralığında sıkışması gibi, kendi tabanında AKP iktidarı karşısında yükselen kaygı ve kuşkular da vardı ve bunlar daha cesur ve atak politikaları zorlayabilir diye düşünüyordum. Olmadı!...

CHP, kendisine yönelik eleştiri ve önerileri duymamayı ya da önemsememeyi tercih etti; sonuç ise ortada!

Bugün de, toplumda yükselen muhalefete nasıl sahip çıkacağını bilemiyor. Bu nedenle, “atı alan Üsküdar’ı geçip 2019 seçimleri için hazırlanmaya koyulurken, CHP hala tükenmiş hukuk yollarıyla oyalanmakta. Örneğin AKP’nin referanduma beklenen desteği verememiş il ve ilçe yöneticilerini değiştirmeyi gündeme aldığını öğreniyoruz; CHP ise, kendisine yönelik bir eleştiri ve dönüşümden hâlâ uzak!

Oysa yüzde 50’ye yaklaşan “hayır” oylarının CHP’nin oyları olmadığı ortada; bunları kendine mal ederse yine büyük hüsrana uğrayacağını görmemek de mümkün değil. Bu oylar, ancak bir potansiyeli olarak doğru değerlendirilebilirse CHP için bir şeyler değişebilir.

Görüldüğü kadarıyla CHP, bu potansiyeli görmek ve değerlendirmekten yana değil. Örneğin, toplumu sokağa çağırmak ve tehlikeye atmak yerine hukuk yollarını tercih etmesini anlayabilsek de, yapabileceklerinin bundan ibaret olmadığına kuşku yok. İnsan sormadan edemiyor; ana muhalefet partisi olarak varlığını ortaya koymak ve toplumun yarısı için umut vaat edebilmek için daha ne lazım! Anlamak zor!

CHP milletvekillerinin Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (AKPM) takındığı tutum da hayal kırıklığının bir başka boyutu. Özgür Özel televizyonda, AKPM’de Türkiye’deki hukuk ihlallerinin yer aldığı Rapor’un görüşüldüğü oturumda, Rapor’a hayır dediklerini anlatıyor. AKPM’nin Türkiye’yi “siyasal denetim-izleme” sürecine alması kararına katılmamışlar; “Türkiye’yi jurnallememişler!”

Tam bir, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” örneği. AKPM’nin hazırladığı Rapor, Türkiye’de CHP’nin de sık sık üzerinde durduğu hukuksuzlukların dile getirilmesinden başka bir şey değil. Bunları Türkiye’de söyleyip, Avrupa’da inkâr etmenin anlamı ne? Türkiye sevgisi ise, şimdi referandum sonucuyla ilgili olarak AİHM’ne gitmek de Türkiye’ye zarar vermeyecek mi? Ayrıca, zaten CHP olarak, birçok uluslararası platformda Türkiye’nin yaşananları dile getirmiyorlar mı?

Sonuç olarak, CHP’nin toplumsal muhalefete yanıt olamamasına yazıklanmamak mümkün değil. Oysa, bu toplum Batı’dan kopma, Ortadoğulaşma, Pakistanlaşma gibi saptama ve uyarılar yapılırken bile, farklı olduğumuza dair umutlar taşıdı; bunun için bir mücadele ortaya koydu ve hâlâ koymakta.

Ne diyelim! Siyaset boşluk kaldırmazdan hareket ederek, toplumun içinden yeni bir filiz çıkıp yükselmesini, muhalefet boşluğunu doldurmasını ummaktan başka ne diyelim!