Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Bu haftanın soruları ve yanıtları biraz tekrar gibi olacak. Çünkü daha önce bu köşede değinmiştik bazılarına. Ama aramıza yeni katılan Türkçe dostlarının da bilgilenmesi için kimi konuları yeniden ele almakta yarar var.

İlk mektup, bir öğretim görevlisinden:

“Selam Attila Bey.

Selçuk Üniversitesi’nde öğretim görevlisiyim. Branşım İngilizce. Bir büyüğümün yazısında rastladığım ‘Taşeli’nde’ yazımının kafamı karıştırmasıyla yaptığım Google araştırması sonucu bir yazınızı gördüm. Adresi şu: https://www.birgun.net/haber/turkcenin-kilcikli-bir-sorunu-97090

Yazınızdan, sizin de bu yazım biçimini doğru bulduğunuzu anladım. Ama aşağıda anlatacağım ayrıma dikkat etmemiz gerekmiyor mu?

Eğer özel isim olarak kullanılıyorsa ‘Taşeli’de’ yazımı kullanılmalı. Yer ifade eden bir görevdeyse ‘taş elinde’ yazılmalı.

‘Sarayönü’ örneği bu farkı daha iyi ortaya koyuyor sanırım. Ben Konya’nın Sarayönü ilçesindenim. Eğer ilçemi kastedersem ‘Sarayönü’de’ yazıyorum. Örnek: ‘Sarayönü’de sinema yok.’ Ancak bu ifade cümle içinde bir özel isim değilse ‘saray önünde’ şeklinde yazıyorum. Örneğin, ‘Saray önünde oturur, fakirlik edebiyatı yapar.’

Bu kullanımım doğru mu?

Teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.”

Hasan AYRANCI (KONYA)

***

Değerli okurumuz, konuyla ilgili önceki yazımı okuduğunu söylediği için yanıtım kısa olacak. O yazıda yer adlarıyla ilgili durumu örneklerle ayrıntılı biçimde açıklamıştım.

Yer adlarının sonundaki “-i” ünlüsü, üçüncü kişi iyelik ekidir. Bunlar durum eki aldığında araya “n” ünsüzü girer. Bu harf iki ünlü arasında ise “kaynaştırma”, bir ünlü ile bir ünsüz arasında ise “koruyucu” işlevi görür.

Örnek:.Kocaeli-n-e (kaynaştırma), Kocaeli-n-den (koruyucu).

Bundan dolayı “Taşeli’de” yazımı yanlıştır. Doğru yazım biçimi “Taşeli’nde” olmalıdır. Sarayönü sözcüğü de durum eki aldığında “Sarayönü’de” değil” “Sarayönü’nde” diye yazılır. “Çayeli’nde” ya da “Kocaeli’nde” yazımları gibi…

***

KAYNAŞTIRMA HARFİNİN KULLANIMI

İzmirli ozan dostumuz Gülşen Ersan da benzer bir soru yöneltmiş bize. Ancak onun sorusu, kişi adlarının durum eki almasıyla ilgili:

“Pek çokları gibi benim de zaman zaman yanılgıya düştüğüm önemli bir konuyu ele almışsınız. Ben de bu bağlamda aklıma takılan bir soruyu sormak istiyorum:

Özel adlar kesme işaretiyle ayrıldıktan sonra ek aldıklarında nasıl yazılmalı? Örneğin, Gülşen Bubikoğluya sordular” yazımı doğru mudur? Burada ‘ya’ eki mi olmalı yoksa ‘na’ eki mi?

Bilgi ve birikiminizden çok yararlanıyoruz. Teşekkürler, saygılar.”

Ünlü ile biten sözcüğün yine ünlü ile başlayan durum eki alması sırasında, bu iki ünlü arasına “n” kaynaştırma harfinin geleceğini yukarıda açıklamıştık. Böyle olunca, “Bubikoğlu” adının ek almış hali “Gülşen Bubikoğlu’ya" değil "Bubikoğlu’na..." diye yazılır. Yani yer adı Beyoğlu ile kişi adı Bubikoğlu durum eki aldıklarında, araya “y” değil, “n” kaynaştırma harfi giriyor…

***

HAFTANIN NOTU

Kuzey Kıbrıs’ta öfke dorukta!

Kıbrıs’ın kuzeyinde dünyanın tanımadığı bir “devletçik” var. Adı: KKTC. Yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. Türkiye’nin 1974 yılındaki askeri müdahalesinden bu yana 48 yıl geçmiş. Ada’nın güneyindeki devlet tıkır tıkır işlerken KKTC’ye hükümet dayanmıyor! Habire seçim yapılıyor, koalisyonlar oluşturuluyor, hükümetler kuruluyor ama düzen dikiş tutmuyor. Zaten KKTC’de hükümetlerin ömrü ortalama bir buçuk yılı geçmiyor. Siyasal bunalımın temelinde “irade eksikliği” var. Bölünmenin üzerinden yarım yüzyıla yakın zaman geçmiş olmasına karşın Kuzey Kıbrıs’ta halk egemenliği gerçek anlamda sağlanabilmiş değil. Ülkenin iç siyasetine Türkiye’nin sürekli müdahaleleri böyle bir sonuç yaratmış. Bunun en uç örneklerini son Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yakından izledim. Mustafa Akıncı’yı seçtirmemek için yapılan baskıları sağır sultan bile duydu! Ülke bugün öyle bir noktaya geldi ki Türkiye’nin onayı olmadan artık bir bakanı bile değiştiremiyor “Bağımsız ve Egemen KKTC”nin Başbakanı!

Türkiye’nin desteklediği Ulusal Birlik Partisi (UBP), tek başına ya da koalisyonlarla iktidarı her dönem elinde tutuyor. UBP, siyasal doğrultu tutarlılığı olmayan, devlet olanaklarını yandaşlarına dağıtarak varlığını sürdüren oportünist bir yapı. Bu özellikleriyle AKP’ye çok benziyor. Ülkedeki süreğen bunalımın kaynağını da muhalefet partileri değil, iç çekişmelerin ve çıkar çatışmalarının odağındaki bu hastalıklı yapı oluşturuyor​.

KKTC’de bu yılın başında erken seçim yapıldı ve UBP yine birinci parti çıktı. UBP’nin Demokrat Parti ve Yeniden Doğuş Partisi ile kurduğu üçlü koalisyon hükümeti 21 Şubat’ta göreve başladı. Ama “İktidar bizim işimiz” diyerek işbaşına gelen Faiz Sucuoğlu başkanlığındaki hükümetin ömrü yalnızca 59 gün sürdü! Türkiye’nin sözünden çıkmayan KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Başbakanın “kabine revizyonu”na geçit vermeyince hükümet 20 Nisan’da istifa etmek zorunda kaldı.

Peki, sonra ne oldu? Hükümeti kurma görevi, iki gün geçmeden yine Faiz Sucuoğlu’na verildi!

Kuzey Kıbrıs’taki gazeteler “Maskaralık!” ve “Karagöz-Hacivat Oyunu” manşetleriyle haberleştirdiler bu durumu… Çünkü ülke ağır ekonomik koşullar altında zor günler yaşarken, şimdi yeni hükümet kurma çalışmaları yüzünden yine sürüncemede kalacak işler. Meclis’te bekleyen tüm yasa tasarıları çöpe atılacak, komisyonlar yeniden oluşturulacak… Oysa Başbakan’ın değiştirmek istediği Maliye Bakanı’na Cumhurbaşkanı onay verseydi bütün bunlar yaşanmayacaktı.

Kuzey Kıbrıs’ta siyaset tıkanmış durumda. Halkın devlete ve partilere güveni kalmamış; öfke dorukta. Ada yarısında “Statüko”ya karşı tepkiler büyürken, “Federal çözüm” seçeneği giderek güç kazanıyor…