Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, Ceza İnfaz Kurumları’ndaki hükümlü ve tutuklu öğrenci sayısı 70 bine yakın. Son 4 yılda 25 kat artan sayı, tarihin en yüksek seviyesinde. Cezaevlerinde 2013 yılı itibarıyla, 2 bin 776 olan tutuklu ve hükümlü öğrenci varken, bugün sayı 69 binin üzerinde. 30 bin civarındaki öğrencinin ise tutuksuz yargılanması sürüyor.

Yargılamalar nedeni ile öğrenciler, zamanlarını okullarında değil mahkemelerde geçiriyor. Cezaevlerinde olanların ise hem özgürlükleri hem de eğitim hakları tamamen ellerinden alınmış halde. Bunlardan birisi de 10 aydır tutuklu olan Berkay Ustabaş.

İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü son sınıf öğrencisi Ustabaş’ın, ailesi ile birlikte Istanbul’da yaşadığı ev, 20 aralık 2017 tarihinde özel harekat polisleri tarafından basıldı. 5 Ocak 2018’de İstanbul Adliyesi’ne kendi iradesi ile ifade vermeye giden Berkay Ustabaş, tutuklandı.

Ortada 4-5 yıl aradan sonra yaratılan bir suç var: “2 milyonu aşkın kişinin katıldığı Berkin Elvan’ın cenazesinde bulunmak!” Fakat her duruşmada tutuklama ve suç gerekçesi değişiyor. Son tutukluluk gerekçesinde somut delil bulunmayan eski bir dosyası esas alınan Ustabaş örgüt üyesi sayıldı. Hazırlanan iddianamede Ustabaş’ın; “Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma”, “Toplantı veya yürüyüşlere silah ile katılma”, “Silahlı terör örgütüne üye olma” suçlarından cezalandırılması isteniyor.

Ustabaş’ın Avukatı Erman Öztürk, gerekçelerin yıllardır alıştığımız “kopyala yapıştır” yöntemlerle oluşturulduğunu söylüyor: “Avukat Erman Öztürk’e göre emsaller üzerinden topluma ayar verilmek isteniyor. Haklarını istedikleri için sabah kapıları kırılarak göz altına alınan havalimanı işçileri, 700 haftadır İstiklal Caddesi’nde toplanan ancak artık İHD önünde bile basın açıklaması yapmalarına izin verilmeyen Cumartesi Anneleri’nin durumu Uştabaş’ın tutukluluk halinden kopuk değil.

Avukat Erman Öztürk; yargının tamamen siyasallaşmasına dikkat çekiyor: “Yargı, iktidarın keyfine göre çalışan bir aparata dönüştü. Hangi tuşa basılırsa, oradan ses gelsin isteniyor. Aslında Türkiye’de tüm kurumların bağımsılığını yitirdiği bir dönemdeyiz. Trajik süreçte yaşananlar biririne bağlı. ABD'li rahip Andrew Brunson davası iyi bir örnek ABD’ye döndüğü gün, bir TV kanalı sabah kendisinden ‘ajan’ olarak söz ediyordu. Aynı kanal öğle haberlerinde din adamı için ‘Brunson’ dedi. Akşam bülteninde ise ‘Rahip Andrew Brunson’ ifadesi kullanıldı.

Türkiye’deki tüm dosyaların “bu örnekteki” gibi sadece iktidarın iki dudağı arasında olduğunu söyleyen Avukat Öztürk, “Berkay’ın davası da benzer şekilde ilerliyor” diyor.

Son duruşmada avukatlar reddi hakim talebinde bulundu. Ancak talep karara bağlanmadan mahkeme heyeti, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatlarının davasının görüldüğü 37. Ağır Ceza Mahkemesi’ne terfi ettirildi. Avukatlar bilindiği gibi önce serbest bırakılmış, sonra 24 saat geçmeden ve tatil günü olmasına rağmen, heyetin kendi kararını tekzip etmesi ile yeniden tutuklanmıştı. Avukat Erman Öztürk’ün değerlendirmesi çarpıcı: “Mahkemecilik oynuyoruz.”
Bu davalar üzerinden sadece topluma ayar verilmiyor. “Mahkemecelik oyununda” mahkeme heyetleri de zor durumda bırakılıyor ve oyun dışına itiliyor. Siyasiler istedikleri kararları verenleri terfi ettiriyor, istemedikleri kararlara imza atanları pasifleştirip, ‘ticaret’, ‘asliye ceza’ ve ‘hukuk’ mahkemesine dağıtıyor.

Çalışamaz haldeki yargının adaleti sağlayabilmesi mümkün görünmüyor. Öztürk; “Adalet bir dava ile sağlanacak kavram değil. Bir kişi bile haksızlığa uğruyorsa işlevsiz kalmış demektir. Şu aşamada; bu denli büyük bir kavrama bile atıfta bulunmuyoruz. İlk olarak, Berkay’ın eğitim hakkı ve özgürlüğünü geri istiyoruz” diyor.

Ustabaş’ın 1 Kasım’da görülecek 4. duruşması öncesi Avukat Öztürk; Türkiye’de savunma hakkının kalmadığına da değiniyor: “Müvekkiller, avukatları ve hakimle yüz yüze görüşüp derdini anlatamıyor. Mahkemelerde SEGBİS’e zorlanarak hür bir biçimde savunma yapamıyor.”

Öncelikli talepler arasında Öğrenci Berkay Ustabaş’ın mahkemeye getirilmesi var.

Avukat Erman Öztürk önemli bir konuya ise şöyle dikkat çekiyor: “Bu dönemde mahkemelere kitlesel katılım her zaman önemli. Çünkü adaletin olmadığı yerde ve toplum dizayn edilmeye çalışılırken, sonuç ancak kitlesel tepkiler ile alınabiliyor.