Usta yazar Ahmet Oktay’a son ziyarete gittiğimde, sormuştum: “Neler yapıyorsunuz?” diye. “Bol bol okuyorum ve denize bakıyorum” dedi. Tüm ömrünü yazıya veren biri için, eksik yanıt olsa gerekti. “Yazı?” dedim hayretle. Ahmet Oktay o bilge bakışlarını yüzüme yöneltti ve yaşamımda aldığım en güzel dersi verdi bana: “Artık yaşlandım, zihnim bana oyunlar oynuyor, geçmişte yazdıklarıma ihanet ederim diye korkuyorum. Kendimi yalanlamamak için yazmıyorum artık, denize bakıyorum” dedi. Ardında ciltler dolusu çok değerli eser bıraktı…

Dün Hülya Koçyiğit’in söyleşisini okuyup, sosyal medyada kopan kıyameti görünce acı biçimde gülümsedim. Ahmet Oktay’ın sözleri düştü aklıma. AKP iktidarı kimlerin gönlümüzdeki yerini soldurdu, onu düşündüm sonra. Vesayet düzeni bitiyor kandırmacasına kimler boyun eğdi, inandı. Aslında bu ‘inanmak’ sözcüğü beni pek inandırmıyor ya, neyse… Adalet Ağaoğlu, Hürriyet’te manşet olan bir söyleşi yapmıştı. AKP iktidarını öve öve bitirememişti. Bir de Abdullah Gül’ün sofrasına koşar adım gitmişti. Geçenlerde ağlamaklı “kandırıldık” diyordu… Örnek çok… “Yetmez Ama Evet” diyerek siyasal İslamcıların kuyruğuna takılanlar say say bitmez.

Hülya Koçyiğit’i yakından tanıma fırsatım oldu. Zarif, incelikli bir kadın olarak gördüm. Öteden beri siyasetle arası var belli. Liberal eğilimli olduğu da açık… Koçyiğit kimdir peki? Beyazperdeden duru güzelliğiyle evimize taşan bir kadın… Yeşilçam’ın düşünsel birikim, siyasal bilinç üzerine kurulduğunu kimse iddia edemez. El yordamıyla yolunu bulanların mesleğiydi sinemacılık. O dönem özellikle fiziksel varlığıyla öne çıkıyordu oyuncular. Sanatsal bir arayıştan söz etmek olanaksızdı. Yılmaz Güney’le birlikte toplumculuk öne çıktı gerçi, yine de Yeşilçam’ın kurallı bir yapısı olduğundan söz edilemez.

Diyeceğim; biz Hülya Koçyiğit’i çoğu acıklı güzel aşk hikâyelerinde sevdik. Belleğe kazınan, uluslararası başarı kazanan “Susuz Yaz”la birlikte iyice gönlümüzde yer etti. Koçyiğit’i yaratan neydi? Yanıt yalın: Cumhuriyet! Biz Hülya Hanım’dan ne bekledik, sadece onu yaratan cumhuriyete sahip çıkmasını. Dün yaşanan düş kırıklığının nedeni budur. Dört yapraklı yoncanın bir yaprağı koptu ve yere düştü, ezildi. Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın ve Hülya Koçyiğit cumhuriyet demekti. Acı olan bu. Üstelik artık Koçyiğit’in pişmanlık duymaya, “kandırıldık” demeye zamanı da yok!

Türkiye’nin “ifade özgürlüğü” açısından en iyi günlerinde olduğunu söylemiş Koçyiğit. Mahpusta olan gazetecilerin, mesleğinden dolayı değil, terörist oldukları için ceza aldığını eklemiş ve Nuriye, Semih’in açlık grevi için de saçmalamış ardından. Nerede yaşıyor acaba Hülya Koçyiğit? Bir yıldır bu ülke OHAL ile yönetiliyor. İktidar istediğinin malına el koyuyor, dilediğini işsiz bırakıyor, insanları içeri tıkmak için gerekçe göstermeye ihtiyaç duymuyor. Okullarda şeriat dersleri müfredata girdi bile. Kadınlar şort giydi diye dövülüyor, elinde silah can sıkıntısından sağa sola sıkanlar yargılanmıyor… Sokaklar aç, sefil göçmenlerle dolu, işsizlik almış yürümüş, sanat mekânları çürümeye bırakılmış, yıkılmış… Daha saymaya gerek var mı ki!

Hülya Koçyiğit kendini yaratan cumhuriyetin çöküşünü hızlandırdığının farkında mı acaba? Laiklik olmasa eğer, kadının hali nice olurdu bu topraklarda hiç düşünür mü? “Adalet” demenin suç sayıldığı şu günlerde, Yüksel Caddesi’nde tek kollu Veli Saçılık direnişini görmez, bilmez mi? Ya iki genç eğitimcinin göz göre göre ölüşüne diyeceği sadece bu mudur? ‘Akil’ olsun diye onu defalarca arayan AKP’lilere, genel başkanları RTE’ye bir telefon açamaz mı? Ölümle boğuşuyor şu günlerde, evladı var, eşi var, torunu var Koçyiğit’in… Nuriye ve Semih’e akıl vermekten öte atacağı bir adım yok mudur?

Yaşadığımız dönem tam bir turnusol etkisi yapmakta. Bazı çok sevdiklerimizden vazgeçtik hüzünle. İnsan susmasını bilmeli, doğru zamanda ölmek de talihmiş meğer… Hülya Koçyiğit’le vedalaştım usulca… Kötü olmasını istemem ama benim için yaşayan ölüdür artık… Tarık abinin (Akan) cenazesini anımsadım sonra. Milyonlarca insanın gözyaşı, alkışı, sevgisi arasında ayrıldı aramızdan, bir tek gün boyun eğmeden… Öldü diyemem onun için, hâlâ aramızda…