"Uygur bölgesinde yaşananlar" dizisinin ilk yazısınıburadan okuyabilirsiniz.

Eğitim konusu

Uygurlar anadillerinde eğitim görürler. Bu arada Çinceyi de öğrenirler. Ana dillerinde eğitim görmeleri fakat sınavın Çince olması nedeniyle, üniversite giriş sınavında bir pozitif ayrımcılık uygulanır ve olası dezavantajı gidermek için ek puanlar alırlar. Bu ek puanlardan yararlanmak uğruna, her yıl yanlış bildirimde bulunan ve evraklarında sahtecilik yapan Çin’in başka bölgelerinden öğrenciler yakalanıyor. Buna rağmen Uygurlar arasında üniversite eğitimi alanların oranının düşük olduğu söyleniyor.

Göç ve pasaport

Çin’de iç göç bildiğim kadarıyla halen izne tabi. Aslında uygulamada artık sadece “Şu şehirde şu işte çalışmaya gidiyorum. İşte evraklarım” kabilinden bir bildirimden ibaret (tabi ki can sıkıcı). Fakat özerk bölgelerden (Uygur bölgesi, Tibet, HK gibi) Çin’e ve bunun tersine göçler için prosedür biraz daha farklı ve uzun. Devlet, bölgede sorun çıkaran yapılarla ilişkisi olduğunu bildiklerine veya kuşkulandıklarına uzun zamandır iç göç izni ve pasaport vermiyor.

İç göç izninin bu kadar sıkılaşmasında Uygurlar ile Çinli işçiler arasında yaşanan birkaç olayın da payı var. Bu olaylardan biri bizim eyalette yaşandı. Bir Uygur göçmen aynı fabrikada çalıştığı diğer Uygurlara “Çinli işçilerin bir Uygur kadına tecavüz ettiklerini” söylemiş. Bir köşede kıstırdıkları birkaç Çinli işçiye hep birlikte saldırmışlar. Sonuç: İki ölü. Sonraları, kışkırtmanın nedeninin mesai ücretlerindeki farklılık olduğu anlaşıldı.

Göç izni alamamak sadece sıkı araştırma engeline takılan “bazıları” için geçerli bir sorun. Yoksa Çin’in özellikle Shenzen, Guangzhou, Tianjin, Shanghai ve diğer gelişmiş ve çok kültürlü şehirleri Uygur firmaları ve “Uygur lokantaları” ile dolu. Lokantaların müşterileri de çoğunlukla Çinliler.

Peki sorun ne?

Bence sorun nüfus yapısını melezleştirme politikasıyla ilişkili. Uygur bölgesine yıllar içinde çok sayıda Çinli göç ettirilmiş. Zaten yüzyıllardır o bölgenin insanı olan Hanlara bir de göçmenler eklenince Çinli nüfus epey artmış. Baştan beri devletten destek gören, bir ölçüde kayırılan bu nüfus özellikle kapitalist yoldan kalkınma politikalarının uygulanmaya başlanmasıyla birlikte zenginleşmişler. Dolayısıyla, bölgede ağırlıkları da artmış. Zenginleşme daha ilk bakışta anlaşılabilecek bir fark ortaya çıkarmış: Artık şehirlerin yoksul tarafında (çoğunlukla) Uygurlar, zengin tarafında ise Hanlar yaşıyor. Köktendinci yapılarla ilişkisi olanlar ve saldırılarda yer alanların neredeyse tamamı yoksullar, özellikle en yoksullar arasından çıkıyor. Uygurlar arasında da zenginler var ama sayıları Çinlilerle karşılaştırıldığında çok az sayılır.

Zenginliğin ağırlıkla Hanlar elinde toplanmasında Uygurların ÇKP’ye/devlete uzak durmaları, bir ölçüde ret edici olmalarının payı olduğunu düşünüyorum. Bölgede partiye yakın olan, ilişkileri iyi olanların Uygurların da destek gördüğü ve zenginleştiği bir gerçek.

O bölgede doğup büyümüş bir arkadaşım iki halk arasındaki ilişkilerin de sınırlı-sorunlu olduğunu anlatmıştı. “Çinliler ile Uygurlar birlikte iş yaparlar, birbirlerinden alış-veriş yaparlar ama bunun dışında bir şey konuşmazlar. Yani samimiyet geliştirmezler” demişti.

Gerek Çin devlet aklı (ÇKP), gerek Çinliler hakkında ırkçı veya milliyetçi tanımını kullanmak bu terimlerin anlamını fazla zorlamak olur gibime geliyor. Irkçılığın, Çinlilere ve Çin kültürüne yabancı olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen, bu nüfus yapısını değiştirme politikasında ısrarcı olmaları pek anlaşılır gibi değil. “Kaleyi içeriden de fethetme” politikası karşılarına yeni sorunlar çıkarıyor. Aynı politikayı şimdi HK’da da uyguluyorlar ve burada da bazı sorunlar baş gösterdi. Dolayısıyla, bu politikanın özellikle Uygurlar gibi Çinliler hakkındaki yargıları çoğunlukla olumsuz, küçümseyici, bir ölçüde ırkçı sayılabilecek bir ulus için daha büyük sorunlara yol açması şaşılacak bir sonuç değil.

Yeri gelmişken yazayım: Uygurlara karşı milliyetçi, ayrımcı gözle bakan ve konuşan bir Çinliyle karşılaşmadım. Ama Çinlilere ırkçı, küçümseyici, aşağılayıcı gözle bakan ve “Onlar Çinli. Köpek yiyorlar (oysa orada yaşayanlar yemiyor). Boş ver şunları, değer verme. Onlar Türk değil Müslüman değil” diyen çok karındaş (Uygur) ile karşılaştım.

Soruna ulusların kaderlerini tayin hakkı açısından bakılabilir ama ortada böyle ciddiye alınabilir bir talep yok. Ayrılmak ve bağımsız bir devlet olmak isteyenler nüfusun çoğunluğunu da temsil etmiyor, hatta sayıca çok az sayılırlar. Zaten bir özerk bölge ve kendi yerel parlamentoları var. Bütün parlamento üyeleri, temsilciler ve yöneticiler tabi ki ÇKP tarafından atanıyor. Seçip oraya gönderdikleri kimse yok (ÇKP için seçim gereksiz bir şeydir. Parti halkı hakkıyla temsil eder). Yani öylesine bir temsiliyet.

Ayrılık talebi olan ve bütün bu olayları çıkaran iç içe geçmiş, birlikte hareket eden iki grup var. Birisi bildiğimiz radikal İslamcılar; diğeri ayrılık-bağımsızlık talebini ilk dile getiren milliyetçiler. Ne olduklarını anlamak için ilk grubun Irak’ta yaptıklarına bakmak, ikinci grubun (milliyetçiler) Turan kardeşlerinin Maraş, Çorum ve Sivas’ta neler yaptığına bakmak yeter. Oralarda yaptıklarını ellerine fırsat geçtiğinde Uygur bölgesinde de yapıyorlar.

Velhasıl, memleketin her şeyi bilen gazetecileri haybeden demokrat kesilmeden ve Çin’e üst perdeden atıp tutmadan önce neye alet olduklarını ve kime destek verdiklerini de bilseler iyi olur.

Çin’in sorunu nasıl gördüğü üzerinde fazla bir şeyler söylemeye gerek yok. Gazetelerde sürekli açıklamaları yayınlanıyor. Kısaca, batılı emperyalistlerin Çin’i istikrarsızlaştırma politikasının bir parçası olarak görüyorlar. Hızla gelişen ve büyük bir güç haline gelen Çin’in emperyalizmin çıkarlarını tehdit ettiğini, bu nedenle Emperyalizmin Çin’i zayıf bulduğu noktalarından istikrarsızlaştırmaya çalıştığını düşünüyorlar.

Olmayan (veya potansiyel) bir sorunu yaratmaya hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğini kavrayabilecek kadar sağlam bir akla sahip oldukları için sorunu yaratan veya kaşıyan kendi hatalarını da görebiliyorlar ve hızla düzeltiyorlar. Treni sallayarak sanki hareket ediyormuş algısı oluşturmaya kalkışmak Çin devlet aklına uygun bir şark kurnazlığı-akılsızlık değil. Bir sorun varsa, üzerinde uzun uzun çalışırlar ve mutlaka çözerler. İnsanları savaş uçaklarıyla bombalatmak ve çoluk çocuk hepsini paramparça ettirmek çözüm seçenekleri arasında asla yer almaz…