Yaşasın  1 Mayıs, yaşasın demokrasi!

Türkiye’de 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları ilk olarak 1920’lerde İstanbul’da başladı. O zamanlar İstanbul işgal altındaydı.

O kutlamaların temelinde bağımsızlık istemi yer alıyordu. Tersane işçileri Türkiye Halk İştirakiyûn Fırkası öncülüğünde Kasımpaşa’dan Şişli Hürriyet-i Ebediye Tepesine kadar kızıl bayraklarla yürüdüler.
İşçi sınıfının belgileri yanında, işgali kınayan sloganlar attılar. Bağımsızlık istemlerini dile getirdiler.

Sonra Türkiye bağımsızlık savaşını kazandı. İşgalciler İstanbul’dan gittiler. İşgalin kaldırılmasını, işgalcilerin ülkeyi terk etmesini isteyen Türkiye Halk İştiriyakûn Fırkası kapatıldı (1920-1923) 1 Mayıs İşçi Bayramı yasaklandı.

İşgalcilerin İşçi Bayramı kutlamalarına gösterdiği hoşgörü ve anlayış Türk Hükümetleri tarafından gösterilmedi.

Ancak 1 Mayıs da hepten unutmadı!

1935 yılında çıkartılan, Ulusal Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile 1 Mayıs Bahar ve Çiçek Bayramı olarak ilan edildi.

Böylece ülkeye huzur geldi!

Bahar ve çiçekten dolayı devletin güvenliği tehlikeye düşmezdi.

Türkiye İşçi Sınıfı uzun yıllar 1 Mayıs ile kendisi arasında kitlesellik bakımından bir bağ kuramadı. Ta ki 1976’da Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları DİSK Başkanı Kemal Türkler, “1 Mayıs Bahar Bayramı değildir” diyene kadar:

-1 Mayıs Dünya İşçi Sınıfının Birlik ve Dayanışma Günüdür!

Elli yıl aradan sonra ilk kez işçiler alanlarda 1 Mayıs’ı kutladılar. Taksim Meydanı işçilerle tanıştı!

Bütün ülke öğrendi ki, 1 Mayıs İşçi Bayramı’dır.

Ertesi yıl 1 Mayıs 1977’de o tarihe kadar görülen en büyük devlet terörü sahneye konuldu. İşçilerin üzerine ateşli silahlar, panzerler, ses bombaları ve tazyikli sularla saldırıya geçen güvenlik güçleri resmi olarak 36 kişinin ölümüne neden oldular. Gerçek ölü sayısının ise 41 kişi olduğunu yıllar sonra 2010’da İZTV’deki“Emeğin Kanlı Düğünü” belgeselinde DİSK’in Basın Yayın Müdürü Fahrettin Erdoğan ortaya çıkardı.

Olaylar sırasında ölenler için iki liste vardı. Biri savcılık listesi diğeri DİSK’in listesi… İki liste arasında farklılıklar vardı. Ama her iki listede de bulunmayan 5 kişi bulunuyordu. 36’ya ekleyince 41 kişi ortaya çıkıyordu. Bir de DEV-YOL’un 1 Mayıs 1977 sonrası çıkan ilk sayısında Mehmet Ali Kol’un adı vardı “1 Mayıs Şehidimiz” diye tam sayfa basılan dergisinde… Ediyor 42 kişi. Yine Fahrettin ortaya çıkarttığı bir başka 1 Mayıs gerçeğinde 33 yıldır şehidimiz diye ismi alanlarda taşınan öğretmen Hülya Emecan da ölmemiş hayattaydı. Böylece kesin sayı 2010’de belli olmuştu: 1 Mayıs 1977’de 41 kişi hayatını kaybetti.

DİSK’in “şehitlerimiz” listesinde yer alan Nazmi Arı ise DİSK’li işçi değil o gün Taksim’de görev yapan toplum polisi idi…

1 Mayıs 2010’da Taksim yineden işçilere açıldı. Onlarca yıldır Taksim 1 Mayıs Alanı’dır diyerek buraya çıkmak için olmadık eziyetlere maruz kalan (başta DİSK Başkanı Süleyman Çelebi) ve mücadele arkadaşları haklı olduklarını ispat ettiler.

İşçiler Taksim’de 1 Mayıs kutlaması yaptılar ve hiçbir olay çıkmadı. Çünkü güvenlik kuvvetleri sadece güvenliği sağlamak için bir kenarda durdular. TOMA’lar kitlenin üzerine sürülmedi. Biber gazı atılmadı. Plastik mermi ve tazyikli su sıkılmadı. Herkes huzur içindeydi.

Tam üç yıl 2010, 2011 ve 2012’de 1 Mayıs kutlamaları Taksim’de yapıldı.

Sonra yine yasaklandı.

Bu yasak 2017’de de sürüyor.

DİSK 2017’de 1 Mayıs’ı Bakırköy’de kutlama kararı aldı. Devletin “paşa gönlü” olsun yeter ki!..

Bunca yıl göstermiştir ki, “1 Mayıs İşçi Bayramı”dır diyen DİSK haklı çıkmıştır. 1 Mayıs aynı zamanda bir demokrasi mücadelesidir. 1 Mayıs’ların kitlesel ve coşkulu kutlandıkları yıllarda ülkede demokrasi kanallarının da açıldığı görülüyor. Demokrasi için 1 Mayıslara, işçi sınıfına ve DİSK’e çok ihtiyacımız var:

-Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Demokrasi!

***

Toplantı ve gösteri özgürlüğü

Yıllar önce Güneydoğu Anadolu Bölgesinde görev yapan çok genç bir valiye sormuştum:

-Bir şehirde yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşleri toplumun huzuru bozar mı?

Genç vali “hayır” demişti:

-Tam tersine o şehirdeki toplumsal huzurun göstergesidir, toplantı ve gösteri yürüyüşleri…

Ne yazık ki Türkiye’de devlet genel olarak toplantı gösteri yürüyüşlerine karşı her zaman yasakçı bir yaklaşım gösterdi.
Bunun tek istisnası AKP iktidarıdır!

AKP özellikle siyasi toplantılar konusunda alabildiğine geniş bir “özgürlük” anlayışına sahip parti olarak şimdiden tarihe geçmiş bulunuyor.
Sadece küçük bir şartı var:

Söz konusu toplantıları kendisinin düzenlemesi gerekiyor!

Eğer AKP için bir toplantı yapılıyorsa, burada zaman ve mekan sınırı bulunmuyor.

AKP yaparsa huzur bozulmuyor, AKP dışında bir kurum, kuruluş, inisiyatif toplantı yapıyorsa anında huzur bozuluyor.
Gerçekten de böyle oluyor.

Güvenlik birimleri geliyorlar, TOMA, biber gazı, plastik mermi, tazyikli su artık ellerinde ne varsa hepsini kullanmaktan geri durmuyorlar. Böylece toplumsal huzur bozuluyor!

Mesela 2017’de de DİSK’in 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları istediği Taksim Meydanı’na izin verilmedi. Gerekçe OHAL koşullarında huzur bozulabilirdi.

Ama 2016’nın 15 Temmuzundan 15 Ağustosuna kadar Taksim Meydanında her gece siyasi toplantılar yapıldı.

Huzur bozulmadı.

Neden?

Çünkü polis birimleri, toplantıya katılanların üzerine TOMA’ları sürmedi, biber gazı sıkmadı, plastik mermi atmadı, tazyikli su sıkmadı.

Bu ölçülendirmeye AKP Demokrasisi içinde objektif eşitlik kuralı deniliyor: Rabbena hep bana!