CHP, toplumsal davaları takip etmek amacıyla ‘Dava Takip Komisyonu’ kurdu. Komisyonda yer alan CHP İstanbul Milletvekili Türkan Elçi, “Dava Takip Komisyonu'nda yer almanın benim açımdan birbirinden farklı anlamlar taşıdığını söyleyebilirim. Bir yanıyla benim için acıtıcı, incitici, zor bir tarafı var. Çünkü yaşanan bir mağduriyette, kendi mağduriyetinizle bir kez daha karşılaşabiliyorsunuz” dedi.

Kaynak: ANKA
Türkan Elçi: Türkiye'de adalet arayışları, sistematik olarak kriminalize edilmek isteniyor
Fotoğraf: ANKA

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), toplumsal davaları takip etmek amacıyla ‘Dava Takip Komisyonu’ kurdu.

Komisyonda 28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır’ın Sur ilçesinde tarihi Dört Ayaklı Minare önünde basın açıklaması yaparken başından silahla vurularak öldürülen dönemin Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin eşi Türkan Elçi de yer alıyor.

14 Mayıs seçimlerinde CHP'den İstanbul Milletvekili seçilerek Meclis'e giren Elçi, “Dava Takip Komisyonu'nda yer almanın benim açımdan birbirinden farklı anlamlar taşıdığını söyleyebilirim. Bir yanıyla benim için acıtıcı, incitici, zor bir tarafı var. Çünkü yaşanan bir mağduriyette, kendi mağduriyetinizle bir kez daha karşılaşabiliyorsunuz” dedi.

CHP’nin kurduğu Dava Takip Komisyonu’nu hukukçu milletvekillerinden oluşuyor. Toplumda infial yaratan olayların dava sürecini takip etmeye hazırlanan milletvekilleri, adalet arayışında ailelerin yanlarında olmayı amaçlıyor.

Komisyona ilişkin açıklamalarda bulunan Türkan Elçi, şunları söyledi:

"Dava Takip Komisyonu'nda sadece vekiller yer alıyor. Daha etkili sonuca ulaşabilmek için davaları kendi aramızda iş bölümü yaparak takip edeceğiz. Bazı davaların yerinde takibi için duruşma salonlarında bulunmamız gerekecek. Güvenilir, doğru, tarafsız verilere ulaşmak için ilgili yerlerle iletişim içinde olmaya da ayrıca özen göstereceğiz. Dava Takip Komisyonu'nda yer almanın benim açımdan birbirinden farklı anlamlar taşıdığını söyleyebilirim. Bir yanıyla benim için acıtıcı, incitici, zor bir tarafı var. Çünkü yaşanan bir mağduriyette, kendi mağduriyetinizle bir kez daha karşılaşabiliyorsunuz. Devam eden, kapanmayan acılara 'kapanmayan yara' deyimini kullanırız. İşte tam da böyle bir tabirle kendi mağduriyetinize benzer bir mağduriyette yaranın kapanmadığını, devam ettiğini fark ediyorsunuz."

"UNUTTURULMAK İSTENEN HAKSIZLIKLARI, KAYBOLMAYAYA EVİRTEBİLİRİZ"

"Bütün bu olumsuzluklara rağmen meseleye daha olumlu bir pencereden bakabilmeyi başarabilirsek asıl o zaman meramımıza ulaşmış oluruz. Benzer haksızlıklar yaşayanların kolektif dayanışmasından mütevellit güçlü bir bakiye de elde edilebilir. Bu güçteki bir bakiye de bize zulüm yaşatanların hiçbir zaman istemeyeceği bir sonuçtur. Ki bakiyenin en önemli anlamlarından biri de 'ölümsüzlük, kaybolmayan' anlamıdır. Unutturulmak istenen haksızlıkları, kaybolmamaya evirtebiliriz. Türkiye’de adaleti arayışı, tahmin edilenden çok daha zor. Yıllardan beri devam eden ve sonuç alınamayan dava örnekleri mevcut. Aynı zamanda adalet arayışları, sistematik olarak çoğu kez toplum nezdinde kriminalize edilerek yalnızlaştırılmak istenmektedir."

"BASKILARIN KARŞISINDA DURABİLMEYİ, YALNIZLAŞTIRMA KARŞISINDA ÇOĞALMAYI BAŞARABİLMELİYİZ"

"Buna en uygun örnek, uzun yıllardan beri devam eden Cumartesi Anneleri’ne son dönemde getirilen engellemelerdir. Anayasa’nın 'Herkes önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri düzenleme yürüyüşü yapma hakkına sahiptir', maddesince toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı garanti altına alınmasına rağmen bu hak keyfi bir şekilde engellenmektedir. Gözaltına alınış şekilleri ve gördükleri muamele ile toplumun huzurunda suç işlemiş olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu engellemeler, onların mücadelesini yalnızlaştırma çabasından başka da bir şey değildir. Fakat her şeye rağmen baskılar karşısında durabilmeyi, yalnızlaştırma karşısında çoğalmayı başarabilmeliyiz. Ahmed Arif’in dizesiyle bağlayalım; 'Bir ufka vardık ki artık/ Yalnız değiliz sevgilim'. Yalnızlıktan kurtulmak için varmamız gereken ufukların keşfine çıkmak gibi bir mecburiyet içinde olduğumuzu bir kez daha hatırlayalım."

"MECLİS’TEKİ ÇALIŞMALARIMI AĞIRLIKLI OLARAK HAK MÜCADELESİ ALANLARINDA YÜRÜTECEĞİM"

"Meclis’teki çalışmalarımı ağırlıklı olarak hak mücadelesi alanlarında yürüteceğim. Şimdiye kadar kendi kişisel davam için vermiş olduğum mücadelenin toplumun genelinin menfaatine evirilecek bir mücadele olması temennisiyle siyasete atıldım diyebilirim.Toplumsal Davaları Takip Komisyonu dışında Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nda da görev aldım. Bu komisyon da benim için oldukça önemlidir. Çünkü son 8 yılda, bir kadın olarak ayakta kalabilmenin ne kadar zor olduğuna tanık oldum. Kadın mücadelesinin benim hayatımda önemli bir yeri var. Yaşadığımız mağduriyetler, karşılaştığımız zorlu koşullar -özellikle bir kadın için- çoğu zaman bir imbiğe dönüşür. İmbikten süzülerek elde ettiğimiz tecrübelerin yol göstericiliği de ayrıca kıymetlidir. Bir kadının, kadın hakları konusundaki kitabi bilgisi ile bizzat kendi hayatının tecrübesiyle elde ettiği bilginin, problemi tanımlama ve çözmek için harekete geçme isteğinin birbirinden farklı olabileceğinin altını çizmek gerekir."

"HATAY SEÇMENİNİN İRADESİNİN YASAMA ORGANINDA TEMSİLİ ENGELLENİYOR"

"Can Atalay hadisesi; haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin vücut bulmuş halidir. Göz göre göre, Hatay seçmeninin iradesinin yasama organında temsili engelleniyor. Oysaki Yüksek Seçim Kurulu’nun milletvekili adayı olabileceği ve seçime girmesinde sakınca bulunmadığı yönünde kararı var." 

"Bugün verilen ret kararıyla vatandaşın iradesi engellendiği gibi YSK kararı da görmezden geliniyor. Aynı zamanda Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki emsal kararları da tanınmıyor. Can Atalay’ın Meclis faaliyetlerine katılmasının engellenmesi demek, demokrasinin engellenmesi demektir. Oysa bildiğimiz kadarıyla bu gibi keyfi engellemelerin önüne geçen, seçmenin iradesini koruma altına alan anayasal kurumlar var. Ne yazık ki bu kurumları dikkate almak istemeyen, görmezlikten gelen bir yargıyla karşı karşıyayız. Bu gibi kararların karşısında şaşırmıyoruz artık. Yargının özellikle son birkaç yıldır süregelen pratiklerine dayanarak bunu söyleyebiliyoruz."

"Yargıçların kimlerin etkisi altında faaliyet yürüttüğünü açıklamaya gerek var mı? Bizleri en çok tedirgin eden, korkutan, toplumun hiçbir haksızlık, hukuksuzluk karşısında şaşırmama haline alışması. Aslında tahayyül edilen bir düzenin tesisi için, bu şaşırmama hali kimileri için önemli bir basamaktır. Susmak, kanıksamak, yapılan her haksızlığı kabullenmek... Şu anda olan biteni kanıksama aşamasındayız kanımca. Can Atalay hakkındaki ret kararı, ileride daha da sık karşılaşacağımız hukuksuzlukların, hak gasplarının önemli bir işaretidir diyebiliriz."