Okulların kapandığı gün Binali Yıldırım yazılı olarak, kameraların önünde “iyi tatiller” dilemek istedi. Bir türlü hangi harfin, neresine ne tür işaret koyacağını bulamadı. Yumuşak g yazmayı beceremedi. Baktı iş boka sarıyor “ben evvelden beri bu çizgilerin nereye konacağını bir türlü anlayamadım” dedi. Herkes bastı kahkahayı. Biz de sosyal medyada güldük, eğlendik ağlanacak halimizle!

“Suudi Arabistan’da kral Selman yiyenini değil de oğlunu Veliaht atadı.Petrol sayasinde kimse Suudu Demokrasi yok Diye suçlamıyor. Ah petrol ah.” Günlerdir bu paylaşımı yapan Burhan Kuzu’nun dilbilgisi rezaletleriyle alay etmekteyiz. Haksız değiliz elbet. AKP’li “Yeliz” kod adlı Ahmet Hamdi Çamlı ne yazmıştı önce; “Sizi bu hale Okuyarak büyüdüğünüz o Kazteler getirdi”, gelen eleştirilere de şöyle yanıt verdi “Zeka ürünlerine laf yok ama lağum ağuzları enkellecem oğa köre” dedi. AKP’li Meclis Başkan Vekili Ahmet Aydın’ı “hedef te gösterilsek, tehdit te edilsek, şantaş da yapılsa abdestimizden şüphemiz yok. Doğru bildiğimiz yoldan ayrılmayız Başka kapıya” diye yazışıyla anıyoruz artık. Bir milletvekili, bir anayasa profesörü/cumhurbaşkanı başdanışmanı ve başbakan…

Hep söyledim; cehalet, bayağılık, hamaset iktidarında yaşıyoruz. Yeni Osmanlıların bize layık gördüğü görgüsüzlük, zevksizlik içinde boğuluyoruz. Bunca yıl memleketi yönetmekteler; bir şair, müzisyen, yazar, yontucu, ressam, mimar, düşün insanı çıkaramadılar. Kavgalarının, hınçlarının, saldırganlıklarının nedeni de bu! Liyakate dayanmayan görevlere gelenlerin hali ortada… Dünyanın herhangi bir üniversitesinin kapısından geçemeyecek adamlar rektör… İnsanlığa söyleyecek tek sözleri yok. İyiye, güzele dair düşmanlıkları bundan!

Beğenmedikleri cumhuriyetin Maarif Vekili Hasan Âli Yücel 23 Haziran 1941’de şöyle yazıyor:

“Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin benimsenmesiyle başlar. Sanat şubeleri içinde edebiyat, bu ifadenin zihin unsurları en zengin olanıdır. Bu içindir ki bir milletin, diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu kendi idrakinde tekrar etmesi; zekâ ve anlama kudretini o eserler nispetinde arttırması, canlandırması ve yeniden yaratmasıdır… Türk münevverlerine şükranla duyguluyum. Onların himmetleriyle beş sene içinde, hiç değilse, devlet eliyle yüz ciltlik, hususi teşebbüslerin gayreti ve gene devletin yardımı ile, onun dört beş misli fazla olmak üzere zengin bir tercüme kütüphanemiz olacaktır. Bilhassa Türk dilinin, bu emeklerden elde edeceği büyük faydayı düşünüp de şimdiden tercüme faaliyetine yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okuru için mümkün olamıyacaktır.”

Cumhuriyet kurulmuş… Kolları sıvayıp kültür devrimi için seferber oluyor aydınlar… Yoksul halkı; düşünsel, duygusal, hem de mesleki açıdan geliştirmek için büyük çaba harcamaktalar. İlkin sade ve yalın bir dil yaratılıyor, ardından dünya ile bütünlük sağlamak için önemli eserler Türkçeye kazandırılıyor ve bunlar olurken devlet en önde, halkının yanında yer alıyor. Eğer dil yoksa kavramlar, olgular yoktur, düşünce oluşmaz, yaratı ve bilim hayat bulamaz. İşte bu bilinçle çıkmış yola cumhuriyet. Dünya ile tanışmadan aydınlanma olamayacağını biliyor cumhuriyetin kurucu kadrosu.

Bugün içinde bulunduğumuz bataklığı görmek için devleti yönetenlerin sosyal medya paylaşımlarına bir göz gezdirmek yeter. Nefret söylemi, ötekileştirme, ırkçılık, cehalet, seviyesizlik, etik zaaf, kadın düşmanlığı, hakikati çarpıtmak ne ararsanız var. Halk korkunç bir saldırı altında! Bunun adına da yerli ve milli olmak deniyor bu günlerde…