Cumhuriyet tarihinin en önemli dönemleri arasında bulunan “1922 İzmir’in Düşman İşgalinden Kurtuluşu”nun 100’üncü yılındayız. Kurtuluş Savaşı’nın sonunda Türk süvarileri 9 Eylül 1922 günü İzmir’e girdiler.

Büyük Taarruz ile birlikte bozguna uğrayan Yunan ordusu dağılmış halde geri çekilirken geçtiği yerleşimleri yakıp yıkarak Türk ordusundan birkaç gün önce İzmir’e varmıştı. Yunan askerleri limandaki gemilere binerek kimi Ege adalarına kimi Yunanistan ana karasına çıkmışlardı.

9 Eylül 1922 günü Türk süvarileri İzmir’e girdiğinde büyük bir coşkuyla karşılandılar. İzmir’in Rumları, Ermenileri, Yahudileri ve Levantenleri de Türk ordusunu alkışlarla selamlıyorlardı.

Falih Rıfkı Atay Çankaya adlı kitabında bu duygusal anları şöyle anlatıyordu:

“Arka caddelerden esirler geçiyorlardı. Durup dururken

-Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa… diye bağırıyorlardı. Bunlar İzmir’e girdiklerinin birinci günü Şehit Fethi’yi:

-Zito Venizelos… diye bağırtmak için süngülemişlerdi!”

Katliamlar, yıkımlar, tecavüzler savaşların gayri meşru çocuklarıdır. Her savaşın ayrılmaz parçalarıdır.

1922 Eylül’ünde sadece İzmir’in kurtuluşu yaşanmadı. Bir de “İzmir Yangını” var!

İlkokul kitaplarındaki bilgilere göre bu büyük yıkım da şöyle meydana gelmişti:

-Yunanlar kaçarken kendi evlerini ateşe verdiler!

Bu teoriye göre 9 Eylül’de İzmir kurtuldu.

Peki, “İzmir Yangını” ne zaman başladı?

İzmir düşmandan temizlendikten tam dört gün sonra:

-13 Eylül 1922!..

Büyük Yangın 17 Eylül’e kadar dört gün sürüyor.

Yangın ilk olarak Basmane’de başlıyor. Boydan boya bütün Ermeni mahallesini yakıp, yıkıp harabeye çeviriyor. Mahallenin büyüklüğünü bugün de anlamak mümkün. İzmir Fuarı’nın kurulduğu Kültürpark’ın tamamı yangın sonunda ortaya çıkıyor. 1936’nın ilk günü parkın temelini atan Belediye Başkanı Dr. Behçet Uz, tesisin en önemli “özelliğini” açıklarken şöyle diyor:

-Bu yangın yerinde Ege ve İzmir’e çok hayırlı bir iş için toplanmış bulunuyoruz!

(Basmane girişindeki Behçet Uz heykeline giderseniz yukarıdaki sözleri mermer bir duvara yazılı halde durduğunu göreceksiniz.)

Yangın devam ederken Falih Rıfkı Atay da şehirdedir. Çok iyi bir gazeteci olan Atay hiçbir detayı kaçırmadan not alıyor:

-İzmir’i niçin yakıyorduk? Kordon konakları, oteller ve gazinolar kalırsa azınlıklardan kurtulamayacağımızdan mı korkuyorduk?

Falih Rıfkı “Birinci Dünya Harbinde Ermeniler tehcir olunduğu vakit, Anadolu şehir ve kasabalarında ne kadar mahalle ve semt varsa, yine bu korkuyla yakmıştık” diyor:

-Bu sadece tahripçilikten gelme bir şey değildir. Bunda bir aşağılık duygusun da etkisi var. (Çankaya Kitabı)

İzmir Yangını’na ilişkin elinde çok fazla bilgi, belge, fotoğraflar olan Prof. Dr. Çınar Atay 1922’de şehrin 300 bin nüfusa sahip olduğunu yangından sonra ise İzmir’de 184 bin 254 kişinin kaldığını yazıyor “Kordon Boyunda Yaşam 1610-1940” başlıklı kitabında.

Çınar Hoca’nın verdiği bilgilere göre İzmir’de 42 bin 925 konuttan 14 bin 4’ü yanmıştı. Frank Sokağı başta olmak üzere ticari binaların büyük çoğunluğu yanmış, yangından geriye 9 bin 696 dükkân kalmıştı.

Yüz yıl öncesi İzmir’i hatırlarken kurtuluş şenlikleriyle birlikte yüzyıllardan beri yerleşik Hıristiyan İzmirlilerin yaşadıklarını da unutmamak gerekiyor. Ortak acılara karşı ortak saygı da bunu gerektiriyor. Yüzüncü yılında bunu da hatırlayalım:

-1922 İzmir Yangını!