Geçen yazımızda 2008 yılı Katılım Öncesi Ekonomik Program’ın (KEP) neler getirdiği incelemiş; ardından bunların...

Geçen yazımızda 2008 yılı Katılım Öncesi Ekonomik Program’ın (KEP) neler getirdiği incelemiş; ardından bunların değerlendirmesini gelecek yazımıza bırakacağımızı ifade etmiştik. Bu yazımızda bunu yapmaya çalışacağız.
Peşinen belirtelim ki, KEP önümüzdeki günlerde imzalanması beklenen olası stand by’ın adeta habercisi gibi. Aslında bunda şaşılacak bir durum yok. Çünkü, AB’ye sunulan İlerleme Raporları’nda ve Ulusal Program’larda öngörülen düzenlemeler ve öncelikler incelendiğinde AB ve IMF talepleri arasında hiçbir fark olmadığı rahatlıkla tespit edilebilir. Nitekim bu benzerlik KEP’in Genel Politika Çerçevesi ve Amaçları başlığını taşıyan birinci bölümünde net bir şekilde ifade ediliyor. İfade şöyle: “Avrupa Komisyonu 2008 yılı İlerleme Raporunda yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin Avrupa Komisyonu ve IMF ile mutabık kaldığı ekonomi politikalarını büyük ölçüde uyguladığını ve Mayıs 2008 tarihinde IMF ile yürütülen stand-by anlaşmasını başarıyla tamamladığını vurgulamıştır. Ayrıca, temel ekonomi politikalarındaki uyumun sürdüğü ve koordinasyonun iyileştiği belirtilmiştir. Diğer taraftan, 31 Aralık 2008 tarihinde kabul edilen 2008 Yılı Ulusal Programında ekonomi politikasının öncelikleri belirtilmiştir. Bu kapsamda, AB’ye üyelik sürecinde Kopenhag kriterlerine uyum ve Maastricht kriterlerine yakınsama hedefleri, ekonomi politikalarının temel perspektifini oluşturmaktadır”.
Anlaşılan geçmişte Avrupa Komisyonu ve IMF ile mutabık kalınarak oluşturulan ve uygulanan ekonomi politikaları bir üç yıl daha sürdürülecek. Tek farklılık, bu kez 2007 yılı KEP’inin aksine  dünya ekonomisi krizinin dikkate alınmış olmasıdır (Hatırlanacaktır, 2007 KEP’inde dünya krizinin etkileri adeta yok sayılmıştı. Ayrıntı için 2007 KEP’ine ilişkin değerlendirme yazımıza bakılabilir).
Ancak hemen belirtelim, KEP’de hem Türkiye ekonomisinde hem de dünyada krizin bir yıl süreceği ve 2010 yılından itibaren toparlanmanın başlayacağı varsayılıyor. Yani, kriz eğrisinin hem Türkiye’de hem de dünyada V şeklinde olacağı öngörülüyor. Oysa, bu günden bu tür bir kestirimde bulunabilmek pek mümkün gözükmüyor. Dünya ekonomisinin içinde bulunduğu koşullar öylesine kırılgan ki, ileriye dönük sağlık öngörüler yapabilmek oldukça güç. Krizin 2008’in son çeyreğinde küresel bir nitelik kazanması nedeniyle dünya ekonomisi büyüme tahminleri alt üst olmuştur. Her seferinde tahminler aşağıya çekilmiştir. Uluslar arası kuruluşlar açıkladıkları kur tahmininin aşağı yönlü risk taşıdığını peşinen kabullenme durumunda kalmışlardır. Dolayısıyla, toparlanmanın beklendiği gibi 2010 yılında gerçekleşeceğini söylemek bu riskler nedeniyle pek mümkün değildir. Ayrıca, küresel kriz nedeniyle uluslararası piyasalarda yaşanan aşırı döviz kuru oynaklığının devam etme olasılığı bulunmaktadır. Bu çerçevede KEP tahminlerinin oldukça iyimser düzeyde kaldığını ileri sürmek, sanırız abartılı bir değerlendirme ayılmaz. Nitekim, KEP’de bu tür risklerin farkındadır (KEP2in 31. sayfasında olası bu tür temel risklere dikkat çekiliyor). Oysa, bu tür risklerin farkında olan bir programın bu risklerden dolayı kötü senaryo oluşturup sonuçlarını tartışmaya açması gerekirdi. Ne yazık ki bu yapılmamıştır.
Haftaya kaldığımız yerden devam edeceğiz.