Yazılı adıyla dezenformasyon, açık göstergeleriyle sansür yasası ivedilikle yürürlüğe girdi. Bartın’ın Amasra ilçesindeki Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) ait maden ocağında meydana gelen grizu patlamasının ardından sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek halkı kin, nefret ve düşmanlığa alenen tahrik edip provokatif içerikli paylaşımlarda bulunduğuna kanaat getirilen 12 (şimdilik) hesap hakkında adli işlem başlatıldı. Hukukçuların ucu açık, muallak ifadeler taşıdığını söylediği yasaya dair getirdiği eleştirilerin başında 29’uncu madde geliyor. Deniyor ki o şıkta, “sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”

Öyle belirsiz bir tanım ki bu; yasayı düzenleyen iktidar, yasayı uygulamakla görevli yargıyı, açık ve herkes tarafından anlaşılır sebeplere dayanan değil, sezgileriyle hareket eden birer ‘niyet okuyucusuna’ dönüştürüyor.

***

Oysa, Türk Ceza Kanunu’nda ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu’ olarak belirtilmiş bir yasa maddemiz var halihazırda. “Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suç ‘somut bir tehlike suçu’ olarak düzenlenmiştir. Maddenin ihdas edilme amaçlarından biri de nefret söylemlerini sınırlandırmaktır.” İnsanın aklına neler neler gelmiyor ki? Sedat Peker’in meydanlarda kaygısızca, rahatça barış akademisyenlerini “oluk oluk kanlarını akıtmakla” tehdit etmesinin üzerinden çok geçmedi. Sözlerinin eleştiri olduğunu savunan Peker beraat etti. Bu ülkenin kadınları, erkekleri, gençleri, çocukları yıllardır en tepeden, üst düzeyden aşağılanıyor. Sürtükler, teröristler, sapkınlar, nankörler, şükürsüzler, hainler, bölücüler… Yasalar, yazıldıkları taşlardan, kağıtlardan ayaklanıp da kendi kendini var etmiyor elbette. Yasalar, onları hazırlayan ve uygulayanın ilke, amaç, ahlak ve gerçekliğiyle hayata geçiyor.

***

Bartın’da 40 madencinin öldüğü patlamadan sonra, yaptıkları paylaşımlar nedeniyle haklarında soruşturma başlatılan o kişiler ne yapmış da halkı kin, nefret ve düşmanlığa alenen tahrik etmiştir acaba diye kafalarda ilk uyananın şüphe olması boşuna mı? Bu ülkede ormanlar cayır cayır yanarken, nerede bu yangın uçakları diye feryat eden insanlar, halkı galeyana getirmekle, hatta hükümeti aciz göstermekle suçlanmadı mı? Bu gidişle dolar 10 lirayı bulur diyenler yargılanmıyor mu? Hepimiz, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, Covid nedeniyle yaşanan ölüm sayılarını ‘gördüğü lüzum üzerine’ sakladığını, kendi ağzından duymadık mı? 301 madencinin öldüğü Soma’da, denetimsizliğe, göz göre göre gelen ölüme ses yükselten madenciyi sağına soluna aldığı polislerle yerde tekmeleyen Yusuf Yerkel nerede? Almanya’da Ticari Ateşe. Peki işçilerin avukatları Can Atalay ve Selçuk Kozağaçlı nerede? Hapiste. Sanıklar? Dışarda. 2013’te, 8 maden işçisinin öldüğü Kozlu’da, maden ocağının işletme müdürü Kazım Eroğlu nerede? Bartın’daki maden ocağının bağlı olduğu TTK’nin genel müdürlüğü koltuğunda.

***

CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, Bartın’daki maden ocağıyla ilgili Sayıştay’ın TTK 2019 yılı denetim raporunda, “müessesenin dengelenmiş üretim derinliğinin -300 metre olduğu ve bu derinleşmenin grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerini artırdığına” dair uyarısını hatırlattı. Bu, üç yıldır süren ve önlem alınmamış açık bir ihmalin göstergesi elbette. TTK, Sayıştay raporundaki “patlama riski öngörüsüne” dair ifadelerin yer aldığı haberlerle ilgili ‘dezenformasyon’ açıklaması yaptı. Kelimenin, yasayla birlikte hızla resmi açıklamalarda kendine yer bulması, önümüzdeki sürece dair önemli bir vurgu. Adaletsizlik, maalesef ki deneyim kazandığımız bir alan. Büyük riskleri çokça hazırlıksız karşılayan, dolayısıyla felaket ve acıların yaşanmasına sebep olduğu gibi, sorumluları da istikrarlı bir cezasızlıkla koruyan iktidar dezenformasyonun gerçek kaynağıdır.