Bir yıl daha kadınların mücadelesiyle geçti. Geçen sene 25 Kasım’dan bu yana binlerce kez şiddete uğrayan kadınların ise tek hedefi vardı: Hayatta kalmak. Kadınlar ve çocukların yaşadıkları istismar ve cinsel saldırılara verilen cezalar caydırıcı değil. Cezaların yetersizliği failleri adeta cesaretlendiriyor. Kadınlar yaşadıkları saldırılara karşı yetkililerin harekete geçmesi için çağrı yapıyor.

Yasalar korumuyor, kadına yönelik şiddet ve istismar artıyor: Baskılara karşı hep birlikte direneceğiz
Fotoğraf: Depo Photos

İlayda KAYA

AKP iktidarının kadına yönelik baskıları her geçen gün artarken kadınlar mücadelelerinden bu yıl da bir adım geri atmadı. İktidar kadın cinayetlerinin, cezasızlık ve indirimlerle üstünü örten politikalar üretmeye devam etti. Kadınlar ise şiddete ve baskıya karşı direndi.

Yetkili makamlar, önlenebilecek her cinayete karşı sessizliğini korudu, kadınları katleden erkekleri koruyacak adımlar atarak adeta cinayetleri yaşanmamış kabul etti. Kadın dernekleri paylaştıkları verileriyle failleri ifşa ederek cinayetleri, şiddeti gün yüzüne çıkardı. Kadınlar yalnızca fiziksel değil, psikolojik, sosyal ve ekonomik olarak da baskı ve şiddete uğradı. Kadınlar ve kız çocukları eğitimden sağlığa birçok alanda geri planda bırakıldı. Tüm bu baskılara ve katliamlara karşı kadınlar, maruz bırakıldıklarına karşı gerek mahkeme kapılarında gerek sokaklarda seslerini yükselterek hakları için direndi. Dincilerin baskıladığı tarikat, cemaat düzenine karşı laikliğin hayati öneme sahip olduğunu sloganlarla duyurdu.

‘YAPMAYACAĞIM’ DEDİKÇE İNANDIM

Şiddet gören kadınlardan yalnızca biri Aslıhan. Sadece fiziksel değil, ekonomik, sosyal, psikolojik hatta kimi zaman konuşmaktan çekinilen cinsel şiddeti de yaşadı. 2013 yılında evlendiği erkekten yıllarca baskı gördü. “Bir daha yapmayacağına inandığım için hep affettim” diyen Aslıhan “Yıllarca bu şiddet katlanarak arttı. Ne zaman kendime geldim biliyor musun? O gün 5 yaşındaki oğluma da vurdu. Onun düzelmeyeceğini anladım” sözleriyle yaşadıklarını bir çırpıda gözyaşlarıyla anlattı. “Affetmeyin” diyerek buruk bir tebessümle kadınlara seslenen Aslıhan hikâyesini şöyle anlatıyor:

“Hiçbir şeyim yoktu. Zaten evlenirken aileme rest çekip evlendim. Sorunlu biriydi fakat sevgi her şeyi çözer sanıyordum. Ama öyle olmuyormuş. Evliliğimizin ilk sabahı şiddet uygulamaya başladı. Bu yıllarca devam etti. Bazen hiç vurmuyordu ama bir bakışıyla, bazen bir kelimesiyle beni sanki yerden yere vuruyordu. Bu insanın canını daha çok acıtıyor. Hatta çoğu insan halı altına süpürür ama cinsel şiddet de uyguluyordu. Onu istemediğim bir sabah ellerime bilerek çay döktü. Hiç unutamıyorum o yaşadığımı… Seviyordum ya ‘Affederim’ diyordum. Bir sabah oğlum evin içinde çok koşmuş. Erken saatmiş ve uyandırmış. Bir hışım odadan çıktı ve çocuğumuza bağırmaya başladı. O eli havada gördüm ama kitlenip kaldım. Ne ayırabildim ne itebildim… Hiçbir şey yapamadım. Bedenim taş kesti. Hayatımda bana yapılmadan canımı bu kadar yakan başka bir şiddet olmamıştır. O gün uyandım ve ‘Boşanacağım’ dedim. Bana zarar vereceği zaten belli ama oğluma da şiddet uygulayacaktı. Bu ilişkiye devam etmem bu şiddeti normalleştirecek belki de oğlum büyüyünce aynısını başka kadınlara yapacaktı. Çocuğumu alıp evden kaçar gibi ayrıldım. Evden ayrıldığımdan beri tehdit ediyor. Zorlu yollardan geçiyoruz. Ama vazgeçmeyeceğim. Hayatı seviyorum, oğlumu seviyorum. Biz şiddete karşı geç de olsak uyandık. Kadınlara seslenmek istiyorum. Size zarar veren kimsenin yanında durmayın. Bu mücadele meşakkatli ama özgürlük ödül gibi.”

Kadın hak savunucuları şiddete maruz bırakılan kadınlar için şu önerilerde bulunuyor:

• 6284 sayılı yasa uygulanmalı, faile indirim uygulanmamalı

• Yetkili mekanizmalar kadınları korumalı

• Talepleri doğrultusunda kimlikleri gizlenmeli

• İstihdam ve barınma başta olmak üzere destek olunmalı

∗∗∗

‘YÜKSEKTEN DÜŞTÜ’ DİYEREK ÜSTÜNÜ KAPATMAYIN

Şüpheli kadın ölümlerine ise her gün bir yenisi ekleniyor. İspatlanması en zor olayların başında gelen ise ‘yüksekten düşme’ye bağlı ölümler. Kaza denilip geçilen bu ölümlerde deliller yeterince incelenmediği için failler kimi zaman bulunamıyor. Geçen ekim ayından bu yana onlarca kadın yüksekten düşerek hayatını kaybetti. Hak savunucuları delillerin titizlikle incelenmesini ve soruşturmanın detaylı yürütülmesi için çağrı yapıyor.

Son iki yılda en az 93 kadın yüksekten ‘düşerek’ yaşamını yitirdi.

∗∗∗

BİNLERCE KADIN HEDEFTE

Geçen sene kasım ayından bu yana en az 330 kadın öldürüldü, binlerce kadın şiddete uğradı, en az 250 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. 2020-2022 tarihleri arasında ise 914 kadın vahşice katledildi, 632 kadın ise şüpheli şekilde öldü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre, ise aylar bazında şu veriler paylaşıldı:

∗∗∗

BİR YILDA YAŞANANLAR

Adliye salonları doldu taştı

Kadınlar ülkenin dört bir yanında meydanlardaydı. Kadın hakları savunucuları hemcinslerinin maruz bırakıldığı şiddete karşı "Asla yalnız yürümeyeceksin’" diyerek şiddet gören kadınlara destek oldu. Her davada seslerini en gür şekilde çıkaran kadınlar, en az 200 dava takip etti. Faillerin en ağır cezayı alması gerektiğini savunan hak savunucuları, kadınların mücadelesine sonuna kadar destek olacaklarını söyledi.

İki kadına sınırdışı kararı

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için, her yıl olduğu gibi geçen yıl da 25 Kasım da Taksim Tünel Meydanı’nda toplanma çağrısı yapıldı. Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından yasaklanan eylemde 216 kadın gözaltına alınırken, iki kadın için sınırdışı kararı verildi.

8 Mart’ta gözaltına alındılar

8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü, kadınların inadı ve mücadeleci gücüyle bir kez daha gerçekleştirildi. Açıklama okunduktan sonra toplu halde dağılmak isteyen kadınlara müdahale eden polis, biber gazı kullandı. Çok sayıda kadın gözaltına alındı.

∗∗∗

CEZALARA İNDİRİM SİYASİDİR!

Şiddet ve cinayet davalarına yapılan indirimler de sık sık dikkat çekti. Kadınlar ve kadın örgüteri, faillere uygulanan bu indirimleri “siyasi” kararlar olarak değerlendirerek tepki gösterdi. Bu kararlardan bazıları şöyle:

• Yozgat’ta Mustafa Yüksel, evli olduğu Halime Yüksel’i öldürdü. Katile "haksız tahrik" ve "iyi hal" indirimi uygulanarak 16 yıl 8 ay hapis cezası verildi.

• İzmir’de Serkan Dindar, Ceyda Yüksel’i katletti. Dindar’a “haksız tahrik” indirimi uygulandı, 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

• Isparta’da Mustafa Bulut, evli olduğu hemşire Selver Bulut’u öldürdü. Bulut’a, haksız tahrik indirimi uygulandı, 16 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı.

∗∗∗

∗∗∗

İSTİSMARIN ÜSTÜNÜ KAPATAMAZSINIZ

Kadına ve çocuğa yönelik istismar ve cinsel saldırı olaylarına her gün bir yenisi eklenirken faillere ise caydırıcı cezalar verilmemeye devam ediyor. Son 1 yılda yüzlerce kadın istismara ve cinsel saldırıya uğradı. Bu yılın en çarpıcı örneği ise H.K.G. davası oldu. H.K.G., BirGün’ün ortaya çıkardığı istismarı ve cinsel saldırıyı yaşayan kadınlardan yalnızca biri. İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı kurucularından Yusuf Ziya Gümüşel tarafından 6 yaşında ‘evlendirilen’ ve yıllarca cinsel istismara maruz bırakılan H.K.G.’nin davası bu yılın emsal davası oldu. HKG hayatı için direnirken, kadın hak savunucuları ve gönüllü avukatlar ise sokaklarda onun için eylem yaparak “H.K.G.’nin yanındayız ve asla yalnız yürümeyecek” diyerek destek oldu. H.K.G.’nin davasını takip eden gönüllü avukatlardan SOL Feminist Hareket üyesi Avukat Nuriye Alsancak, istismar davalarında basının ve kadın dayanışmasının önemine dikkat çekerek, “Eğer toplumsal baskı ve gazetecilerin haberleştirme baskıları olmasaydı belki de dosya kapatılacaktı” dedi.  Alsancak, sorularımıza şu yanıtları verdi:

Nuriye Alsancak
Avukat, SOL Feminist Hareket

H.K.G. davasını başından sonuna kadar takip ettiniz. Neler yaşandı? Verilen cezaları nasıl görüyorsun?

H.K.G. yargılaması 7 celse sürdü. Aslında ilk duruşmalardan itibaren savcılık mütalaası sunulmuştu. Ancak sanık tarafların kovuşturmanın genişletilmesi talepleri, esasa ilişkin savunma vermemeleri üzerine yargılama aylarca uzamış oldu. Verilen cezalar, mevcut ceza hukuku açısından değerlendirdiğimizde olumlu diyebiliriz. Ancak çocuklara ve kadınlara yönelik işlenen suçların ayrıca düzenlenmesi ve yaptırımların daha ağır ve caydırıcı olması gerekir. Zira hem yargılama aşamasında birçok dosyada indirim sebepleri ileri sürülerek cezaların indirildiğini görüyoruz. Hem de bu faillerin çeşitli af yasalarıyla çıkıp başka suçlar işlemeye devam ettiğini görüyoruz.

BirGün Yazarı Timur Soykan, yaptığı haberin ardından H.K.G.’nin istismara uğramadığını savunan kişilerce hedef gösterildi. Sürecin aile ve istismarcılar tarafından üstü örtülmeye çalışıldı. Basının bu istismar duruşmalarındaki varlığını nasıl değerlendiriyorsun?

H.K.G. dosyası Timur Soykan tarafından haberleştirilmeseydi muhtemelen bizim bu olaydan haberimiz olmadan dosya kapanmış olacaktı. Tutuklama kararı, dosya haberleştirildikten hemen sonra da verilmedi. Ancak tepkiler büyüdüğünde karar verildi. Dosyanın üzerinin kapatılmaya ve sümenaltı edilmeye çalışıldığı çok açık. Eğer toplumsal bir baskı, basının ve gazetecilerin ısrarı olmasaydı dosya kapatılacaktı ve belki de H.K.G. istismarcısının yanına dönmek zorunda kalacaktı.

Yedi duruşma süren H.K.G. davası boyunca kadınlar adliye önünde bir araya gelerek eylem yaptı.
(Fotoğraf: BirGün)

KADINLARIN MİSYONU ÇOK BÜYÜK

Peki istismar duruşmalarında kadın derneklerinin rolü nasıl olmalı? H.K.G. davasında büyük bir kadın desteği gördük. Dayanışma dava sürecine katkı sağladı mı?

Her ne kadar kadın örgütlerinin ve İstanbul Barosu’nun dosyaya müdahillik talepleri kabul edilmese de, elbette bu dosyaların takipçisi olarak hem kamuoyuna, mahkemelere "Biz buradayız, gözümüz üzerinizde failleri aklayamazsınız" demiş oluyoruz, hem de kadınlara "Yalnız değilsin seninle birlikteyiz ve asla yalnız kalmayacaksın" diyerek cesaretlendirmiş oluyoruz. Bu destek ve birliktelik şiddete uğrayan diğer kadınların sesini yükseltmesi açısından da cesaret verici oluyor.

Ülkedeki istismar davalarında verilen cezalarda indirim görüyoruz. Bazen bu davaların üstü de kapatılıyor. Cezalar ne yönde olmalı? Diğer istismar davalarında da H.K.G. davası gibi üstüne gidilse kararları etkiler mi?

Türk Ceza Kanunu’nda çocuğa karşı işlenen suçlar düzenlenmiş ancak kadına karşı işlenen suçlar ayrıca düzenlenmemiştir.  Çocuğa karşı işlenen suçlarda da “rıza” konusunun tartışıldığını görüyoruz. Kadına karşı işlenen suçlar ise ayrıca düzenlenmemiştir. Yaptırımları az, caydırıcı olmaktan uzak. Uygulanan indirimler ve denetimli serbestlik gibi uygulamalarla çok düşük cezalar infaz edilmiş oluyor. Bu da failleri cesaretlendiren bir durum. Özellikle kadına ve çocuğa yönelik suçların yaptırımları caydırı düzeyde olmalı ve cezayı kısaltacak uygulamalara son verilmelidir.

CEZASIZ BIRAKILDILAR

Geçen ekim ayından bu yana binlerce çocuk ve kadın istismara ve cinsel saldırıya uğradı. Basına yansıyan istismar davalarında faillere caydırıcı cezalar verilmediği gibi iyi hal indirimleri de uygulandı. Bu istismar olaylarından bazıları şöyle:

• Kuran’a Hizmet Vakfı’nın sorumlusu Ayhan Şengüler, 4 yaşındaki kızını istismara maruz bıraktığı ileri sürüldü. Anne H.Ş. zorla evlendirildiğini ve Şengüler’in başka bir çocuğu daha istismar ettiğini söyledi. Şengüler’in dosyası kapatıldı

• Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde 11 yaşındaki Esra Yücel, 2016 yılında dışarı çıktığında Veysi, Zahir ve Nihat Yılmaz adlı kuzenler tarafından cinsel istismara uğradı. Şubat 2017’de Esra Yücel’in intihar ettiği iddia edildi. 42’şer yıl ile yargılanan Veysi, Zahir ve Nihat Yılmaz beraat etti.

∗∗∗

BAŞVURU MERKEZLERİ

İstismara şahit olursanız bu yetkili merciilere şikâyet edebilirsiniz!

• ALO 183 (Sosyal Destek Hattı) - 7 gün 24 saat hizmet vermektedir.

• En yakın polis şubesi

• 156 - Jandarma çocuk ve kadın kısım amirliği

• Çocuk İzlem Merkezleri (ÇİM) - 0212 404 15 00

İstismarı bildirmek için aradığınızda aşağıdaki bilgiler sorulacaktır. Bildiğiniz kadarını yanıtlayıp, kanıtlamak zorunda değilsiniz! Kimlik bilgileriniz gizli tutulacaktır.

• Sizin adınız ve telefon numaranız

• İstismar hakkında bilgisi olan diğer kişilerin adları

• İstismar ve ihmale ilişkin bildikleriniz, gördükleriniz ve duyduklarınız

• Şüpheli failin adı ve çocukla yakınlık derecesi

• Çocuğun adı ve yerleşimi

∗∗∗

YALNIZ DEĞİLMİŞİM

26 yaşındaki Z.B., 7 sene önce, tanıdığı Ekrem Çelik tarafından cinsel saldırıya uğramış bir kadın. Saldırının ardından psikolojik destek almaya başladığını söyleyen Z.B., istismar sürecinin ardından kadınların desteğiyle ayakta kaldığını söylüyor. Z.B. yaşadıklarını şöyle anlatıyor: O anları hatırlamak benim için çok zor. Sanki bir film sahnesi gibi. Çok net bildiğim ama kesik kesik hatırladığım…

17 Mayıs sabahıydı. İşe gitmek için evden çıkmıştım. O geldi arabasıyla. Tanıyorum ya. ‘Durağa kadar götürür’ diyerek bindim ben de. Sohbet ettik biraz. Kapalı meyve suyu ve simit verdi. ‘İstemem’ dediğimde meyve suyunu açtı ve direkt uzattı. Gözümün önünde açtı. Belki güvenmemeliydim ama aldım. Ben içtikten sonra ‘İş yerin ne taraftaydı’ diye sordu. Yolu tarif edince ‘Ben de oralara gidiyorum, yakın bir yere bırakayım’ dedi. Meyve suyunda ilaç varmış. Bayılmışım… Gözümü açtığımda ormandaydık. Bedenim uyuşmuş gibiydi. Tehditlerle evin yakınına bıraktı. Arabadan iner inmez polise gittim. Hâlâ psikolojik destek görüyorum. Yargılandı, cezasını aldı. Benim en büyük destekçilerim ailem ve kadın komşularım oldu. Beni asla yalnız bırakmadılar. Bu destek olmasaydı ben bu süreci böyle geçiremezdim. Geçti mi? Elbette geçmeyecek. Ama dayanışma bir şekilde yaşatıyor.”

SIĞINAKLAR YETERSİZ

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’ndan Psikolog Leyla Soydinç, kadın sığınaklarıyla ilgili özetle şunları dedi: “Devlet sığınaklarına karakollar, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM) aracılığıyla başvurulabiliyor. Ama Mor Çatı’nın bağımsız bir çalışması var. Buraya Mor Çatı Dayanışma Merkezi üzerinden başvuru alıyoruz. Bilgi edinme başvurularımıza göre, Türkiye’de 146 tane sığınak var ve bu sayı ülkede olması gerekenin yarısı bile değil. Tek sorun sayı da değil. Belediyelerin kanununa göre, sığınak açma zorunluluğu var ama maalesef belediyelerin çoğunluğu bunu yerine getirmiyor.”

DÖRT DÖRTLÜK OLMALI

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü de kadın sığınaklarının her alanda ‘güvenli’ olması gerektiğini söyleyerek şu ifadeleri kullandı:

“Güvenli alan olmalı ve bu güvenli alanlarda psikolojik desteğin sağlanması gerekir. Uzmanlaşmış kadro olmalı. Kadınların yaşadıklarının bilinçaltından silinerek geleceğe dair güçlü bir şekilde adım atmalarına destek olmak lazım. Kapıda bekleyen güvenlik görevlisinin ya da polisin kadın olması, ‘güvenli’ bir izlenim yaratır. İçerde çocuğu için kreş ya da bakım alanı olmalı. Maksimum 2’şer 3’er kişilik güçlü alanlar verilmeli. 10 bin nüfusu aşan her bölgede bir sığınağın olması gerekiyor. İş hayatına atılmak isteyen kadınların da kimlik bilgileri üzerindeki karartmalar dört dörtlük yapılmalı. Kimlik bilgilerinin asla deşifre edilmemesi lazım. Ne zaman çalışacağı ya da psikolojilerinin ne yönde uygun olduğuna bakılması lazım. Eğer eğitimsizlerse mesleki eğitim almalılar. Okuma yazmaları olmayan, hiç eğitim almamış kadınlara güçlü bir kadro ile destek olmaları gerekir. TKDF, yoksulluğu hat safhada olan kadınlara cep telefonu veriyor. Bu telefonları ulaştırmak için de belediyenin sığınma evleriyle ya da kamunun sığınma evleriyle çalışıyoruz. Bireysel taleplerinde ise darp raporu olduğu müddetçe ya da kolluk kuvvetleri bilgileriyle bize ulaştırıldığında kendilerine destek oluyoruz.”

MEYDANLAR BOŞ DEĞİL

Kadına yönelik şiddet ve cinayet davalarını şehir şehir takip eden Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) Genel Sekreteri Fidan Ataselim, şiddete karşı ortak mücadele çağrısı yaptı. Ataselim,  şunları söyledi:

“25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele günü için herkesin kendini ifade edebileceği, kendini bulabileceği katılıma açık eylem birliktelikleri ya da bunu da aşan ittifaklar kurulabilir. Bizler, ancak politik, sistematik gelen bu eşitsizliğe karşı bir arada örgütlenirsek mücadele edebiliriz. Bizim aklımıza gelmeyen birçok şey yüzlercemizin arasından birinin aklına gelebilir. Akıl akıla verirsek en etkili mücadele yöntemini de en etkili hedefleri de belirlememiz daha olasıdır. Kadınlar, erkek şiddeti ile en yakınlarındaki erkekler tarafından en çok evlerinde öldürülüyor. Bizler, şiddet dolu o evlerin içine girecek düzeyde politik ve etkili siyaseti, ancak kolektif ve örgütlü olarak yapabiliriz. 11 milyonu aşkın, işgücü dahi sayılmayan kadınların üretkenliğini, hapsoldukları o evlerden kurtararak yapabiliriz. Hayalleri tutsak edilmiş kadınların ‘başka bir çözüm olduğunu’ düşünmelerini ‘başka bir yol da varmış, evin dışında çalışılabilirmiş’ fikrini kolektif mücadelemizle ancak sağlayabiliriz.”