Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Daha önce bu köşede yazdığımız bir yazıda, ünlem ve soru imlerinden sonra “iki nokta” koymanın yanlış olduğunu belirtmiş ve bu kurala uymayan köşe yazarları arasında Cumhuriyet gazetesinden Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, Emre Kongar ve Aydın Engin’in adlarını anmıştım. Uyarımızdan sonra Hikmet Çetinkaya kendini düzeltti; yazı başlıklarında en çok ünlem kullanan biri olarak, noktalama imlerini doğru uygulamaya başladı. Şükran Soner ise her zamanki savrukluğunu sürdürerek, tümce sonlarına bazen bir, bazen iki, bazen üç nokta (artık gönlünden ne koparsa!) koyuyor. Örneğin 7 Mayıs 2016 günlü köşe yazısının başlığı şöyle:
“28 Şubat’tan, 4 Mayıs’a..”
Sözü uzatmadan söyleyelim: Burada kullanılması gereken yazım imi, “iki nokta” değil “üç nokta”dır. Ayrıca başlıktaki “virgül” gereksizdir.
Emre Kongar’la Aydın Engin’e gelince… Onlar da uyarılara pek kulak asmış görünmüyor. İkisi de ünlemden sonra “iki nokta” kullanmayı sürdürüyor. İşte Aydın Engin’in son yazılarından birkaç başlık örneği:
-“Eyyyy Türkiye yargısı!..”, Cumhuriyet, 20 Nisan 2016.
-“Hafta sonu 1 Mayıs. Haydi bakalım CHP!..”, Cumhuriyet, 28 Nisan 2016.
Türkçenin yazım imleri arasında “iki nokta” yoktur. Aydın Engin belki de ünlemin noktasını hesaba katarak toplamda üç nokta kullandığını sanıyor. Oysa o nokta, bağımsız bir im değil, ünlemin ayrılmaz parçasıdır.
Başka örnekler
Bunlar da Sözcü gazetesindeki yazı başlıklarında gözüme çarpan yanlış kullanım örnekleri:
-“Aslan Asker Ahmet!..” (Mehmet Türker, Sözcü, 5 Mayıs 2016)
Bu da Akbabalar Dosyası!..” (Uğur Dündar, Sözcü, 5 Mayıs 2016)
-“Muktedir hegemonyası!..” (Ayşe Sucu, Sözcü, 9 Mayıs 2016)
Doğru kullanımlar
Aşağıdaki alıntılar ise Hikmet Çetinkaya’nın “üç nokta” kuralını doğru uyguladığı yazı başlıklarından kimi örneklerdir:
-“Seni kim öldürdü çocuk?...”, Cumhuriyet, 24 Kasım 2015.
-“Tahir Elçi’yi kim öldürdü?...”, Cumhuriyet, 29 Kasım 2015.
-“İktidar, cemaat, biat!...”, Cumhuriyet, 2 Aralık 2015.
-“Hukuk devleti neredesin?...”, Cumhuriyet, 3 Aralık 2015.


-“Tecavüzcünle evlen!...”, Cumhuriyet’teki 15 Aralık 2015.
Aşut’un kaleminden “yırtmak”!
Gazetemiz yazarlarından Kemal Ulusaler, 28 Nisan’da okurlara veda etti. Kendisi, “biletimi kestiler” dese de, ben bu söylemi, Ulusaler’in mizahi anlatımına yoruyorum. Nitekim, ilginç bir benzetmeyle, “Terziler bilir, dikiş bitince ip koparılır. Yeni dikilecek elbiseler için bir başka ip takılır iğneye ve hayat devam eder...” diye özetlemiş durumu.
Arkadaşımız, “Teşekkür!” başlıklı yazısının bir yerinde bize de göndermede bulunmuş:
“Bu arada kimi dar zamanda çalakalem yazıp imla hataları, cümle düşüklükleriyle çıkan yazılara rağmen A. Aşut’un kaleminden yırtmanın da mutluluğunu yaşıyorum. Bana ne zaman sıra gelecek korkusuyla yaşanan günler geride kaldı anlayacağınız.”
Arkadaşımız, tam da kendisinden söz etmeyi düşündüğüm sırada yazmış bu yazıyı. Onun belirttiği yanlışlar elbette ki gözümden kaçmamıştı. Ancak konuları belli bir bağlam içinde ele aldığımdan, o örneklere sıra gelmemişti henüz…
Çanına ot tıkamak
Bu deyimin anlamı, birilerini, “Sesini çıkaramayacak, kötülük edemeyecek duruma getirmek”tir.
Deyimde geçen “çan” sözcüğünün “can”la karıştırıldığı oluyor bazen. Örnek:
“Yasa tasarısında, 12 Eylül Anayasası benzeri ‘lakin’ ve ‘ama’lardan sonra sıralanan cümlelerle canımıza nasıl ot tıkanacağının sinyalleri ayan beyan verilmekte.” (Kemal Ulusaler, “İngili, mingili…”, BirGün, 2 Mart 2016)
Deyimde geçen sözcük, gerçekte “can” değil “çan”dır. Anlamı ise açık: Çana ot tıkarsanız sesi çıkmaz, işlevini yitirir.
Deyimler kalıp sözlerdir, öğeleri değiştirilemez. Bazen bir harf değişikliği bile deyimin anlamını tersyüz edebilir.
Arkadaşımız, bu tümcedeki betimlemesinde “canımıza ot tıkamak” yerine “canımıza okumak” deyimini kullansaydı hiç sorun olmayacaktı.
Neyse, “Bana ne zaman sıra gelecek?” korkusu geride kaldı artık!
BirGün’e uzun yıllar emek veren sevgili Kemal Ulusaler’e bir okuru olarak teşekkür ediyor, yeni çalışmalarında başarılar diliyorum.