Tuncay Terzihanesi-2

Değerli sanatçı, sevgili kardeşim Sunay Akın’ın babası Tuncay Akın’ı geçen hafta sonsuzluğa uğurladık. Tuncay Ağabeyimizin Trabzon’dan yakın arkadaşı ve gazetemizin yazarı Attila Aşut, bana bir mektup ve bir fotoğraf yolladı. Cumartesi günü (19 Ağustos 2017) mektup ve fotoğrafı bu köşede yayınlamak istedim. Yüzde elli başarılı olabildim. Yazı vardı ama fotoğraf “yazı işleri dehlizlerinde” kaybolmuştu!

Böylesi durumlar gazetecilik klasiğidir!

Ama bizim de “fikri takip” kuşağından olduğumuz unutulmamalıdır. Attila Ağabey durumu Facebook sayfasından düzeltti.
Elbette yetmez.

Bugün –resim altı haberin- her iki parçasını bir araya getirip, yayınlayarak hem BirGün okurlarına hem de acılı Akın Ailesine karşı eksikliğimizi gidermiş oluyoruz.

• • •

Sevgili Nazım merhaba,
Sunay Akın'ın babasının cenaze törenine katıldığını öğrendim. Tuncay Akın (bizim aramızdaki adıyla 'Terzi Tuncay'), Trabzon'da çok yakın arkadaşımızdı. O yıllarda çalıştığım "Hâkimiyet" gazetesinin sahibi Şahap Eyuboğlu gibi Tuncay Akın da Maçkalıydı ve aynı köydendiler. Daha da önemlisi, gazetemizin Şekerfabrikası Sokağı'ndaki bürosu ve basımeviyle Tuncay Akın'ın terzi dükkânı yan yanaydı. O yüzden de günlerimiz hep bir arada, iç içe geçerdi. Bazen birlikte meyhaneye gittiğimiz de olurdu. Sana o günlerden bir fotoğraf gönderiyorum. Ben, Tuncay Akın ve Şahap Eyuboğlu, dönemin en ünlü lokantalarından Gülbahçe'de oturmuş, günün yorgunluğunu atmaya çalışıyoruz... Şahap Eyuboğlu'nu yıllar önce yitirmiştik. 12 Ağustos'ta da "Terzi Tuncay" ayrıldı aramızdan. O Tuncay ki, oğlu Sunay Akın, "Tuncay Terzihanesi" adlı kitabında, duygulu bir dille anlatmıştı yaşamöyküsünü...

Sevgili Sunay'ı aradım başsağlığı dilemek için ama ulaşamadım. Bu ara "izinli" olduğumdan, kendi köşemde bir şey yazamadım. O yüzden, belgeliğimdeki bu eski fotoğrafı sana göndermeyi uygun buldum. Yayımlanırsa, Sunay için de büyük bir sürpriz olacağını düşünüyorum. Sunay'a ulaşamadığım için, ben de böylece senin aracılığınla Akın ailesine başsağlığı dilemiş olacağım.

Sevgiyle kucaklıyorum.

Attila Aşut

***

Düşmanlar sarmış dört bir yanımı
Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olduğu yıllarda başlayan “Komşularımızla Sıfır Sorun” politikası ile “Stratejik Derinlik” adlı yeni vizyonun eşit karışımı Türkiye’yi gezegenin en ilginç ülkesi haline getirdi.

Herkes dostumuzdur diye öğünürken, bir anda herkes düşman oluverdi.

Kimler bu düşmanlar?

En net olarak milliyetçiliğin efsane ismi Nihal Atsız, 1941 yılında yazdığı “Vasiyet” şiirinde sıralamıştı.

“Oğlum…

Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigar olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol.

Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır.

Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır.

Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır.

Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içer(de)ki düşmanlarımızdır.

Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı.

Tanrı yardımcın olsun!”

Tam bu çizgiye gelinmedi henüz. Ama umutsuz olmamak gerekiyor. Bu tempo ile çalışmaya devam edilirse Nihal Atsız’ın uyarılarına ulaşılmasına az kaldı!


Müzisyen Fatih Erkoç’un 1990’lı yıllardaki bestesini de unutmamak gerekiyor:

“..beynimin aynasında

örümcekler bağlanmış hücrelerime

kokladığım çiçekler çoktan ölmüşler

beklenen kara tren gelmiyor artık

aldatılmış duygular isyan ediyor

gözümdeyse bir bakış tam tımarhanelik

oynatmaya az kaldı doktorum nerde?”

Ne olacak bu vaziyet?

Eski cezaevlerinden bir anımsatma ile bitirebiliriz. Akşam koğuş sayımı bittiğinde gardiyan tutuklu ve hükümlülere “iyi geceler” niyetine şöyle derdi:

-Allah kurtarsın!