“Partili cumhurbaşkanın sonsuza kadar partili cumhurbaşkanı olarak kalması için gereken seçim yasası değişikliği partisinin oylarıyla Meclis’te kabul edildikten sonra partili cumhurbaşkanının onayıyla yürürlüğe girdi.” Cümle karmaşık gibi görünse de son derece basit bir hakikati, son derece yalın bir gerçeği anlatıyor aslında. Peki hakikat bu kadar basitken, halimiz ahvalimiz böyleyken, Türkiye’de hala adil ve hakkaniyetli bir seçim yapılabileceğine inanmakla Çiftlik Bank’a para kaptırmak arasında nasıl bir fark var?

Mühürsüz oylar geçerli sayılacak, sandıklar istenilen yere taşınacak, sandıkların kontrolü neredeyse imkânsızlaşacak, sandığın başına polis gelebilecek ama buna “serbest seçim” denilecek, buna “demokrasi” denilecek, buna “milli iradenin tecellisi” denilecek. Peki, tüm bunları böyle söylemekle, Çiftlik Bank’ın reklamları arasında nasıl bir fark var?

Cuma günü, havuzuyla havuzdan olmayanıyla bir borazana dönüşmüş medya, işsizlik rakamlarını büyük bir coşkuyla veriyor, “istihdamda teşvik gençlere yaradı” diye haber yapıp, genç işsizliğinin bir yılda yüzde 24.4 azaldığını söylüyordu. Oysa biliyoruz ki ortada işsizlikte azalma falan yok, bir süredir çırakları, bursiyerleri, kursiyerleri istihdam rakamlarına dâhil edip çalışan olarak gösteriyorlar, böyle olunca da işsizlik düşmüş oluyor.

Bizzat resmi kurumların istatistiklerle böylesine oynadığı, medyanın da gıkını çıkarmadan yalanı toplumun üzerine sabahtan akşama kadar boca ettiği, devasa bir yalan endüstrisinin toplumu rehin aldığı bir ülkenin bizzat kendisi Çiftlik Bank olmamış mıdır, bu yalanları sorgulamayan, bu yalanlara ses çıkarmayan herkes “Çiftlik Bank mağduru” değil midir?

Açın Çiftlik Bank reklamlarını izleyin, sosyal medyadaki paylaşımlarına bakın, “zamanın ruhu”nun bir dolandırıcılık şebekesine nasıl sirayet ettiğini, Türkiye toplumuna giydirilen sağcılık isimli deli gömleğinin, hamaset edebiyatının, vatan-millet-Sakarya arsızlığının “dolandırıcılığın sıradanlaşması”nı nasıl beraberinde getirdiğini göreceksiniz.
Kendileriyle ilgili iddialara “bunlar İngiliz derin devletinin oyunu, bizi yıpratmak istiyorlar” diyorlar, “biz dünyadan büyüğüz diyen 5’lerin kurduğu tezgâhı” devirdiklerini iddia ediyorlar, “Kudüs kırmızıçizgimizdir” diye açıklama yapıyorlar, şehitlere selam yolluyorlar, “yerli ve milli üretim”den söz ediyorlar, Kuran’lı, dualı açılışlar yapıyorlar, Mehter Marşı çaldırıyorlar, “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” diye anonslar yapıyorlar, Diriliş Ertuğrul dizisinden bir oyuncuyu reklam yüzü olarak seçiyorlar, televizyonlara reklam veriyorlar, bürokratlar, belediye başkanları açılışlarına katılıyor…

Tüm bunlar bir yerden tanıdık geliyor olmalı öyle değil mi? Yukarıdaki paragrafta Çiftlik Bank’tan söz ettiğimi biliyor olmasanız aklınıza ilk neyin geleceğinin farkındasınız değil mi? Çiftlik Bank Türkiye’dir, Türkiye artık bir Çiftlik Bank’tır, biliyorsunuz değil mi?

Buğdayı, samanı, eti yurtdışından ithal ediyorlar ama yerliler, şeker fabrikalarını satıyorlar ama milliler, Lozan’ı tartışmaya açıyor, Misak-Milli’yi bağlamından koparıp spekülasyon yapıyorlar ama Cumhuriyetçiler, dil devrimiyle, İstiklal Marşı’yla, Atatürk’le dertleri var ama Atatürkçüler, her gün “fetih suresi” okuyorlar ama Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanalar, ABD ve Rusya’yla aynı anda flört edip ülkeyi emperyalizmin oyun alanı haline getiriyorlar ama anti-emperyalistler, dış borç 400 milyar dolar, enflasyon işsizlik, faiz, döviz almış başını gidiyor ama ekonomiyi düzelttiler, gelir dağılımı darmadağın oldu ama fakirliği, yoksulluğu bitirdiler…

Yeni Türkiye, yalan söylemenin bizzat bir iktidar teknolojisi, bir yönetme stratejisi haline gelişidir, yeni Türkiye hamaset edebiyatıdır, yeni Türkiye mehterle yürür, gazla çalışır, yeni Türkiye karnını doyurmaya ekmek bulamayanların Diriliş Ertuğrul dizisiyle kendinden geçişidir, yeni Türkiye gerçekle kurgunun birbirine karıştığı, hakikatle fantezinin iç içe geçtiği, bitimsiz bir kandırma ve kandırılma halidir, yeni Türkiye sadece kötülüğün değil dolandırıcılığın da sıradanlaşması, hayatın her alanına sızması, toplumu yiyip bitirmesi, içten içe çürütmesidir.

Çiftlik Bank’ın CEO’su toraman bu nedenle “zamanımızın bir kahramanı”dır, “yeni Türkiye’nin ruhu”nu görmüş, “onlar yapıyorsa ben neden yapmayım” diye düşünmüş, sağ siyasetin Türkiye’ye armağanı olan “her şeyin istismarı makbuldür” ilkesi(zliği) uyarınca “ezan, bayrak, vatan, Kuran” edebiyatı yapıp parsayı topladıktan sonra kaçıp gitmiştir. Şaşıracak, anlaşılmayacak, hayret edecek bir şey değil bu, dediğim gibi Türkiye Çiftlik Bank’tır, Çiftlik Bank Türkiye’dir.