Türkiye’nin nasıl bir ülke olduğu konusunda fikir sahibi olmak isteyenler; aydınların sanatçıların anılarına göz atmaları sonucu epeyce bilgiye ulaşabilirler.

Bu tür çalışmaların en son örneği Tekin Yayınevi’nden 2022’nin Mayıs ayında piyasaya çıkan Ataol Behramoğlu’nun son kitabıdır:

“Cezaevi Güncesi-Hapishanede Bir Sabah Türküsü.”

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin en parlak icraatları arasında yer alan “Türkiye Barış Derneği Davası” adıyla tarihe geçti. Barış Derneği Başkanı Büyükelçi Mahmut Dikerdem’in savunmasının girişindeki ifadesiyle “Türkiye’nin seçkin entelektüelleri” bu davada 38 ay tutuklu olarak yargılandılar.

Kimler yoktu ki, Mahmut Dikerdem, Ataol Behramoğlu, Erdal Atabek, Reha İsvan, Ali Sirmen, Niyazi Dalyancı, Gencay Saylan, Orhan Taylan, Hüseyin Baş, Mustafa Gazalcı, İsmail Hakkı Öztorun, Aykut Göker, Nurettin Yılmaz, Kemal Anadol gibi 44 aydın tutuklandılar. Uzun süren yargılamalar sonunda beraat ettiler.

***

Ataol Behramoğlu’nu “Cezaevi Güncesi” 1982’nin Nisan ve Aralık aylarını kapsıyor. Maltepe ve Sağmalcılar Cezaevleri günlerini anlatıyor.

Ataol gibi üreterek direnen bir devrimci şair cezaevine kapatılınca ne olur? Birikimine katkı yapan ne kadar büyük, yazar, şair, felsefeci varsa hepsini yanına alır ve hayatının bu evresini bir okul haline getirir. Daha hapisliğinin ilk günlerinden başlıyor edebiyata sarılarak direnmeye:

“Artemio Cruz’u okuyorum. Bitirmeye az bir şey kaldı. Çok etkileyici, çağdaş, fevkalade güzel bir kitap. Tolstoy’dan Hemingway’e çağdaş dünya edebiyatı (ve tabii Faulkner’i) çok iyi özümsemiş.”

“Barış’ımı (kızı) çok çok özlüyorum. Haraldo Conti’yi Victor Hara’yı düşünüyorum. Evlerini çocuklarını bir daha hiç göremeyenleri… Bu mahpusluk şöyle ya da böyle bitecek. Sonra? Türkiye rahat yaşanılan demokrat bir ülke olacak mı? Kısa zaman süresinde buna olanak görmüyorum!”

Çektirilen bu çileler Türkiye’de aydın olmanın sanki olmazsa olmaz koşulu haline gelmesi acaba rastlantı mıdır? Yoksa ülke yönetimine hâkim sınıfın bir yönetme biçimi mi?

Aydınlar -tabii ki solcu- böylesi baskı altında düşüncelerinden, fikirlerinden, sözlerinden, yazılarından katiyen rücu etmediler. Yakın tarihimiz bunun sayısız örnekleriyle doludur. Nazım Hikmet’ten Sabahattin Ali’ye, Vedat Türkali’den Aziz Nesin’e, Rıfat Ilgaz’dan İlhan Selçuk’a, İsmail Beşikçi’den Fikret Başkaya’ya, Eşber Yağmurdereli’den Akın Birdal’a her dönemde devletin kendisine “hedef” seçtiği pek çok değerli aydın yıllarını demir parmaklıklar ardında geçirdiler.

2022 itibarıyla da Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Aysel Tuğluk, Mücella Yapıcı, Can Atalay ve daha niceleri cezaevlerinde bulunuyorlar.

***

Günümüzde cezaevleri 12 Eylül’ü aratır halde. Hastanede yoğun bakımda olması gereken hasta tutuklu ve hükümlüler Adli Tıp Kurumu imzalı raporlara dayanılarak içerde tutuluyorlar. 25, 30, 35 yıl sürmüş mahpusluklar “infaz yakma” uygulamalarıyla idam cezasına dönüşüyor.

Türkiye’nin her daim kaygan siyasi ortamına bakarak muktedirler için bir reçete oluşturmak gerekiyor: Cezaevleri koşullarını bu kadar zalimleştirmeyin! Size de lazım olabilir!

Bildiğiniz üzere memleketin gayrı resmi adı var:

-Türkiye Cezaevi!