Marmaray’ın Yenikapı, Üsküdar ve Sirkeci istasyonlarında yapılan arkeolojik kazılar nedeniyle açılışının 4 yıl gecikmesi dönemin Başbakanı Erdoğan’ı kızdırmıştı. “Sürekli yok arkeolojik şey, yok çömlek çıktı, yok şu çıktı, yok bu çıktı ile 3 sene bizi engellediler. Bundan sonra engel mengel tanımıyoruz” diyerek noktayı koymuştu. Marmaray kazıları İstanbul’un bilinen 6 bin yıllık tarihini değiştirdi. Taş Devri’nden Erken Bizans’a kadar farklı dönemlere ait gün yüzüne çıkarılan 10 binlerce arkeolojik eserle İstanbul’un 8 bin 500 yıllık bir geçmişe sahip olduğu anlaşıldı. Bugün, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın internet sitesinden Marmaray projesinin tarihçesini okuduğunuzda, İstanbul’un tarihini 2 bin 500 yıl ileriye çeken kazılardan bahsedildiğini göreceksiniz. Ancak hatırlatmakta fayda var; bu ancak Yenikapı’da çalışan arkeologlar ve şehrine sahip çıkan insanların çabasıyla gerçek olabilmişti. Hükümet, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın dile getirdiği gibi çanak, çömlekler yüzünden projenin gecikmesi nedeniyle sıkkındı. Yenikapı’da Neolitik döneme ait eserlerin bulunduğu yere iş makinesi sokmak için sabırsızlanıyordu. Buna karşın arkeologlar, çalışmaların devam etmesi gerektiği konusunda ısrarcı olmuş ve AKP’nin kepçelerle dalmak istediği kazı alanında 8 bin 500 yıllık bir mezarın bulunmasıyla İstanbul’un tarihi değişmişti. Bakanlığın Marmaray için “İstanbul’un tarihini değiştiren proje” diye yazabilmesi ancak böyle mümkün olabilmişti.

• • •

Tarihi camilerin arkasına silueti bozan gökdelenler yapılırken; deprem sonrası toplanma alanları imara açılırken; parklar AVM’lere, ormanlar sitelere tercih edilirken; meydanlar beton dökülüp insansızlaştırılırken; mahalleler birer gettoya dönüştürülürken; Fikirtepe’yi Brooklyn’e, Okmeydanı’nı Champs-Elysees’ye dönüştürme iddiasıyla şehrin altı üstü, kültürü tarihi, kişiliği karakteri, doğası havası rant ekonomisine teslim edilirken; İstanbul tozlu, çamurlu, gri, dev bir şantiyeye dönüştürülürken itiraz eden çevreciler, mühendisler-mimarlar, bilim insanları, mahalleliler, ülkenin gelişmesini istemeyen, şehrinin büyümesini hazmedemeyen, hatta arsızca ranta ortak olamadıkları için sorun çıkartmakla itham edilen insanlar, bugün Erdoğan’ın itiraf ettiği ihaneti en başından görmüş ve engel olmak için mücadele etmişti. Ah ama onlar büyüyen Türkiye’nin önünde duran vatan hainiydiler. Padişahını halifesini tanımayan muhafazakar Osmanlı torunları bugün “nerede lan o çıplak heykel” diyerek sergi basıyor. Dün İstanbul’un 8 bin 500 yıllık tarihine sahip çıkanlar da tabi ki Türkiye’nin milyarlarca liralık kazancına taş koyan düşmanlardı.

• • •

İstanbul, AKP’nin 15 yıllık yönetiminde toplamı 85 kilometreyi bulan yüksek binalarıyla uzay sınırına yaklaştı. Bu yılın başında dikey değil yatay mimariden yana olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta Uluslararası Medeniyet Şurası’nda yaptığı konuşmada, “100 kat bina yapmak sizi medeni yapmıyor ama biz bu tuzağa düştük” deyiverdi. Aynı gün Şehir ve STK Zirvesi’nde de “biz İstanbul’un kıymetini bilemedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum” diye ekledi. Memleketin şehirlerinde, kuralsız izansız top koşturulup dönüşü olmayan kayıplara neden olunduğu apaçık ortada. Kent ve tarih, kent ve çevre, kent ve insan gibi başlıklar altında projeler tartışılmadığı gibi, insanların yaşadıkları mahalleyle ilgili karar verme süreçlerine katılmaları da engellenmişti. Peki nerden çıktı bu itiraf? Yerel seçimlere 2 yıl kaldı ve kamuoyu yoklamaları AKP’nin oy kaybettiğini gösteriyor. 15 yılda yağmur yağdığında ölünebilen bir şehir yarattılar. Allah acısın da, bize depreme hazırlanmak için bir 20 yıl daha versin, çünkü bir önceki 20 yıl deprem sonrası toplanma alanlarını imara açmakla geçirildi. Ayakta kalan üç beş ağaç için kan dökülmesi gerekti. Haydarpaşa, AKM çürümeye terk edildi. İstanbul’un tarihi ve turistik kalbi İstiklal yaşayan ölüden farksız. Tarihi yarımadada İstanbul’u dünya kültür mirasından çıkartacak yeni imar planları peşindeler. Sulukule, Tarlabaşı, Eyüp, Balat gibi kendine has kültürel özellikleri olan bölgeler kentsel dönüşüm adı altında kimliksizleştirildi. Köprü ve havaalanı inşaatları İstanbul’un son nefesi olan kuzey ormanlarını mahvetti. Hasılı ortada içine düşülen bir tuzak yok. Uyarılar kulak ardı edildi, dahası bilim insanlarına karşı savaş açıldı. Şehirleri yapboz tahtasına çevirmenin, doğayı tahrip etmenin, kültürel yıkıma yol açmanın itirafı iyi güzel ama, bütün bu kayıplar ‘Allah affetsin’lerle, ‘ihanet ettik’lerle geri gelmez. Sorumluluğu alınmamış bir özeleştiri de eleştiri sayılmaz.