Yüz yıl önce Atatürk, “Cumhuriyet’in temeli kültürdür” görüşüyle oluşturduğu eğitim ve kültür politikasını uygulayarak, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” yetiştirmeyi ilke ve amaç edinmiş, çağdaş uygarlığa erişme hedefiyle yolumuzu aydınlatmıştı.   

****

Cumhuriyet dönemi, kültür sanat yaşamı açısından bir dönüm noktasıdır.

“Kendisini ifade etmekten korkmayan” bir toplum, sanat ve kültürle yoğurulsa çağın gelişimini özümser ve mevcut medeniyetlerin önünde koşan bir modern toplum haline dönüşür…

Bu dönemin temel kurumları, Halk Evleri ve Köy Enstitüleri’dir. 

Köy Enstitüleri, bilimin, sanatın aydınlığını ülkenin en ücra köşelerine taşıyan bir meşale olmuş, buralarda kültür ve sanat yaşamımıza damgasını vurmuş, sayısız bilim, kültür ve sanat insanı yetişmiştir…

Halk Evleri, halkı eğiten, sanatla tanıştıran, özgürce düşünen, özgüveni güçlendiren, bilinçli ve dahası dayanışma, birlikte başarma duygusunu geliştiren önemli bir kurumdu…

****   

Halkın aydınlanması ve bilinçlenmesinden rahatsız olanlar, 12 Eylül sonrası köylerdeki okulları kapatanlar, buyurgan, dayatmacı ve ayrıştırıcı siyasal İslamcı ideolojine dümen kıranlar, Türkiye Cumhuriyeti’ni iş birliği içinde oldukları emperyalistlere peşkeş çekmeye çalışanlardır…

**** 

Günümüzde ise, “Yurttaşlarının can ve mal güvenliğini yok eden, ülkenin tüm kaynaklarını yandaşa pervasızca peşkeş çeken, gayri milli bir anlayışın çağdışı, kültür politikasını oluşturamadığı için tüm değerlerimize saldıran” bir iktidarın” dini tasallutu altındayız…

****

Toplumları, özgürlük ve demokrasi hedefiyle daha da ileriye taşımakta önderlik yapan sanat ve sanatçının kararlı duruşu karşısında gerileyen iktidar, kültür sanat dünyasına sürekli baskı yapıyor, sansür uyguluyor, kitapları, tiyatro oyunlarını, konserleri ve festivalleri yasaklayarak kültürel gelişmenin önünü kapamaya çalışıyor…

Oysa, kültürel gelişme olmadan ne demokratikleşme ne de ekonomik kalkınma gerçekleşebilir.

**** 

Çok partili sisteme geçişten 12 Eylül’e kadar, kısa bir dönem dışında, Türkiye’yi merkez sağ partiler yönetmiş, her alanda olduğu gibi kültürel yaşamda da yönlendirici, kısıtlayıcı bir politika uygulanmıştı. 

12 Eylül rejimi, “Türk- İslam sentezini” resmi kültür politikası olarak topluma dayatmış, bugün ise bu dayatma laiklik ilkesini yok sayan muhalefetin de desteğiyle siyasal İslamcıların dayandığı gerici bir yapı oluşturmuştur…

****  

Oysa bugün, Türkiye’nin ihtiyacı olan laik demokrasiye, evrensel hukuka ve emeğe saygılı, hak ve özgürlüklere inançlı çağdaş bir ülke yaratmak gerekir…

Bu düşünceyi gerçekleştirmek için kararlı ve cesur olunmalıdır!

****

Bilinmeli ki; Yaşanacak bir ülke yaratmanın ilk adımı “eğitimdir.”

Eğitimci Şahin Özbek;” Laik, demokratik, bilimsel, kamusal, çağdaş ve karma bir eğitimin” gelişmenin tek şartı olduğunu söylüyor.

İkinci adım ise; “Yıllardır ihmal edilen, engelleyici, dışlayıcı, küçümseyici bakış açısı tutsaklığına bırakılan kültür/sanat dünyasının toplumla bütünleşmesini sağlamak olmalıdır…

 ****

AKP her alanda olduğu gibi kültürel yaşamda da 21 yıldır, çoğulculuğu dışlayan, baskıcı ve yasakçı bir anlayışı sinsice uyguluyor.

Bu politika sadece sanata olan nefretin sonucu değil, sanatla bilinçlenen toplumun, günü geldiğinde, oluşturacağı tepkinin siyasal İslamcıları koltuğundan edeceği endişesidir…

Ne yaparlarsa yapsınlar, iletişim araçlarının sınır tanımaz gelişkinliği, teknolojinin insanın yaşam biçimini değiştirmesi, ortaya çıkan yeni trendler, ” Din Tacirlerini ya çağın dışına atarak kökten gerici yapacak ya da dışlanmamak için toplumların yaşamına ayak uyduran insanlar konumuna sokacaktır…      

****

Sanatın özerkleşmesi ve devletin buyurganlığının sonlandırılması, yeni bir kültür politikasını oluşturulmasına bağlıdır…

Tek sesli”, “baskıcı” ve “yönlendirici” bir kültür anlayışı yerine, ülkemizde “çok sesli’ ve “halkın çoğulcu kültürünün” egemen kılındığı, yani, “kendini tanımaktan ve tanıtmaktan korkmayan özgür bireyin oluşturduğu gelişkin toplumla mümkündür... 

**** 

“Yasakların yasak olduğu bir ülke yaratılmalıdır.”

Karikatürlerin, Kitapların, Konser ve filmlerin, radyo ve TV’lerin sansürleme anlayışından vazgeçilmelidir...  

Ayrıca; Devlet Tiyatroları, ödenekli Belediye ve Özel Tiyatrolar ile Bale ve Opera gibi sahne sanatlarının, mali, idari ve sanatsal özgürlüğüne kavuşması, Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu’ndaki yasakların tümüyle kaldırılması, edebiyat, resim ve heykel sanatlarının desteklenmesi için alt yapı oluşturulması Türkiye’nin çağdaş yüzünü tekrar göstermenin yolu olacaktır…

 ****

Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında kültür/sanata ayrılan payın binde 4’e düştüğü ülkemizde, öncelikle Kültür’ün Turizm’den ayrılması gerekmektedir.

Ayrıca; çağımızda, sanat ve kültür yaşamına müthiş etkisi olacağı bilinen “yapay zekâ teknolojisi”, aynı zamanda sanat ve sanatçının güçlü rakibi olacaktır.

Ancak, “yapay zekânın yarattığı sanat ile insanın yarattığı sanat” arasında en büyük fark “duygudur.”  Bu farka rağmen, sanatçının teknolojiyle yarışacağı da açıktır.

Siyaset, “Kültür ve Sanatı, Yaratıcılarıyla” birlikte mutlaka korumak zorundadır…

****

14/28 Mayıs Seçimini Türkiye tartışırken AKP, ülkemizi cahiliye dönemine taşıyacak bir kültür politikası izliyor.

Biliniz ki; bazı şeylerin ayırdına hemen varamazsak, zihinlerde ve kurumlardaki değişimi sağlayamazsak, sonrasında telafisi güç olan toplumsal yıkımlarla karşılaşabiliriz!