31 Mart 2019 yerel seçimleriyle birçok belediyenin el değiştirmesi ve muhalefet partilerine geçmesinin ardından bir yandan belediyelerde geçmişte yaşanan istihdamda partizanlık ve sendikal kayırmacılık örnekleri gündemde gelirken, bir yandan da bazı yeni belediye yönetimlerinin yaptığı işçi çıkarmalar tartışmaları alevlendi. Belediyelerde sendika seçme özgürlüğü konusunu ve geçmişte yapılan sendikal kayırmacılık örneklerini 29 Nisan 2019’da BirGün’de yayımlanan […]

31 Mart 2019 yerel seçimleriyle birçok belediyenin el değiştirmesi ve muhalefet partilerine geçmesinin ardından bir yandan belediyelerde geçmişte yaşanan istihdamda partizanlık ve sendikal kayırmacılık örnekleri gündemde gelirken, bir yandan da bazı yeni belediye yönetimlerinin yaptığı işçi çıkarmalar tartışmaları alevlendi. Belediyelerde sendika seçme özgürlüğü konusunu ve geçmişte yapılan sendikal kayırmacılık örneklerini 29 Nisan 2019’da BirGün’de yayımlanan “Belediyelerde sendika seçme özgürlüğü” başlıklı yazımda ele almıştım.

Konu 23 Haziran 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesi sırasında daha da alevlendi. Hak-İş ve Memur-Sen yöneticileri üyelerinin işten çıkarıldığı, sendika seçme özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle sert açıklamalar yaptılar. Hak-İş Bolu Belediyesi’nde işten çıkarılan 97 işçi ve aileleri ile birlikte Bolu’dan Ankara’ya CHP Genel Merkezi önüne bir yürüyüş düzenledi. Yürüyüşün sonunda 23 Haziran seçimlerinin hemen öncesinde CHP Genel Merkezi önünde bir miting düzenlendi ve belediyelerde işten çıkarmalar protesto edildi. Yürüyüş sırasında Hak-İş toplu eylem hakkını özgür biçimde kullandı. Güvenlik güçleri Hak-İş üyesi işçilere ve sendikacılara hiçbir engellemede bulunmadı. CHP önünde serbestçe miting düzenlediler. Burada da kendilerine hiçbir müdahale olmadı. Olması gereken de buydu.

Bunca işçi eylemdeyken…

Buraya kadar hiçbir sorun yok. Bir sendikanın işten çıkarılan üyelerini savunması ve onların işe alınması için mücadele etmesi, yeri göğü inletmesi ve hesap sorması son derece doğal. Ancak tuhaf olan son yıllarda on binlerce işçi işten çıkarılırken, binlerce işçi eylemi gerçekleşirken olmayanların olması. Devletin en üst makamları alışık olunmadık biçimde seçme özgürlüğünü savunmaya başladılar. Çalışma hayatından sorumlu bakan onlarca işten çıkarma ve işçi eylemi konusunda tek kelam etmezken bu konuda köşeli bir şekilde görüş beyan etti. Sendikal hakları ve işçi sorunlarına yıllardır sağır olan iktidar yanlısı medya organları sendikal hakları keşfettiler. Üst üste Hak-İş ve Memur-Sen yöneticilerine ekranlarını açtılar. İşçilerin Bolu’dan Ankara’ya yürüyüşünü uzun uzun verdiler.

Ne güzel sendikasız tekelci medya sendika haberi vermeye başlamış! Belki haberleri yoktur. Hatırlatalım: Aliağa Belediyesi’nde işten atılan 200 civarındaki DİSK Genel-İş üyesi işçi direniyor. Tüpraş’ta Petrol-İş (Türk-İş) üyesi işçiler günlerdir eylemde. ABD’li gıda şirketi Cargill’in Bursa’daki fabrikasında sendikalı oldukları için işten atılan Tek Gıda-İş (Türk-İş) üyesi işçilerin direnişi 450 güne yaklaşıyor. Tüvtürk ve Kale Kayış işyerlerinde yüzlerce işçi hakları için günlerdir aylardır direniyor. Zerre kadar gazetecilik derdiniz varsa haydi onların haberlerini de yapın.

İnsan 2010’da işlerini korumaya çalışan Tekel işçilerinin benzer bir eylemi iktidar partisi genel merkezi önünde yapmaya kalktıklarında başlarına gelenleri hatırlamadan edemiyor. İktidar partisi önüne yaklaştırılmayan işçiler Sıhhiye’de havuza sıkıştırılmış ve üzerlerine kış günü basınçlı soğuk su sıkılmıştı. Daha birkaç yıl önce Kocaeli’de sendikal nedenli işten çıkarmaları protesto için yürümek isteyen DİSK Birlesik Metal-İş yöneticileri yaka paça gözaltına alınmış ve yürümeleri engellenmişti. Çok değil birkaç yıl önce özelleştirmeyi protesto etmek için Ankara’ya yürümeye çalışan Türk-İş’e bağlı Maden-İş üyesi Yatağan işçilerine türlü engeller çıkarılmış, Ankara’da Özelleştirme İdaresi Başkanlığı önünde yapılmak istenen basın açıklaması zor kullanılarak dağıtılmıştı. Geçen yıl Flormar’da işten atıldıkları için direnen kadın işçilere kaymakam türlü zorluklar çıkarmıştı. Çok şükür bugünler geride kaldı! Artık işçi haklarına ve sendikal protestoları demokratik hak sayan bir döneme geçtik!

Demek ki demokrasimiz ilerlemiş! İşte olması gereken bu! Demek ki yarın Aliağa Belediyesi’nde işten atılan işçiler de Ankara’ya yürümeye kalkınca kendilerine aynı kolaylıklar tanınacak. Demek ki direnen Tüpraş işçileri sokağa çıktıklarında güvenlik güçleri kendilerine yardımcı olacak! Demek ki grevleri ertelenen sendikacılar hükümeti protesto için Ankara’ya yürüyebilecek. Pardon belki de bir daha grevler hiç ertelenmeyecek!

Eylemin e’sini unutan sendikalar

Yerel seçimler sendikal alandaki tuhaflıkları bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Yıllardır yüz binlerce işçi ve memuru üye yaparken hiçbir sorunla karşılaşmayan ve sendikal mucizelere imza atan koca koca konfederasyonlar yerel seçimlerin ardından birden bire sendika seçme özgürlüğünü, işçinin ve memurun eylem gücünü keşfettiler. Dahası sendika olduklarını keşfettiler. Çünkü yıllardır gerçekleşen yüzlerce işçi ve memur eylemi içinde neredeyse hiç yoktular. Yıllardır sessizce ve ayaklarına çakıl taşı taş değmeden, sessiz sedasız ve tereyağından kıl çeker gibi örgütlenen sendikalar birden bire kükremeye başladı. Bu hayatın olağan akışına aykırı bir durum.

Gönüllü ve bağımsız bir faaliyet yürüten Emek Çalışmaları Topluluğu (EÇT) 2015’ten bu yana işçi ve memur eylemlerini derliyor ve raporlaştırıyor. Bu raporlar işçi sınıfı eylemleri konusunda oldukça zengin veriler sunuyor. Raporlarda eylem türleri, katılan işçi sayısı, eylemlerin işkollarına ve sendikalara göre dağılımı konusunda detaylı veriler var. Bu verilerden biri de işçi eylemlerinin konfederasyonlara göre dağılımı. İşçi sınıfı eylemlerinde Hak-İş ve Memur-Sen’in payı yok mertebesinde. 2015 yılında işçi sınıfı eylemlerinin yüzde 39’u DİSK, yüzde 27’si Türk-İş, yüzde 24’ü KESK ve üye sendikaları tarafından yapılırken; Hak-İş’in payı yüzde 4 ve Memur-Sen’in payı yüzde 1 idi. 2016’daki eylemlerde KESK yüzde 32, DİSK yüzde 27, Türk-İş yüzde 24 paya sahipken; Hak-İş yüzde 4, Memur-Sen yüzde 1 paya sahipti. 2017’de KESK yüzde 31, Türk-İş yüzde 30, DİSK yüzde 29 paya sahipken; Hak-İş yüzde 4, Memur-Sen yüzde 1 mertebesinde idi. EÇT tarafından yeni yayımlanan 2018 raporuna göre ise Türk-İş ve bağlı sendikalar yıl içindeki eylemlerin yüzde 41’ini, DİSK yüzde 36’sını gerçekleştirirken, Memur-Sen ve Hak-İş’in tüm eylemler içindeki payları yüzde 2’şer olarak otaya çıktı (Ayrınlar için bakınız: emekcalisma.org).

Yıllardır emekçilerin hak arama eylemleri içinde payları yok mertebesinde olan ama üye sayıları astronomik biçimde artan sendikaların yerel seçimlerden sonra sendikal haklar için sokağa dökülmeleri inandırıcı olmaktan çok uzak. Sendika olmayı hatırlamak iyidir ama sendikal oportünizm inandırıcı değil. Grevler yasaklanırken susacaksınız, işçiler hak ararken susacaksınız, kamu çalışanları yargı kararı olmaksızın atılırken susacaksınız, kiralık işçilik yasalaşırken susacaksınız, taşeron işçilerin toplu sözleşme hakkı yok edilirken susacaksınız ve sonra el değiştirilen belediyelerde ayağınıza küçük bir taş değince sendikacılığı hatırlayacaksınız. İşçi sınıfının, emekçilerin aklıyla dalga geçmeyin…