Erdoğan-Bahçeli ittifakı, 31 Mart yerel seçim stratejisini toplumu bölen kutuplaştırıcı dil ve tavır üzerine inşa etti. Kılıçdaroğlu-Akşener ittifakının tercihi ise ekonomi, işsizlik, kent ve bölge sorunlarını öne çıkaran; pozitif, sakin ve birleştirici bir dil kurmak oldu. Millet ittifakının yoksulluk ve açlık gibi toplumun reel sorunlarına odaklanan hareket planı, karşısında Cumhur ittifakının beka ve terör söylemlerini […]

Erdoğan-Bahçeli ittifakı, 31 Mart yerel seçim stratejisini toplumu bölen kutuplaştırıcı dil ve tavır üzerine inşa etti. Kılıçdaroğlu-Akşener ittifakının tercihi ise ekonomi, işsizlik, kent ve bölge sorunlarını öne çıkaran; pozitif, sakin ve birleştirici bir dil kurmak oldu. Millet ittifakının yoksulluk ve açlık gibi toplumun reel sorunlarına odaklanan hareket planı, karşısında Cumhur ittifakının beka ve terör söylemlerini buldu. Meşru ve yasal yollardan seçime katılan siyasi parti ve temsilcileri kriminalize edildi ve seçilmelerinin ülkenin bekası için tehdit oluşturacağı algısı yayılmaya çalışıldı. Ancak, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere, büyük şehirlerin Cumhur ittifakı tarafından kaybedilmesi açıkça gösterdi ki, gerçek beka sorununu evinde, boş tenceresinde gören; ekonomik çöküşün etkilerini en önce göğüsleyen kentli milliyetçi ve muhafazakârlar, belediye başkanı seçerek ülkeyi dış güçlere teslim edeceklerine ikna olmamış. Zilletlerin illetlerin havada uçuştuğu, gergin ve tansiyonu yükseltilmiş yerel seçimlerde kazananın sükûnet ve sabır olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Kuşkusuz bunda, Cumhur ittifakının toplumu yoran, yıldıran ve sorunlara çare olmayan kavgacı diliyle birlikte; adil ve eşit yürütülmeyen bir seçim ortamında, bizzat bakan seviyesinde tenkit ve tehdit edilerek kışkırtılmaya çalışılan ancak toplumu gerecek tavırlardan kaçınan muhalefetin etkisi büyük. 

***

Terörden vatana ihanete kadar topluma öfke, korku ve nefretin zerk edilebileceği her türlü kolaylaştırıcı söylemi kullanan Erdoğan-Bahçeli ittifakının kutuplaştırarak safları sıklaştırma stratejisi bu kez, belirsizlik ve çatışmadan negatif yönde etkilenen piyasaya tosladı. Ekonomi çarklarının döndüğü büyük kentlerden ve kıyılardan; devletin destek ve yatırımlarına muhtaç olan iç kesimlere doğru kayan ve seçmeni azalan AKP’nin bugünkü tabloda aslında en büyük rakibi, ortağı MHP gibi görünüyor. İç Anadolu’da gücünü artırırken, şovenist duyguları okşayan siyaset tercihiyle de AKP’yi, iktidarını sürdürmesine destek olan büyük şehirlerin sermayesinden de uzaklaştırmış oldu. AKP için, başkanlık sisteminin bir sonucu olarak kendini yüzde 51’lik orana sıkıştırdığından sebep, ittifaklar sürekli ve zorunlu hale geldi. Dolayısıyla, seçimden sonra Erdoğan ‘Türkiye İttifakı’ fikrini ortaya atarak iktidarlığını olası yeni ittifaklara açabileceğine dair bir sinyal vermiş olsa da MHP lideri Bahçeli o kapıyı sert bir dille kapattı. Tek ortak, tek ittifak vardı, onun da adı Cumhur’du. 

***

Erdoğan, MHP’nin seçmiş olduğu siyaset dili, tarzı ve stratejisine hapsolmuş görünüyor. İnsanların dini ve milli duygularını kızgın demirle dürten; Türkiye’nin büyük acılar yaşamasına sebep olan faşist ve yobaz güruhu hareketlendiren; toplumu beka-terör-terörist ekseninde geren bir politik yaklaşımın, iktidar lehine 7 Haziran – 1 Kasım arasındaki sürece benzer bir katkı sunmayacağı, Erdoğan tarafından da görünen bir gerçek. Seçim sürecinde kışkırtılamayan muhalefetin, seçim sonrasında kazandığı moral üstünlüğün de neden olabileceği bir gevşemeyle galibiyetine sahip çıkmayacağı ve iktidarın artan baskısıyla sinirinin zayıflayabileceği hesaplarının yapıldığı, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun uğradığı linçe karşı gösterilen; mağduru suçlayan, suçluyu öven iktidar ve yandaşlarının tepkilerden anlaşılıyor. ‘İstanbul seçimi beka sorunudur’ diye ısrar eden Bahçeli’nin vites düşürmeye niyeti olmadığı gibi, Erdoğan ve AKP’yi de bu çizgide tutmaya kararlı olduğu görünüyor. Ancak, başta İstanbul olmak üzere taraftarlarını belediye bütçeleriyle ihya eden AKP ve ötekileştirmekten başka bir politikaya sahip olmayan MHP için bu siyasetin sürdürülebilir olması mümkün değil; çünkü ülkenin, başta ekonomi olmak üzere, hamasetle çözülemeyecek kadar gerçek sorunları var ve artık bunlar yetkin kişilerin etkin müdahalelerini zorunlu kılıyor. Yeni Türkiye kaçınılmaz olarak, yeni bir siyasete hazırlanıyor.