Saray varsa saray zenginleri de olur, saray zenginleri varsa elbette ki saray düğünleri de olacaktır, saray zenginleri çocuklarını saraylarda evlendirirler, doğaldır. Medya saray medyası haline getirilecekse, halka gece gündüz yalan söylenecekse, yalan saltanat sürmeye devam edecekse doğaldır: Kamu bankaları saray bankalarına dönüşecek, halkın parasından verilen kredilerle birileri gazete sahibi, televizyon sahibi yapılacaktır. Saray ekonomisi bir […]

Saray varsa saray zenginleri de olur, saray zenginleri varsa elbette ki saray düğünleri de olacaktır, saray zenginleri çocuklarını saraylarda evlendirirler, doğaldır.

Medya saray medyası haline getirilecekse, halka gece gündüz yalan söylenecekse, yalan saltanat sürmeye devam edecekse doğaldır: Kamu bankaları saray bankalarına dönüşecek, halkın parasından verilen kredilerle birileri gazete sahibi, televizyon sahibi yapılacaktır.

Saray ekonomisi bir ülkenin üzerine on yedi yıldır beton döküyorsa, koskoca bir ülkenin kaderi beton ekonomisine bağlanmışsa, siyaset rantı üleştirmeye dönüşmüşse, ranttan daha büyük pay almanın yolu iktidarla kurulan kafa kol ilişkisinden geçiyorsa, orada mücahitlikten müteahhitliğe uzanan bir yol vardır.

“Yılın düğünü” on yedi yılın kısa tarihidir: Kuran tilavetinin ardından gelen pop konserinin, “seküler” sermayenin İslamcılarla kurduğu ilişkinin, yaranmacılığın ve yanaşmacılığın, kamu kaynaklarının sermayeye peşkeş çekilmesinin, medyanın ele geçirilmesinin, rantın ve betonun, “adalet” diye diye, “kalkınma” diye diye gelinen yerin ve elbette ki “rantı ben dağıtırım” diyen “büyük patron”un tarihidir…

“Yılın düğünü” on yedi yılın sonundaki manzaradır: Cumhuriyet tarihinin en büyük işsizliğidir, ucuz soğan, ucuz patates almak için süpermarketlerde birbirini ezen insanlardır, eve götürülemeyen ekmek, tadı unutulan et, çocuğa verilemeyen okul harçlığı, KHK’yle işinden atılıp çalıştığı inşaatta yaşamını yitiren öğretmendir.

 “Yılın düğünü” liberallerin merkez-çevre, Batıcı elitler-mütedeyyin halk kitleleri, vesayet rejimi-demokrasi güçleri gibi ikilikler üzerinden yaptıkları analizlerin büyük bir palavra olduğunun en güncel örneğidir. Çevre, yani halk adına konuştuğunu iddia edenler dün olduğu gibi bugün de merkezdedirler, merkezin, yani sermaye düzenin temsilcisidirler, bu düzenin adı sermaye düzenidir, sermayeyi ve sermaye düzenini denkleme katmayan herhangi bir analizin ülkede olan bitenleri açıklaması mümkün değildir.

Öte yandan “yılın düğünü” ulusalcıların meczupluk mertebesine varanlarının iktidara anti-emperyalizm ve millilik atfetmelerinin zırvalamaktan başka bir anlamı olmadığının da en güncel örneğidir. İktidarın sermayeyle kurduğu ilişkiyi, sermayenin uluslararası bağlantılarını, o uluslararası bağlantıların ülkeyi getirdiği yeri, iktidarın bundaki rolünü görmeyen herhangi bir analizin de, herhangi bir politik tutumun da gerçeklikle en ufak bir bağlantısı, gerçek hayatta en ufak bir karşılığı yoktur.

Ve hiç şüphesiz “yılın düğünü” yol haritamızdır. Bir yanda ihtişamın bir yanda sefaletin, bir yanda şatafatın bir yanda açlığın, bir yanda lüksün bir yanda yoksulluğun giderek yoğunlaştığı, derinleştiği ve böylesine gözle görülür hale geldiği bir ülkede, sahip olduğu sınıfsal karakterden azade bir otoriterlik eleştirisi üzerinden iktidar karşıtlığı üretmek de, piyasacılığın ve gericiliğin farklı versiyonları arasında tercih yapmak da bizim işimiz değildir.

İktidarın geriletilmesi iktidarın sadece sayısal olarak geriletilmesi değildir, buradan yola çıkarak iktidarın temsil ettiği her şeyin, sermaye düzeninin, emperyalizmle işbirliğinin, gericiliğin geriletilmesidir. İktidarın geriletilmesi kıdem tazminatının ve işsizlik fonunun gaspına, vergi yükünün emekçilerin sırtına yüklenmesine, kamu kaynaklarının sermayeye peşkeş çekilmesine, dincileştirilen eğitime, tarikat ve cemaatlerin çocukları diri diri gömmesine karşı mücadele etmek demektir.

Bizim “yılın düğünü”ne baktığımızda gördüğümüz özetle budur.