Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

1969 milletvekili seçimleri sırasında, TİP’in radyo konuşmalarını hazırlayan ekibin başındaydı Yaşar Kemal.

Merkez Yürütme Kurulu üyesi olarak, 15 radyo konuşmasından birini de ben yapmıştım. İlk yazdığım taslakları kuru bulmuş, beğenmemişti. Ben de sonunda coşkulu bir konuşma metni hazırladım. Konuşmam, “Bu düzen çürümüştür!” diye başlıyordu. Yaşar Kemal, daha ilk tümcede, “Tamam, şimdi oldu!” dedi ve ossaat onayını verdi. 5 Ekim 1969 günü akşamı Ankara Radyosu’ndaki canlı yayından çıkıp TİP Genel Merkezi’ne döndüğümde, beni sevgiyle kucaklayıp sıkı sıkı sarılarak kutlamıştı…

Şunu da eklemem gerekiyor: Bu radyo konuşmasından dolayı, “Devletin güvenlik güçlerine hakaret” suçlamasıyla 12 Mart döneminde yargılandım…

• • •

Yaşar Kemal’i yakından tanımak, aynı partide birlikte savaşım vermek, büyük bir şanstı benim için.

Ne var ki, yıllar içinde siyasal görüşlerimiz ayrıştı. TİP’teki Aybar-Boran kavgası, bizi bir yol ayırımına getirdi.

O da Aybar gibi, Sovyet sistemine karşıydı. Son yıllarda AB’yi savunmaya başlamıştı. Oysa “Onlar Ortak, Biz Pazar!” diyerek yola çıkmıştık…

1962 yılında Aybar’la geldiği TİP’ten, on yıl sonra yine onunla birlikte ayrıldı...

• • •

Yaşar Kemal’in ütopyası “iyi insan”dı.

“O güzel atlara bindiler, çekip gittiler” dese de, bu toprakların insanından umudunu hiç kesmedi.

Hümanistti. Yurtseverdi. Aydınlanmacıydı…

Mustafa Kemal’den ve İsmet İnönü’den hep saygıyla söz eder, “Atatürk, bir ulus yaratmış adamdır” derdi.

Demokrat Parti’ye ve onun iktidarına karşıydı. Ona göre 1950’deki iktidar değişikliği bir “karşıdevrim”di.

Nebil Özgentürk’ün “Yaşar Kemal Belgeseli”ni izleyenler, onun siyasal değerlendirmelerini kendi ağzından dinlemişlerdir. Bu belgeseldeki sözlerin onda birini ben söylesem, hemen “Ulusalcı” damgası yerim!

O, inandığı şeyleri kimseden korkmadan söylerdi.

Bugün Yaşar Kemal’i “Kürt özgürlük hareketi”nin simge adlarından biri gibi göstermeye çalışanlar, yıllar önce onu, “Kürt halkının davasına sahip çıkmıyor!” diyerek “hain” ilan etmişlerdi!

Nobel’e defalarca aday oldu. Ama vermediler. Çünkü “Kürtçülük” yapmıyordu. Yaşar Kemal’in Nobel’i almasını milliyetçi Kürtlerin engellediğini açıklayanlar da, onun iki “manevi çocuğu” yani Zülfü Livaneli ile Ahmet Gümüştekin’di…

Zülfü Livaneli, “Sevdalım Hayat” adlı anı kitabında bu konuyu şöyle anlatıyor: “Bir seferinde Yaşar Kemal, Nobel Ödülü’ ne çok yaklaşmıştı. En güçlü aday olarak adı geçiyordu ve sonradan öğrendiğimize göre, ödülü kazanamaması için hiçbir neden yoktu. Tam o sırada bazı Türkler ve Türkiyeli Kürtler devreye girerek Yaşar Kemal aleyhine bir dedikodu çarkı çevirdiler. İsveç akademisine, Türk edebiyatını iyi bilmediklerini, aslında Yaşar Kemal’in Türkiye’de beşinci sınıf bir yazar olduğunu, sadece o çevrilmiş olduğu için ödülü ona vermenin haksızlık olacağını söylemişler.
Bu arada bazı Kürtler de Yaşar Kemal’in Kürt olduğu halde Türkçe yazmasının Kürt kimliğini inkâr etme anlamına geldiğini öne süren bir kampanya başlattılar. Onlara göre Yaşar Kemal, Kürt halkının masallarını alıp Türklere mal etmekle görevli bir devlet yazarıydı
.” (“Sevdalım Hayat”, Zülfü Livaneli, Remzi Kitabevi, 2007, s. 206).

• • •

Nobel’i alamadı ama Fransızlardan iki kez “Légion d’Honneur” nişanı aldı…

Yaşar Kemal’e ilk nişanı, 1984 yılında Elysée Sarayı’nda düzenlenen törenle Cumhurbaşkanı François Mittérrand taktı. Aynı nişanın en yüksek aşaması olan “Grand Officier-Büyük Subay” ödülünü ise 2011 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Sarkozy adına Fransa’nın eski Genelkurmay Başkanı Jean-Louis Georgelin İstanbul’da sundu.

Genelkurmay Başkanı’nın elinden “Büyük Subay Ödülü” almak!

Bununla övünmek gerekir mi?

Fransızlar, aynı ödülü Sakıp Sabancı’ya da vermişlerdi. Çünkü Sabancı Holding’in Fransız şirketleriyle başarılı ortaklıkları vardı!

Emperyalistler, beklentileri olmadan kimseye bir şey vermez!

• • •

Sait Faik, “Kürtlerin en Türk’üne, Türklerin en Kürt’üne…” diye imzalamış ona bir kitabını. 

Bence Yaşar Kemal için yapılabilecek en doğru tanım budur.

Bir insan bu kadar çok farklı kesimlerin dostluğunu kazanmayı başarmışsa, “Yaşar Kemal, Türkiye’dir!” diyebiliriz rahatlıkla.

Tıpkı De Gaulle’ün, “Sartre, Fransa’dır!” dediği gibi…